9.Bölüm

663 42 9
                                    

It's War

"Sonuna mı yaklaşıyoruz?"

Sabah erkenden kalkmak zaten bir zulümken daha yeni alınmış dikişlerimle operasyona gitmek daha zordu. Hele peşimde kuyruk gibi gezen Jongin ile.
Aramızda geçen onca şeyden sonra hala nasıl yüzüme bakabildiğine anlam veremiyorum. Luhan ile görüşmelerimiz ise gittikçe kötü olmaya başlıyor. Bu kaderin benden intikam alma şekli sanırsam. Hayatımda tek bir kötülük yapmamışken neden beni buldu ki tüm bunlar?

"Hey Sehun yakala!"

"Seni piç. Şu iş bitsin seni öldüreceğim."

Havada attığı parmak izi okuma cihazını tutamayınca burnuma düşmüştü ve üstelik Jongin bununla çok eğleniyordu. Aman ne güzel. Kahkahasını bastırmaya çalışırken hemen yerden cihazı aldım ve koşar adım kapıya doğru gittim. Elimdeki silahı ağzıma koyup tutarken Jongin'in kilidi açıp eliyle tutmasıyla cihazı okuttum. Sinyaller merkezden verileri getirene kadar etrafı kontrol etmeye vaktimiz vardı. Jongin Kyungsoo ile diğer taraftan giderken bende otel lobisinde gezmeye karar vermiştim. Bellboy'a güven veren bir gülümseme vererek büyük süs havuzunun etrafından yürüdüm ağırca. Gotik Ahjumma otel odası tutarken bana sol tarafa gitmemi işaret edince karşımdan gelen Minseok'un bana uzattığı susturucuyu hızla alıp cebine soktum.

Restorana açılan kapıya seri adımlarla gidip bir masaya oturdum. Garsonlardan biri masama bir kadeh şarap bırakınca ona başımla selam verdim ve Kyungsoo ile Jongin'in bana yaklaşmasını izledim.

"Üst kat temiz. Digerleri süit katlarına bakıyorlar. Sende ne var?"

"Bir şarap ister misin?"

"Böyle bir durumda bile komik olmaya çalışıyorsun Sehun."

"Seni stresliyken güldürmeyi seviyorum Jongin. Hem ben olmasam neredeyse Gotik Ahjumma'dan kıçına yediğin bir tekme ile kovulacaktın."

"Siz iki manyak sayesinde oprerasyonlardan zevk almaya başladım."

"Bakalım birileri eve gidince neyden zevk alacak?"

Kyungsoo katıka katıla gülme isteğini bastırırken Jongin elinde tuttuğu şarabımı içerken az daha Kyungsoo'nun yüzüne püskürtecekti.

"Şimdi gitmemiz gerek ayrılalım."

Jongin kekeleyerek yanımdan ayrılırken yüzüme yerleştirdiğim geniş gülümsemem ile restoranı terk ettim. Kabul etmem gerek. Aramızdaki bu konuşmalara bayılıyorum.

Lobiye tekrar gidip bu sefer bahçe katına inmeye karar verdim. Asansör beklerken iki adamın şüpheli tavırları dikkatimi çekmişti. Ifademi bozmadan onlarla asansöre bindiğimde saat neredeyse 21 di. Kumarhaneye gitme olasıklarını kafamda tarttıktan sonra herkese oraya gelmeleri için mesaj attım. Ikisi bana bir bakış attıktan sonra havuz girişinin yanından kumarhaneye doğru yol aldılar. Jongin'in gelmesini beklerken diğer iksii tuvalete doğru ilerliyorlardı. Ellerim ceplerimde merdiven tabranzalarına yaslanarak bekledim.

"Neredeler? Merkez kayıtları gönderdi mi?"

"Kahetsin onu tamamen unuttum. Kafamı karıştırıyorsun Jongin."

Ben sağ elimi cebime atıp cihazı çıkarmak için hamle yaparken o bana doğru yaklaşıp gömleğimin yakalarını düzeltiyordu. Aksak nefesini yüzümde hissedebiliyordum ve giydiği keskin siyak smokin görevime engel oluyordu. Ses çıkaran cihazı elime alıp ekrandaki bulgulara baktım. Bu gübresi eksik Jongin her seferinde her şeyi berbat etmek mi zorundaydı?

"Gerizekalısın Jongin. Kapıdaki parmak izine dokunmuşsun seninkiyke birlikte okumuş. Gidip yeniden okutmalıyız."

"Ben pisuara asla dokunmam."

"Eğer dokunmazsan başka şeylere dokunmak zorunda kalırsın."

Omuzlarından önüme iterek ilerlemesini sağladım ve belimdeki silaha gizlice dokunarak etrafı kolaçan ettim. Neyseki tuavalette kimse yoktu. Cebimizdeki tüm cihazları birer birer çıkarttık ve her yeri taradık. Bunu yapmak bize ölesiye zaman kaybettiriyordu özellikle Jongin'in tuvalaetini yapma zamanı. 

Kabinlerden birine yaslanırken dışarıyı dinliyordum. Burasının sessizliği beni şimdiden deliye döndürmüştü. Jongin kabinden çıkıp diğer tarafa yürürken iki kişinin konuşma sesini duydum. Jongin'e musluğu kapatmasını işaret edip silahımı elime alıp kabinlerden birinin ardına gizlendim. Sesler daha da yakınlaşırken istemsizce Jongin'e bakmıştım. Kesinlikle o da anlamıştı. Bana aptal aptal bakarken onu hemen kabine sokup kapıyı kapattım. Sesin sahiplerri içeri girerken yalnız olmadıklarını biliyordum.

"Parti sencede çok sıkıcı değil mi? Dergi sahibinin gitmeyip bizi buraya postalaması çok adice."

"O adamdan en son bir şey istediğimizde ne olduğunu biliyorsun Kris."

İşte duymayı beklediğim ses. Onun burda ne işi vardı? Hemde Jongin ile aynı kabinde saklanırken. Içeriden bir hışıltı duyulduğunda Jongin elleri ile saçlarını karıştırdı ve sanki Luhan'ın duymasını isterrmis gibi mırıldandı.

"Lütfen adamların parmak izine işeme daha işimiz bitmedi."

Midesine bir yumruk indirmekten çekinmedim. Bana öfkeyle bakarken ona sessiz olmasını söyledim ve kapıyı hafifçe açıp içeriye baktım. O iki adam hala buradaydı ve Luhan ile yanındakine tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Elimdeki silaha susturucuyu takıp Jongin'e kabinde kalmasını söyleyerek dışarı çıktım.

"Hey Sehun! Burada ne arıyorsun."

"Hiç bir arksdaşım ile geldimistim. Işiniz bittiyse benimle takılmaya ne dersiniz?"

Adamların tuhaf bakışları eşliğinde ikisini oradan çıkarıp metrelerce uzunluktaki koridorda yürümeye başladık. Arkamızdan takip ettiklerini sezebiliyordum. Cebimden telefonumu çıkarttım ve Luhan'a mesaj attım. 

"Nedenini sorma sakın. 3 diye bağırınca yanındaki ile sola doğru koş." 

Mesajı gönderirken Jongin bana telsizden arkalarında olduğunu söyledi. Luhan'ın telefonu titrediğinde köşeye az kalmıştı. Korkuyla olduğu gerde durdu. Elbette tahmin etmeliydim. Bu Luhandı. Sakince kafa sallayıp kaçacağını neden düşünmüştüm ki. Ona başım ile git işareti yaparken her şey için çok geçti. Bana bağrışı ile adamlar bize doğru koşmaya başlamıştı. Belimden silahımı çıkardığımda ondan beklenmeyecek derece kız gibi bir çığlık çıktı. Artık bu zamandan sonra Jongin ile kıçımızı cidden kurtaramayacaktık.

Luhan'ın yanındaki zeki çocuk ona dediğimi yaparken elimdeki silahla bana koşan adamlara bir el ateş ettim. Arkadan koşan Jobgin'in onlara doğru ateş etmesini beklerken başımın yanına ateş etmesi beni duraksatmıştı.Ne olduğunu idrak edemezken yanımda bir adam bayıldı ve diğeri ise başıma silah dayadı. Ben tüm bunlar olurken bikincimi yitirmiş gibi tepkisizdim. Jongin olmasa az önce alnımın ortasından vurulacaktım. Dünyanın en iyi aksiyon filmlerinde bile bu kadar aksiyon yokken neden hep bizi bulmak zorundaydı? 

Bana doğru koşan adamlar rehin alınmamdan sonra arkalarına dönüp Jongin'e koşmaya başladılar. Yerinden kıpırdamadan sinirle bağırarak ona koşan adamlara taramalı ile ateş edercesine mermi yağdırdı. Ikisi yere yığılırken bir grup iki rehine ile yanımıza geldi. Kris ve Luhan.

Jongin nefes nefese bize doğru yürürken aklıma önemli bir nokta geldi. hala birimdekilere haber vermediğimiz için bizi bulamayacakalardı. Jongin korkusuzca başını kaldırıp bir bana bir Luhan'a baktı. Bizi asla yaşatmazlardı. Elbette hepimiz ölecektik ama eğer ikimiz şimdi teslim olmazsak Luhan bizim yüzümüzden ölecekti ya da Jongin inadına yenik düşerse gözlerinin önünde ben ölecektim. 

Ikimiz de artık bazı şeylerin sonuna yaklaştığımızın farkındaydık ve bu bizim hayatımızı kökünden etkileyecekti.

It's War ( Juni)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin