Ehem. İlk hikayem ile buradayıım. Bir biyoloji dersinde gelen ilham ve Zülal'in yardımlarıyla oluşan bir şey aslında. İyi gibi oldu. Olmuştur umarım. Beğenilir umarım vee hikayenin adı. Excelsa. Latincede mercan anlamına gelir. Hikayeyle alakası yok aslında. Sadece 10 gün önce ölen babaanneme özel olarak bu ismi koydum. Onunda adı Mercan'dı. Direk Türkçe koymaya da dayanamadım açıkçası. Ihm. Gereksiz bi ayrıntı. Multimedya'daki Diandra. İyi okumalar!
İstanbul
"... buradan da anlayacağınız üzere dönemin divan şairleri..."
Genç kız sıkıntıyla iç çekti ve geriye yaslandı. Öğretmen sıralar arasında gezerek ders anlatmaya devam ediyordu ama o çoktan dersten kopmuştu. Bugünün nedense değişik olacağını hissetmişti ama değildi. Her şey aynıydı. Gözlerini sınıfta gezdirdi. Arka sıralarındaki Osman ve Berkcan, onları -onu ve Ece'yi- rahatsız etmek için garip sesler çıkarıyordu. Ece kaşlarını çatmış, öğretmene kötü bakışlar atıyordu. Hafsa ve Heval küçük kağıt parçalarını yuvarlayıp Aybike'nin saçına atıyordu. Sınıfında en ufak bir değişiklik dahi yoktu.
"Bence bu kadın evde kalmış."
Gelen sesle kafasını yan tarafa çevirip sıra arkadaşına baktı. Ece, ela gözlerini kısmış öğretmene bakmaya devam ediyordu.
"Nereden çıkardın onu?"
"Çünkü" diye fısıldadı Ece. "Bu kadın bu sesle evet diyemeden damat kendini vurur. Tabi Amortentia içirdiyse durum değişir. Amortentia... Ulan yoksa bizim edebiyatçı cadı mı? Oha Hogwarts'ın yerini de biliyordur bu!"
Sıra arkadaşı bir anda ona dönüp sırıttı. Ece her zamanki gibi konuyu saçma bir yere çekmişti. Onun bu özelliğini seviyordu, kafasını dağıtıyordu. Tabi bazende sinir bozucu oluyordu. O düşünürken Ece tabletini açmış onun maillerini karıştırmaya başlamıştı bile. Hep birilerinin eşyalarını karıştırırdı zaten. Ona kızmaktan bıkmıştı, hoş kızsada laf dinlemiyordu.
"Zülal..." dedi Ece kısık bir sesle. Zaten büyük olan gözlerini kocaman açmış ona bakıyordu. "Şansına tüküreyim senin."
***
Washington
"Üçüncü ıska! Dışarı!"
Adrian sinirle elindeki sopayı fırlattı. Becerememesine rağmen Koç'un ona ısrarla beyzbol oynatmasından nefret ediyordu. Koç'tan nefret ediyordu. Aslına bakılırsa Adrian okul hakkındaki her şeyden nefret ediyordu. Bu saçma şeylerle uğraşmak yerine şu an arkadaşlarıyla eğleniyor olabilirdi ama o, bu okula katlanmak zorundaydı. Boşversene diye düşünüp sahadan çıkarken Koç'un sesini duydu.
"Benson! Hemen sahaya geri dön!"
İstifini hiç bozmadan kolunu kaldırdı ve Koç'a hareket çekti. Bunun sonuçlarının ne olacağını bilmiyordu, açıkçası umrunda da değildi. Zaten Koç her şeyden puan kırıyordu.
"Piç herif..." diye mırıldandı. Koç kesinlikle bir piçti. Patikada yürürken etrafına göz gezdirdi. İnsanlar mutluydu, onun aksine. Bugün hiçbir şey onu mutlu edemezdi. Okula doğru baktığında en yakın arkadaşı Samuel'in ona doğru koştuğunu gördü. Arkadaşı sonunda yanına vardığında nefes nefese kalmıştı. Yine ne işler çeviriyordu bu?
"Adrian, dostum! Yaşadın" dedi Sam nefesi düzeldiğinde. Elindeki mektubu sallayarak devam etti. "Kabul edildin."
***
Paris
"Buyrun Matmazel"
Fincanı garsondan alıp gözlerini kapadı Diandra. Sıcak çikolatanın kokusu etrafını saraken yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. Çikolata kokusuna bayılıyordu.
"Bakıyorum sıcak çikolatanızla aşk yaşıyorsunuz Matmazel."
Gözlerini açtığında karşısında biraz önceki garsonu gördü. Kumral, kahverengi gözlü bir çocuktu ve garson olmak için fazla yapılıydı. Genç adam gülümseyerek kıza elini uzattı.
"Ben Jamie."
"Diandra" diye cevap verdi kızda gülümseyerek. Normalde tanımadığı insanlarla iletişim kurmayı sevmezdi. Boşver diye düşündü. Ne kaybederim ki, sadece biraz fazla ukala.
"Bu arada" dedi Jamie gülümsemesi genişlerken "aramıza hoşgeldin Diandra."