Henüz bölüm olmayan bir bölüm ve ben. Huh. Bunu ikinci giriş olarak görebilirsiniz çünkü henüz kurgu istediğim kadar oturmadı. Bu bölümde de bi şey anlamayacaksınız büyük ihtimalle. Kötü kadın kahkahası. Ehem. Neyse. Buradan bölüm bölüm diye başımın etini yiyip yorum yapmayan arkadaşlarıma selamlar! Multimedya'da Samuel var. İyi okumalar!
İstanbul
"Off Ece" diye homurdandı Zülal sıkıntıyla. "Ne saçmalıyorsun?"
"Hiiiç" dedi kız saçlarını karıştırırken. Gözleri bilmediği bir nedenden parlıyordu, demekki Ece yine bir hınzırlık peşindeydi. Hayırlısı artık diye düşünmekten kendini alamadı. Ece'nin hangi işinde hayır vardı ki?
"Sadece..." cümlesini tamamlayamadan kapı açıldı. Zülal hala beklentiyle arkadaşına bakıyordu, Ece ise kapıdan giren kişiye sırıtmakla meşguldü. Kafasını kapıya doğru çevirdiğinde ise herkesin ona baktığını gördü. Yine düşüncelere dalıp neleri kaçırmıştı acaba.
"Diyorum ki" dedi Merve imalı imalı ona bakarak. "Zülal Poyrazoğlu ve Ece Uca'nın velileri geldi" Sınıftan her zamanki kahkaha sesleri yükselirken Ece gözlerini kısmış Merve'ye bakıyordu. İlk tanıştıkları günden bu yana soyadı sınıfın alay konusu olmuştu ve kız bundan nefret ediyordu.
"Her neyse!" diye bağırarak sınıftan çıktı Ece. Merve'de peşinden çıkarken gülmemeye çalışıyordu ancak bu mümkün değil gibiydi. Ece Uca gülünmeyecek gibi bir şey değildi ki. Derin bir nefes aldı ve gülmeyi bıraktı. Babasının neden geldiğini merak ediyordu ayrıca arkadaşının da gönlünü alması gerekliydi. Sınıftan çıktığında Merve çoktan gitmişti. Ece ise duvara yaslanmış bir şekilde onu bekliyordu. Hala sinirli olduğu nefes alışından bile belliydi, o yüzden sesini çıkarmadan müdürün odasına doğru ilerlemeye başladı. Birkaç adım attıktan sonra Ece kolundan tutup onu durdurdu. Kaşları çatılırken neler oluyor dercesine baktı.
"Henüz lafımı tamamlamadım" dedi ciddi bir ifadeyle. "Sadece.. beni affet Zülal."
Zülal ne saçmaladığını sormak istedi ama Ece atik bir hareketle eterli bezi ona koklatırken tek yapabildiği arkadaşına şaşkınca bakmaktı.
*
Washington
Samuel arkadaşına bakarken Tanrı'dan onu affetmesini istiyordu.. Birazdan yapacakları için Tanrı'nın ve Adrian'ın onu affetmesi gerekliydi.
"Üzgünüm" diye fısıldadı. "Çok çok özür dilerim."
Adrian kuşkuyla arkadaşına baktı. Daha bir dakika önce sırıtıp kabul edildin diyen çocuk gitmişti sanki. Şimdiyse üzgün olduğunu söyleyip ağlıyordu. Evet, Sam ağlıyordu. Zaten daima duygusal biri olmuştu. Bir keresinde çarpıştığı bir kızın ödevine kahve döktüğü için günlerce başının etini yemişti. Hatta bazen odasına gidip gizli gizli ağladığı bile olmuştu ama şimdi işler farklı gibiydi. Bu duygu değişiminin sebebi neydi? Neler oluyordu? Hem Sam kabul edildiğini söylemişti. Tanrı aşkına nereye kabul edilmişti? Bir yere başvuru bile yapmamıştı ki. O zaman neyden bahsediyordu? Sorular şimdiden başını ağrıtmaya başlamıştı. Tekrar arkadaşına baktı. Siyah uzun saçları dağılmış, gözleri kızarmıştı. Sakalları çıkmaya başlamıştı. Samuel'i ilk kez sakallı görüyordu. Yanağında akan yaşların izi parlıyordu. Sıkıntıyla iç geçirdi Adrian, onu böyle görmeye dayanamıyordu. Yüzüne zoraki bir gülücük yerleştirip Sam'i kendine çekti. Samuel ise şaşkındı. Adrian ona sarılmıştı. Aradığı fırsatı bulmuştu ama.. bunu ona yapamazdı. Bunu yapmaya dayanamazd ancak bir sorun vardı. Emir Excelsa'dandı, yerine getirilmeliydi.
"Özür dilerim.." diye fısıldayarak içinde bayıltıcı ilaç olan iğneyi arkadaşının sırtına sapladı. İlaç hızla etkisini gösterirken Adrian yere düşmüştü ama gözleri hala arkadaşının gözlerindeydi. En yakın arkadaşının. Ona arkadan saldıran adamın.
*
Paris
"Aramıza hoşgeldin Diandra."
Kız gözlerini adamın üzerinden çekip soğumakta olan sıcak çikolatasına baktı. Bir yudum alıp finacnı masaya bıraktı. Kafasını kaldırdığında Jamie hala ona bakıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Açık alanda olmasına rağmen karşısındaki adam yüzünden boğulacakmış gibi hissediyordu.
"Neden defolup gitmiyorsun, Jamie?" dedi sabrının sınırlarına ulaşırken. Diandra insanlar tarafından soğukkanlı ve sabırlı bilinirdi, öyleydi de ancak bu adam -Jamie- sınırları zorluyordu.
"Neden inatçılığı bırakıp bize katılmıyorsun Dia?"
"Bana Dia deme, benim adım Diandra!" diye tısladı kız. Kanının damarlarında kaynamaya başladığını hissedebiliyordu. Ona sadece annesi ve babası Dia diyebilirdi, onlarda ölü olduğuna göre KİMSE-ONA-DİA-DİYEMEZDİ. Nokta.
"Bana bak, gelmeyeceğim tamam mı! O lanet okula adımımı atmayacağım. Şimdi defol git!" Hızla yerinden kalkıp kafeden çıktı. O kadar sinirliydi ki, duvarları yumruklayabilirdi ancak buradan hemen uzaklaşmak istiyordu. Peşini bırakmamışlardı işte. Her seferinde başka bir adamla aynı sözü söylemişlerdi. Aramıza hoşgeldin Diandra. Gidemezdi, oraya gidemezdi. Kendine ihanet etmiş olurdu. Kafeden iyice uzaklaştığını düşünüp durduğunda etrafına bakındı. Burayı tanıyordu, evinin birkaç sokak uzağındaydı. Evinin güvenine kavuşmak için bir adım attı ancak daha ne olduğunu anlayamadan kendini yerde buldu. Etrafındaki her şey dönmeye başlamıştı. Evine gitmeliydi. Ama kalkamadı. Sanki vücudu kontrolü ondan almıştı. Bilincini kaybederken aklından tek bir düşünce geçiyordu. Sıcak çikolata.