Her gece olduğu gibi eyaleti ayaklarımızın altına alan manzaramızda biralarımızı yuvarlıyorduk. Gecenin sessizliğini bozan tek şey bizdik. Hava da biraz serindi. Jessica ve Edward grubumuzun gözde çiftiydi. Emily ve Tom'da flörtleşme dönemlerindeydi. Anlayacağınız üzere odun toplama görevi bana düşmüştü. Yapmayı en çok sevdiğimiz şeylerden birisi de odun ateşinde marshmallowlarımızı yemek...
Birkaç odun topladıktan sonra baygın şekilde yatan birini farkettim. Odunları fırlatmamla yanında belirmem bir oldu. Bizim çocuklara seslenerek yardım istedim fakat geri dönüş yapmadıklarına göre sesimi onlara duyuramıyordum.
Bayım, bayım...iyi misiniz ? Yanıt vermiyordu. Soğuk kanlı davranmam gerekiyordu. Bağırıp çağırmanın kimseye faydası yoktu. Filmlerde gördüğüm kadarıyla kalp masajı yaptım ve suni teneffüs yapmak için yüzüne yaklaştığımda gözleri ile çarpıştım. 10 saniye kadar öyle kaldık ve hemen doğruldum. Onun da kalkmasına yardım ettim. Merhaba, ben Isabella diyerek kendimi tanıttım oda Arthur diyerek kısa tutuyor tanışma faslını. Daha sonra da hava almak için geldiğini ve açlıktan bayıldığını dile getirdi.'Arkadaşlarımla birlikte oturuyoruz, birazdan ateşte yakacağız'diyip kendini daha iyi hissedene kadar bizimle gelmesini istedim oda nezaketen kabul etti.
Edward bizi görüp, odun yerine kereste getiriyor diye soğuk bir espride bulundu. Jessicayı anlamıyorum ne buluyor bu çocukta. Ciddiyetimi farkedip düzeldi biraz. Arthur'u tanıştırıp durumu anlatıyorum. Bizim ortamda gündem çabuk değişir. Bu yüzden herkes partneriyle konuşmaya başladı. Ben ise onunla... Güncel birkaç muhabbet ettikten sonra telefon numaramı istedi.Durur muyum? Dünden razıymış gibi veriyorum.
Teknik olarak ilk randevumuzu gerçekleştireceğimiz güne açıyorum gözlerimi. İçimde anlam veremediğim bir heyecan var. Nedense onu baygın bulduğum yerde buluşmak istiyor. Çok düşmüyorum üstüne ve kabul ediyorum. Kahvaltımı yapıp hemen hazırlanmaya başlıyorum. Bacaklarımı saran file çorapla birlikte mini bir etek ve üstüme cesur bir karar ile verilmiş dekolte bluz. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yola çıkıyorum.
5-10 dakika bekledikten sonra Arthur'u görüyorum. Yüzünde endişeli bir ifade var anlam veremiyorum. Ormana doğru yürüyüş yaparken dikkatini bir şey çekiyor. Kolumdan tutarak bir ağacın arkasına yaslıyor beni. Birinden saklanıyor gibi duruyoruz. Dikkatimi toparlamakta her ne kadar zorluk çeksem de nefes alış verişini rahatlıkla hissedebiliyorum. Kendimi tutamayıp, yüzünü ellerimin arasına alıp öpücük kondurdum. Karşılıksız kalmıyor tabi. Tekrar yürümeye başlıyoruz ve bir de ne göreyim! Devasa bir uzay aracı.
Telefonumu çıkartıp 'polise haber vermeliyiz' diyorum. Cevap alamıyorum tabi ki. Çünkü araca çoktan binmiş bile. Hemen onu takip ediyorum. Birbirinden farklı görüntülere sahip bir mürettebat. Arthur'a selam verip işlerinin başına dönüyorlar ve bir bölmeye geçiyoruz. İçim içimi yiyor. Çok geçmeden aklımdaki soruları cevaplamaya başlıyor. 200 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegenden araştırma yapmak için düzenli olarak geliyorlarmış. Bayılmasının gerçek sebebi de atmosfere birden uyum sağlayamamasıymış. Bilinmeyen o kadar çok şey işitiyorum ki inanmakta zorluk çekiyorum.
İsteğimi kırmayıp, destanlara konu olacak bir yolculuğa çıkıyoruz. Gördüklerim karşısında nutkum tutuluyor.Yıldızlar o kadar devasa ve muhteşem ki...Bir yıldıza benim adımı veriyoruz. 10 dakika sonrasında olacaklardan habersiz birbirimize öyle bakıyoruz ki uzayda çekim kuvveti olmamasına rağmen bir şeyler beni ona çekiyor sanki...Onlar duygularını daha güçlü yaşadıkları için benden uzak durmaya çalışıyor ama oda benim gibi başaramıyor. Tarifi olmayan kokusunu alabilmek için boynuna gömülüyorum. Şehvetli bir şekilde birbirimizi öpmeye başlıyoruz...Oda ne? Deli gibi sirenler çalıyor. Hemen toparlanıp çıkıyoruz. Gözlerime inanamıyorum.'Kara delik'. Çoktan girdaba girmişiz bile. Arthur'la göz göze geldikten kısa bir süre sonra karanlığa gömülüyoruz.