Karanlık bir yolda yürüyen bir kız vardı.Korkuyordu ama yürümekten de vazgeçmiyordu."Karanlık benim ülkem."diyordu hıçkırıklarının arasında.Bendim bu,hayatımda kimse olmadan tek başına büyümeye çalışan bendim.Karanlığın derinliklerinden bir ışık aydınlandı.Gözlerini kısmasına sebep oldu küçüklüğümün.Heyecanlanmıştım,ışığa doğru koşmaya başladım."Beni sen aydınlatacaksın."diyordum ışığa koşmaya devam edip hıçkırıklarım dinerken.Küçük olmama rağmen acılarım olgunlaştırmıştı kelimelerimi..Gördüğüm rüyadaki ışığın huzurunu bedenimde hissetmiştim o an .Gözlerimi açtım birden yatakta doğrulurken.Terlemiştim.Bacaklarımı kendime çekerken,kollarımla sabitleyip öylece karşıya bakıyordum.Korkmamıştım ama çok tuhaf bir histi.Aklıma Deniz gelmişti.Birden sebebini anlayamasam da bu aralar yaşadığım birçok şey onu getiriyordu aklıma.Zaten yaşadığım ne varsa hepsinin içinde bulunuyordu.Acılarımı hissetmiş gibi onları kendisine katmak istermişcesine sarmıştı beni.Tek ihityacım olan şey oymuş gibi karşı koyamamıştım.Komidine uzanıp telefonu aldım.Saat 10 u gösteriyordu ve ben dünden beri hiçbir şey yememiştim.Midem ağrımaya başlamıştı artık.Mutfağa gitmek için yataktan kalktım.Tam odadan çıkacakken çalan telefona baktım geriye doğru. Hayal'in aradığını anladığım 'TEK GERÇEĞİM'yazısını görünce telefonu elime aldım.Kapanmadan açtım telefonu.
"Efendim Hayal."
"balım beni aramışsın ama uyuyodum sonrada unuttum bir şey mi diyecektin?"
Neden aradığımı bende unutmuştum iki gün geçmişti aradan.Biraz hatırlamak adına beyin fırtınası yaptım. Hatırlayamayınca:
"Boşver bende unuttum."dedim.
Günden güne sakinleşmeye başladığımı hissediyordum.Sanki biri beni uyuşturuyor ve ben hiçbir tepki veremeden teslim oluyordum.Bu ben değildim ve gün geçtikce de ben olmaktan çıkmaya başlamıştım.
Telefonu elimden bırakıp,odadan çıktım.Mutfağa inmemle kapının çalması bir oldu.Kapıyı açmadan üzerime göz gezdirdim.Üstümde sadece siyah bir büstiyer,altımda da siyah bir şort vardı.Mevsim hala yaz olduğundan ve Aydın'da yaz aşırı sıcak geçtiğinden kapalı şeylerle yatmak mümkün değildi hele de geceleri daha da bunaltıcı oluyordu sıcak.Kendimi umursamadan açtım kapıyı.Karşımda gördüğüm yüz vücudumu kas katı bir hale getirse de belli etmemeye çalıştım. En azından belli olmamasını umut ediyordum.Onun da yüzünde ciddi bir ifade vardı. Gözlerim gözleriyle buluştu kısa bir an için. Yüzünde anlam veremediğim ciddi bir ifade vardı ve yüzündeki duygusuz ifade yerini tedirginliğe bırakmıştı sanki beni görünce.
"Nasılsın?" Diye sordu. Aradaki sessiz kıyamete son veren ilk cümle bu olmuştu.
"Nasıl olmam gerekiyor?" İfadesizce cevaplamıştım hala yüzüne bakarken.
"İçeri girebilir miyim?" Dedi bana aldırış etmeden. Cevap vermeden kapıyı açık bırakarak içeri girip mutfağa yöneldim. Beni çok fazla tanıdığını söylüyordu. Eğer beni tanıyorsa, bir şey demesemde girmesi gerektiğini bilirdi. Sahi neden izin vermiştim ki girmesine. Ben değil miydim onu kendimden uzak tutmak isteyen. Kafamdaki çelişkilere son vererek raftan aldığım bardağı masadaki sürahiden su doldurup bedenimi tezgaha yasladiktan sonra bir bardak suyu kafama diktim. Bardağı bırakmak için tezgaha döndüğümde arkadan iki kol bedenimi ele geçirmişti. Masum bir sarilisti bu.İncitmekten korkan ama bir o kadar da içten olan bir sarılış. Ve kolların sahibi Deniz'den başkasına ait olamazdı. Yine kaskatı olmuştu bedenim. Hissetmişti sanki Deniz ve sakinlesmem adına omzuma küçük bir buse bırakmıştı. Ama ona ait olan her şey daha çok kasılmama sebep oluyordu. Kendime gelip önüme döndüğümde iki elimle göğsünden ittirdim. İri bedeni sarsılmamisti tabiki ama bir adım geri sendelemesine sebep olmuştu. Kafasını öne eğip sakin olmak istermiş gibi bir nefes aldı ve kafasını aniden kaldırıp eliyle bileğimi kavrayarak sürüklemeye başladı.
Neye uğradığımı anlamadığım o anda "ne yapıyorsun gerizekalı." Diye bağırdım öfkeyle. Beni duymamış gibi sürümeye devam etti. Kapıya doğru gittiğini fark ettiğimde şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "üzerimde hiç bir şey yok ne yaptığını sanıyorsun sen." Diye bağırdım bu kez. Aldırış etmedi. Tepkilerimi göz ardı etmesi beni çileden çıkaracak derecede sinirlendiriyordu. Ben bağırmaya devam ederken çoktan arabanın yanına gelmiştik bile. Arabanın kapısını açtığını gördüğümde direnmek için ayaklarımı yere sabitlemiştim ve ayağımda ayakkabım olmadığı için canım fazlasıyla acımıştı. Taşların verdiği acı dudaklarımdan inilti olarak çıkmıştı. Sesimi duyduğunda dönüp bana baktı. Gözlerinde öfke yoktu bu kez. Duyguyu barındıran hiç bir ifade yoktu hatta. Ben yine gözlerine bakarken afalladığım için beni omzuna aldığını ayaklarım yerden kesildiğinde kavrayabilmiştim. Arabanın kapısını iyice aralarken beni hafifçe ön koltuğa bıraktı. İncitmekten korkar gibiydi. Kapımı kapatıp arabanın ön tarafını dolanarak direksiyonun başına geçti. Yaptığı her hareketi inceliyordum. Koltuğuna yerleştikten sonra bana doğru eğildi. Ne yaptığını anlamaya çalışırken,o gece burnuma dolan kokuyu hissettiğimde yeniden affalmıştım. Kenara doğru çekilirken kokusu da uzaklaşıyordu. Kontağı çalıştırdığında tekrardan dünyaya dönebilmeyi başarmıştım. Kemerimi takmıştı. Kendinden önce hep ön planda olan ben mıydım cidden onun için. İçinde bulunduğum durum gittikçe tuhaf bir hal alıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİ
Teen Fiction"Dünyan severek baktığın gökyüzünden ibaretken,beni nasıl anlayabilirsin ki" "Seni anlamak için gerekli olan tek şey dünyanın yok olmasıysa eğer,mavisinde yaşamaya korktuğun gökyüzünü siyaha boyamak,bana verilmiş kutsal bir görevdir."