Bölümsü 1

42 3 2
                                    

Biri vardır herkesin hayatında. Beklemediği anda gelen, tüm geçmişi sildiren, aşkın ne olduğunu öğreten... Bilmeden bekleriz aslında o kişiyi. Kaderimizde yazanı yanımızda bulacağımız güne hazırlanırız hiç bilmeden.
Aslında biz kızlar biraz tuhaf yaratıklarız. Hoşlandığımız her çocukla kendimizi bir düğünde hayal edip kendi ismimizin yanına onun soyadını koyarız. Yani en azından ben çok yaptım. Tamam kabul çok değil hep yaptım nerdeyse. Ama nerden bilebilirdim ki herşey No:3 te değişecekti...

Sahil kıyısında dalgalar denize vururken benden uzaklaşmak istercesine uzayan yakamoza baktım uzun uzun. Ne kadardır orda olduğumu hatırlamıyordum. Güneşin kızıllığının ne ara kaybolup yakamozların çıktığını bile anlamamıştım. Hava soğuk değildi ama sonbaharın o ılık akşam rüzgarı tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Açıkçası pek aldırmıyordum. Düşünüyordum sadece. Gemlik'e geldiğim ilk günü hatırlarken şimdi 3. Sınıftaydım. Ne de çabuk geçmişti zaman. Hatta biraz zihnimi yoklayınca sonuçlar açıklanmadan önce uykularımın kaçtığını, yeni hayatımın neler getireceğinin belirsizliğinin heyecanıyla yüreğimin pır pır atışlarını bile hatırlayabildim. Daha dün gibiydi ama işte burdaydım 3. sınıfta. Ne çok istemiştim hukuk kazanmayı. Kazandığımı öğrenince de mutluluktan uyuyamamıştım kaç gece..
Kaydolup yurda yerleşmeye geldiğimde yurtta bir tek ben vardım. Bir de orda bulunmak zorunda olan kantinde çalışan ablalarla, güvenlikçi ablalar. Herkes o güzelim yaz tatilini biraz daha uzatmıştı. Bense tüm uyarılara rağmen yeni hayatıma bir an önce başlama isteğiyle okul bile açılmadan bir hafta önce gelmiştim. İngilizce muafiyet sınavına girmek içindi hepsi. Annemler gelip arabayla bırakmışlardı beni. Görmemiştim ama annemin ağladığını tahmin edebiliyordum. Babam hiç ağlamazdı. Ama beni liseye bıraktığında ağlamıştı. Belki yine ağlamıştı ama bunu hiç bilemeyecektim. İlk günler çok güzeldi. Akşama kadar dizi izleyip marketten aldığım birkaç şeyi atıştırıyordum. Gün batımını yurdun balkonunda izlemek muhteşemdi. Gün ışınlarının deniz üzerinde kırılmasını,renkten renge girmesini izlemek bana delicesine bir keyif veriyordu. Hem balkonda sigara da içilebiliyordu. Balkonda sırf öğrenciler sigara içebilsin diye koyulmuş küllükler vardı. O zaman anladım büyüdüğümü. Lisedeki baskılardan sonra bunu görmek benim için kesinlikle büyümek anlamına geliyordu. Gerçi lisedeyken hiç sigara içmemiştim. İçen arkadaşlarımı kınar ama aynı zamanda da yakalanmamaları için elimden geleni yapardım. Buraya gelince annemler beni bırakıp gittikten sonra inip bir paket sigara aldım. Keyiften değildi yalnızlığımdandı belli ki. Günler böyle akıp giderken bir çift geldi yurda insan görmek hoşuma gider olmuştu. Kendi sesimi bile unutmaya başlamıştım çünkü. Akşamları onları çardakta görünce ben de aşağı iner onlara yakın bir masada dizi izlerdim. Sanırım kendimi yalnız hissetmemek adına kendimce geliştirdiğim saçma sapan bir davranıştı. Ama ne yalan söyleyeyim bayağı da işe yaramıştı. Aslında tabiatımdan gelen bir girişkenliğim vardı. Girdiğim her ortamda sevilir,farkedilirdim. Kimseyle iletişimden korkmazdım ve her türden insanla anlaşma kapasitesine sahiptim. Annemin söylediğine göre şeytan tüyü mü ne varmış bende. Ama nedense günler boyu gidip o çiftle tanışmadım hiç. Sanırım bunun sebebi de kızın beni gördüğünde tuhaf tuhaf bana bakmasıydı. Sevgilisini kıskandı galiba benden. Ne zaman görse az önce suratına bakmadığı çocuğa beni görünce en sert sahiplenici kız tutuşuyla sarılıyordu. Bu yüzden benim de tek eğlencem gün içinde defalarca kantine inip meyveli soda almak olmuştu. Onu alırken de ablalarla sohbet ediyor , can sıkıntımı gideriyordum. Hatta beni çok soda içen kız olarak tanımışlardı. Çok sevimli oldukları gibi çok da iyi anlaşmaya başlamıştık. Sonra bir defasında abla dedi ki:
- Ya ne kadar güzel bir kızsın.
Ben de böyle iltifatlara hiç alışık olmadığım için hemen şakaya vurmak istedim. Yurtta benden başka kimsenin de olmadığını bildiğimden şöyle dedim:
- Abla ben güzel olsam nolur? Daha bir tane yakışıklı çocuk göremedim ortalarda dedim.
Bunun üzerine abla:
- Aaa olur mu şey? Benim bir tane Göksu'm var burada o çok yakışıklı. Gelsin bir hemen tanıştıracağım sizi. Demesin mi?!!
Ne yapacağımı bilemez halde kızardım. Bir şeyler saçmalayıp hemen fırladım yukarı odama kaçtım. Ama ister istemez aklımın bir köşesine kazınmıştı. Çok güzel bir ismi vardı. Kafamda nasıl biri olduğunu canlandırmaya çalışmıştım. Sarışın mıydı yoksa esmer mi? Uzun mu kısa mı? Diye kendimce sorular sorup kafamda Göksu'yu canlandırıyordum. Ne kadar utandımsa da merak beni onunla tanışacağım günü iple çekmeye zorluyordu. Ah şu merak zaten başıma daha neler açacaktı acaba?
Tabi günler hızla akmış (!) okulun açılacağı Pazartesi 'ye iki gün kalmıştı. Çok heyecanlıydım. Acaba dersler nasıl olacak , zorlanacak mıyım? Diye durmadan düşünüyor, sene boyunca bütün derslere gidip en önden hocanın her dediğini yazmanın hayalini kuruyordum. Birkaç kere acaba hoca sınıfa girdiğinde ayağa kalkmamız gerekir mi diye düşündüm. Sonra aşırı çocukça olduğunu farkedip hemen bundan vazgeçtim. Ama bu düşüncemden kimseye bahsetmedim.
Cumartesi günü sabah 8 sularında takır takur seslere uyandım. Uyandım dediysem tek gözümü dahi zor açıyordum. Geceler boyunca ardı ardına dizi bölümleri izlemekten uyku düzenim iyice bozulmuştu. Bunda karanlıktan korktuğum için sabaha kadar bekleme isteğimin de etkisi vardı tabi. İçeri giren kızda dikkatimi çeken ilk şey ağlaması olmuştu. Hüngür hüngür ağlıyordu bir yandan valizini koymaya çalışırken. Her zaman ağlayanlara karşı bir açıma ve yakınlık duygusu olmuştur içimde. Ama kendim asla ağlayamazdım. Gözümün birini tam açabilince kıza sordum:
- İyi misin?
Kız uğraştığı şeyden kafasını kaldırıp baktı ve :
- Evet evet iyiyim kusura bakma. Dedemle geldik de yerleşmeye. Az sonra beni bırakıp gidecek. Ben de üzüldüm tutamadım kendimi. Şimdi onun yanına iniyorum zaten.
Dedi ve odanın kapısını çekip çıktı. Yataktan hafif doğrulmuş şekilde tek gözüm açık ve hafif bulanık görür halde öylece kalakalmıştım. Kıza karşı tuhaf bir yakınlık hissetmiştim. Ben de dedemi çok sevdiğim için buna üzülmesi yüreğimi burkmuştu belki de. Göz bandımı indirip tekrardan uyumaya çalıştım. Bir kere uyandıktan sonra tekrar uyuyabilmemin neredeyse imkansız olduğunu bildiğim halde resmen uyumak için debelendim. Ama sabaha karşı uyuduğum ve henüz daha 3 saat bile uyuyamadığım için uykuya dalmam uzun sürmedi.
Kapı tekrardan açılıp takır takur sesler yeniden gelmeye başladığında uykuya dalalı bir saat bile olmamıştı daha. Uyku bandımı kaldırmadım. Bu gelen az önceki kız olmalıydı. Seslere bakılırsa dedesini yolcu edip aşağıda kalan valizini yukarı çıkarmıştı. Bir an gözlerimi açıp nasılsın diye sorsam mı diye düşünsem de uyku isteğim ağır basınca hiç uyku bandımı çıkarmadan uyumaya devam etmeyi tercih ettim.(Galiba kötü biriyim). Ben mışıl mışıl uyumama devam etmeye çalışırken bir anda odayı dolduran ve yerimden sıçramama sebep olan rock metal sesiyle yataktan fırladım. Neler olduğunu anlamaya çalışırken yeniden yatakta doğrulup uyku bandımı kafamın üstüne koydum. Yine gözlerimi açmam uzun zaman almıştı. Ben tek gözümü açabildiğimde karşımda beliren ancak bulanık görebildiğim kız:
- Ay çok pardon ya telefonumun sesini kısmayı unutmuşum dedi.
Ben içimden bildiğim en orijinal küfürlerimi etmeye hazırlanırken karşımda gülen o sevimli suratı görünce :
- Sorun değil ya ben de baya uyudum. Artık uyanmam lazımdı zaten. Dedim.
Dedim ama içimde en hüzünlü aşk şarkılarını kıskandıracak derecede üzüntülü bir parça çalıyordu. Ama uyuyamayacağım anlaşıldı tabi. Bari kalkıp kızla tanışayım dedim içimden. Terliğimi giymek için ayağımı yere uzatayım derken ayağım bir şeye çarptı. Ne olduğunu anlamak için yere baktım. Bundan önce gelen kızın valiziydi. Kafamı kaldırıp odaya bir göz gezdirdim. Zaten tertipli düzenli biri olduğum söylenemezdi. Kendi yatağım dahil odadaki tüm yatakları dağıtmayı başarabilmiştim. İlk yerleşmeye geldiğimde oda 4 kişilik olduğu için yeterince büyük ve ferah gelmişti gözüme. Lisedeki 16 kişilik odadan sonra böyle hissetmem normaldi sanırım. Ama aslında yurttaki en küçük oda buydu. Kızlar gelip valizlerini bırakınca bir anda 3 valizle darlaşmıştı oda. Bir an içimde bir sıkılma hissettim. Bütün bunlar olurken kızın bana baktığını hissettim. Ona dönüp:
(Kızların aşırı samimiyetsiz samimiyet ifadesiyle)
- Aaa canım hoşgeldin. Tuana ben dedim.
Aynı derecede samimiyetle o da:
-Merhaba hoşbuldum. Ben de Sezen dedi.
Şöyle bir incelemeye koyuldum Sezen'i. Çok uzun boylu değildi. Omuzlarının hemen aşağısına uzundan sapsarı saçları vardı ve çok net bir şekilde orijinal sarıydı. Beyaz bir teni vardı. Güzel denilemese de çok sevimliydi. Bu kısacık tanışmadan sonra ne yapacağımızı bilemez bir halde ayakta dururken bu belirsizliği çözmek adına:
- İstersen balkona gel sen de ben çıkıyordum tam. Dedim.
Ama bunu söylerken dahi gelmesini çok istemiyordum. Çünkü sabahın ilk sigarasını kulaklığım ve telefonum eşliğinde denize bakarken içmeye alışmıştım tek başıma. Hem tanışmıyorduk ki daha ne konuşacaktık? Sigaramı bitirip ekstra birkaç tane daha müzik dinledikten sonra odaya döndüm tekrar. Sabah gelip ağlayan kız da odaya gelmişti. O da az önceki kızın boylarında hafif balık etli, beyaz tenli, kapalı bir kızdı. Ben gelene kadar onlar çoktan konuşmaya başlamışlardı. Duyabildiğim kadarıyla nereden geldiklerini falan konuşuyorlardı. Ben odaya girince henüz tanışmadığım sabah ağlayan kız:
- Sezen'le tanıştık. Ama daha seninle tanışamadık. Ben Beril umarım sabah seni rahatsız etmemişimdir dedi.
Şimdi kuzucum kusura bakma ama uyuyordum az yavaş ağlasaydın keşke diyemediğim için:
- Yok canım olur mu şey? Memnun oldum ben de Tuana diyebildim.
Biz tam el sıkışırken kapıdan biri içeri girip :
- Merhaba kızlar diye seslendi.
Kapıya sırtım dönük olduğundan sesi duyunca kapıya döndüm. Dönmemle de kapıdan giren kişiyle donup kalmamız bir oldu. İçimden geçirebildiğim tek şey "yuh ama bu kadar da tesadüf olmaz ki!" Oldu. Karşımda duran kız annemin kuzeninin kızıydı. Yani bir bakıma kuzenim. Burada okuduğunu ve bu yurtta kaldığını biliyordum ama birbirimizi aramayla anca buluruz zannederken bir anda karşıma çıkmıştı. Açıkçası burda okuduğunu duyunca çok gelmek istememiştim. Akrabalardan biri olunca rahat davranamam diye düşünmüştüm ama kısmetime burası çıktı tercihlerde. Bir anda o şaşkınlığımızın yerini sevinç aldı. O var diye gelmek istemeyen ben, bu kadar tanışma faslının üzerine tanıdık birini görünce nerdeyse çığlık atacaktım. Sessizliği bozan o oldu:
-Aaa Tuana. Burada olduğunu bilmiyordum. Bilsem seninle beraber gelirdim dedi.
Sonra sarıldık birbirimize. Kızlar bize şaşkınlık içinde bakakaldıkları için durumu özetlemek zorun kaldım.
- Kızlar bu benim kuzenim Ece. Birbirimizin şuan burada olduğunu bilmiyorduk o yüzden bu kadar şok olduk deyince kızlardaki şok da böylelikle geçmiş oldu.
Bense asıl şoku Ece'nin odasının benim odamın hemen yanındaki büyük oda olduğunu öğrenince yaşadım. Yurda kaydolduğumda bu odayı gezdirmişlerdi. Bizim odanın nerdeyse 2 katıydı ve balkonu vardı. Ece'yle havadan Sudan konuşmaya başladık. Daha sonra işlerinin olduğunu istersem onunla çarşıya gelebileceğimi söyledi. Daha önemli bir işim yoktu kabul ettim. Ne de olsa o 3. Sınıftı. Az çok bir şeyler öğrensem ondan o da yeterdi. Hem günler sonra yürüyüş yapmış olurdum.
Birlikte çıktık Eylül'ün ortaları olmasına rağmen hava hala çok sıcaktı ve resmen tenimizi kavuruyordu. Çarşı dedikleri yer bir caddeden ibaretti. Küçük ama sevimliydi. Aradığın herşeyi aynı cadde üzerinde bulabilmek güzeldi. Ece işlerini halledince daha fazla dayanamayıp dönmeye karar verdik. Kampüse girdiğimizde bir anda buz gibi terlemeye başladım. Oydu gerçekten oydu. Ece'ye belli etmemeye çalıştım ama gözüm ona takılıp kalmıştı. Emin olmak için tekrar tekrar ayaklarına(!) baktım. Okula kaydolmaya geldiğimde aşırı yakışıklı bir çocuk görmüştüm ve ayakkabıları,tarzı da çok hoşuma gitmişti. Onu bir daha görememekten görsem de tanıyamamaktan çok korkuyordum. Ama işte oradaydı tam karşımdaydı. Yanında bir arkadaşıyla oturuyordu. Onu ilk gördüğümde de olduğu gibi. Yanından geçerken kuzenime selam verince sevinçten bayılmamak için kendimi zor tuttum. Belli ki tanışıyorlardı ve selamlaştıklarına göre sevgili de değillerdi. Bu da benim beğenmem önünde hiçbir engel yok demekti. Ben heyecanımı belli etmeden yürürken kuzenim de selam verip ilerledi. Onları geçince :
- Çok tuhaf dedi.
Anlamlandıramayarak:
- Tuhaf olan ne? Dedim.
Ece:
- Bu çocukla tamam tanışıyoruz da öyle birbirimize selam da vermeyiz hep dedi.
Heyecanla:
- Adı ne? Dedim. Ama tabi onun heyecanımı farketmeyeceği şekilde.
-Toprak. Dedi.
Ben bir süre hayallere dalarak yürüdüm. Düşümde gelinliğimi giymiş Toprak'ın kolunda dans ederken hayal etmiştim bile kendimi. Beni bu hayallerden uyandıran yine Ece'nin sesi oldu.
- Ben odaya gideyim akşam görüşürüz dedi.
Ben farketmeden yurda bile gelmiştik. Havada ha karardı ha kararacaktı. Balkona geçip bir sandalyeye oturup ayaklarımı da balkon demirlerine uzattım. Elimde sigara hafif ve sıcak esen rüzgarda Toprak'ı görmenin ve böylesine bir olayın ne kadar tuhaf olduğunu düşünüyordum. Kaderdi!
Ben balkonda otururken kantinden bağırışmalar, tezahüratlar yükseliyordu. Sanırım maç vardı ve erkekler kantine doluşmuş izliyorlardı. Kantin de hemen yurdun önünde olduğundan herşey görünüyordu. Daha sonra bir ayak sesi duydum. Balkona biri daha gelmişti. Ayakta durdu yanımda. Bir sürü sessizce öyle durduktan sonra ,
- Merhaba ben Beste dedi.
- Memnun oldum ben de Tuana dedim. Bu tanışma faslından o sıkılmıştım ki artık kendi ismimi söylemek bile yorucu gelmeye başlamıştı. Ki isim hafızam kötü olduğundan yeni tanıştığım kızların adını da öğrenememiştim. Ya birbirlerine isimleriyle seslenmelerini bekliyordum kopya çekip seslenebilmek için ya da "canım,bebeğim,tatlım" gibi sözlerle hitap ediyordum isimlerini bilmediğimi çaktırmamak için.
Ben bunları düşünürken sessizliği bozan Beste oldu.
- Sen birinci sınıfsın galiba ben de 2'yim. Geçen sene biz buraya ilk geldiğimizde bizden büyükler burdan bize sevgililerini ya da hoşlandıklarını gösterip "bakın bu benim, bundan uzak durun" derlerdi dedi. Benim sevgilim de var ben de sana göstermek isterdim ama bu sene eve çıktı dedi. Arkasından da sevimli bir kahkaha attı.
Ne salak bir düşünce dedim kendi kendime. "Bu benim uzak durun" muş. Alla alla ne kısmetimi kapatıyorsun arkadaşım moralimi bozma bari dimi. Biz bunları konuşurken kantinin içindeki kalabalık bir anda dışarı çıkıp sigara içmeye başladı. Belli ki maç devre arasına girmişti. O anda Beste ruh görmüş gibi bana döndü.
- Tuana sana bir çocuk göstericem. Ondan uzak dur tamam mı? Naparsan yap ondan uzak ol. Okulun playboyu. Çıkmadığı kız kalmadı. Dedi.
O böyle söyleyince ben de meraklanıp ayağa kalktım. Aşağıya bakarken merakla:
- Hangisi? Diye sordum.
İşaret parmağını kaldırıp:
- Şurda mavi şort beyaz tişörtlü uzun çocuk var ya o dedi.
O öyle deyince şöyle bir baktım. Uzaktan yakışıklı çocuğa benziyordu. Merak edip sordum:
-Adı ne?
Verdiği cevabın tesadüfler silsilesine bir yenisini daha ekleyeceğini bilmeden merakla cevabını bekledim. En son yüzüme bakıp yüzünde hafif bir tiksinti ifadesiyle cevap verdi:
-Göksu...

Mutlak SeveceksinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin