Karanlıktan Çıkmak

34 4 7
                                    

Bir çıkış yolu bulmalıyım. Yerin bilmem kaç metre altında bir yerde ceset yığınlarının arasında uyandım. Kim olduğum hakkında hiçbir fikrim yok ve nerede olduğuma dair hiçbir ipucu yok. Bir çıkış yolu bulmam lazım.

   Bir kaç adım daha attım, cehennemi aratmayan bu yer ürpertici bir şekilde sallandı. Taştan basamaklı merdivenleri birer ikişer çıktım, merdivenlerin yanlarındaki uzun meşaleler burayı biraz da olsa aydınlatıyordu. Burada yolum ikiye ayrılıyordu; solumda bir heykel, merdiven ve ufak bir masa, üstünde bir adet şamdan ve şamdan kenarına sıkıştırılmış bir not kağıdı. Sağımda ise yanan bir ateş ve kapı, ateşin önünde bir ceset, kapıya yaslanmış bir ceset ve kalbine saplanmış paslı bir kılıç. Masanın üstündeki nota doğru yürüdüm, notu elime aldım.

"Gizlilik, işimizde hala önemlidir. Talihsiz kobaylarımızın uzmanlaşmış bir şekilde atılmasını gerektiriyor. Atık kalıntıları alt taşıtlarda bir endişe haline geldi, bu yüzden atıklarla uğraşmak için bir yakma fırını eklendi. Burada içme suyundan kaçınmanız gerekir. Zavallılar için pek uygun bir dinlenme değil, ancak herhangi bir teselli olursa, bunlar ilk etapta orijinal bedenleri değillerdi.

- Suoromof Seuguh"

Notu yanıma aldım, heykelin arkasından yoluma devam ettim. Uzun bir merdiven daha, çıkılacak durumda değildi. Neredeyse tamamen yıkılmış durumdaydı. Geri döndüm sağdaki yola doğru yürüdüm, ateşe doğru yaklaştıkça bunun notta bahsedilen yakma fırını olduğunu anladım. Fırının yanındaki kolu çektim, ateşin önündeki ceset; otuz beş, kırk derecelik bir açıyla kavurucu ateşin içine doğru gitti, benim buraya düşüşüm gibi, kapıya doğru ilerledim, cesedin kalbine saplı olan paslı kılıcı çekip aldım. Paslı uzun bir kılıcım vardı, kapı ardına kadar aralanmıştı. İçeri doğru yürümeye devam ettim.

-Hepsi bitti! KOŞ!

Ses karşıdan geliyordu, koşuşan cüceler. Biri durup arkasına döndü, hiç şansı yoktu tek bir kılıç darbesi ve ardından;

-Aaaaargh!

Acı ve ölüm çığlığı. Savaşçı bir cüce arkasına döndü.

"Dağılın, Toz Çocukları! Asako'nun elinden önce dağılın!"

dedi tuhaf asker. Hiç bir şey anlamamıştım, savaşçı cüce sağlam bir savunma yapıyordu. Onları görebiliyordum, yardım edemeyecek kadar uzaktaydım. Ben bir çeşit mağara tünelinde, onlar tahta bir iskelenin üstünde. Yoluma devam ettim bir sallantı daha olmuştu. Hafif bir rampa ardından ufak bir tümsekten geçmiştim ki, gördüğüm manzara; iki adet cüce leşi ve leşleri kemiren dev sıçanlar. Paslı uzun kılıcımla Dev sıçanın bir tanesine saldırdım, kılıcı ikinci kez savurduğum da öldürmüştüm. Dev sıçanın ölüm çığlığıyla diğeri üzerime doğru koşmaya başladı. Paslı uzun kılıcı üzerime gelen sıçana salladığımda sersemlemişti ikinci bir darbeyle onuda öldürmüştüm. Buradan az önceki iskeleyi daha net görüyordum cücenin biri diğerine "Uzak dur!" dedi Tuhaf Askerin kılıç darbesiyle öldü. Yolumun ileride onların yoluyla birleşmesini ümit ederek ilerlerken yine aynı ses tonuyla duraksadım. "Toz çocuğu kaçamaz." Tuhaf asker kendince cüceleri aşağılıyordu. Şiddetli bir sallantıyla kendime geldim, geri dönüş yolum çökmüş ve kapanmıştı. birazcık daha düz ilerleyip bir rampa daha çıktım.

-Herkese yardım edin!

Sesin geldiği yere doğru gittim,  yeşil büyük bir tüpün yanından geçtim. Bu kez onlara karşı karşıya değildik hemen altımdalardı. iki tuhaf asker yerde ölü bir cüce ve;

-Sen! Yukarıdaki! Lütfen bana yardım et! Lütfen!

Yardım isteyen bir cüce.

Burada bir şeyler oluyor ve tehlikede olan tek ben değilim. Tuhaf askerler savunmasız cüceleri öldürüyor. Askerleri durdurursam belki de cücelerden birisi neler olduğunu açıklayabilir.  "Dışarı çık küçük Haşare! Burada bir yerde olduğunu biliyorum. Kokunu alabiliyorum! O cüce nerede? "dedi tuhaf askerlerden biri, cüceye yaklaşırken bende aşağı atladım dikkati üstüme çekmiştim.

DenekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin