Ertesi gün, aklımdakileri gerçeğe dönüştürmek için bir yerden başlamam gerektiğine karar verdim.
Ve buna da koltuğu iyi bir mobilyacıya götürüp yeni bir kumaşla kaplatmakla başlayacaktım.
Koltuğun ölçülerini aldım ve bir de ne olur ne olmaz diye fotoğrafını çektim.
Ardından evden çıktım.
Fakat burada neredeyse hiçbir dükkanı bilmiyordum
Eh, sora sora bulmam gerekecekti.
Yine de ilk olarak senin dükkanından başladım.
Aslına bakarsan, daha adını bile bilmiyordum
Sana bu kadar kapılmam...
Saçma mı geliyordu?
Bence değildi.
Bu sefer dükkanın dışındaki çiçeklerle ilgileniyordun.
Hızlı ama bir o kadar da sakin adımlarla yanına yaklaştım
Ve boğazımı temizleyerek konuşmanın başlangıcına ilk adımı attım.
'İyi günler.'
Sesimin kibar çıkmasına özen göstermiştim.
Anında başını kaldırıp bana baktın.
Ardından elindeki bahçe makasını yere bıraktın ve vücudunu tamamen bana döndürdün.
Tekrar ve terkar gülümsedin.
Herkese karşı da böyle gülümsüyor muydun?
Ciğerlerimin gerisinde bir yerlerde
Değişik bir his baş göstermişti.
Göz ardı etmeye çalıştım.
'İyi günler, efendim. Bugün size nasıl yardımcı olabilirim?'
Ses tonun karşısında ne yapacağımı şaşırıyordum.
Elimi enseme atıp saçlarımı karıştırdım ve yüzüme en içten gülümsememi yerleştirdim.
'Ben, bir adres soracaktım. Aslında tam olarak adres değil daha çok bir yer gibi. Dükkan! Dükkan evet...'
Heyecandan soluksuz sıraladığım kelimelerime karşın sırıtmaya başladın.
Ama yine de iğneleyici ya da o tarz herhangi bir şey söylemedin.
Sadece,
'Ne dükkanı?' dedin sevecen bir tavırla.
'Mobilya.' dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak.
'Oh, tanıdığım bir mobilyacı var. İsterseniz oranın adresini verebilirim.'
'Cidden mi?' Bir çocuk edasıyla söylediğim cümleye gülerek başını salladın.
Ne yapabilirdim? 3 metre yakınında olsam bile ne yapacağımı bilemiyordum.
'Cidden. Bu taraftan dümdüz gidin.' Diyerek elini sol tarafına doğru sallamaya başladın.
O an fark ettim ki, ellerin de küçücüktü.
Tıpkı senin gibi.
Tam alıp koynunda saklamalık gibi duruyordun.
'Karşı kaldırımda, büyük bir dükkan. Mutlaka gözünüze çarpacaktır.' Dedin.
'Çok teşekkür ederim.' Diyerek selam verdim ve gösterdiğin yere doğru ilerlemeye başladım.
Aslında isterdim ki, daha çok kalayım seninle
Daha çok duyayım o kalbimi olduğundan daha hızlı çarpırtan sesini.
Ama bilirsin, işler...
Tam birkaç adım atmıştım ki
'Hey,' diye seslendin arkamdan.
Yavaşça döndüm.
'Eğer herhangi bir yardıma ihtiyacın olursa, bana haber vermeyi unutma...'
Bir süre bir şey bekler gibi yüzüme baktın.
Tabi ki de anlamamıştım.
'Şey,' dedin biraz utanarak
'İsmini hala bilmiyorum ama...'
Biraz kalbim yerinden mi çıkmıştı ne?
'Tae. Şey, Taehyung.'
Gülümsedin. Yeniden.
'Jimin. Memnun oldum, Tae. Haber vermeyi unutma!'
Ardından el sallayarak içeri girdin.
Bense hoplaya zıplaya tarif ettiğin yere ilerlemeye başladım.
İçimden bir ses, o çatının bizim mabedimiz olacağını söylüyordu.
Bu yüzden o sesi dinlemeye karar verdim.