Evet, o gece. O gece yataktan çıkıp uykulu havanın çıplak bacaklarıma çarpmasına izin verdim ve camın kenarına yorgun ayaklarımı nahoş bir istekle sürüyerek vardım. Camı açmak istedim, sigaramın dumanı gökyüzünün karanlığında dağılırken buğulanan yıldızları seyretmek istedim. En çok da üşümek istedim, sokağın yabancı esintisinin beni ısırmasını, rahatsız etmesini istedim. Fakat elime tek geçen sigara dumanında karalanıp görünmez olan yıldızların eşliğinde beni saran tanıdık hava oldu. İşte o an korku tırmandı genzime, nefes alamaz oldum, merak ettim: Sokaklar mı tanıdık bir esinti olmuştu, yoksa ben mi o yabancı esintiler arasında sürüklenirken onlardan biri haline gelmiştim?
Bu sefer şüphe, yerini somut bir korkuya bırakmıştı. Bilgisayardan uzaklaşma ihtiyacı hissetmiş ve hafiften titreyerek ayağa kalkmıştım. Yomuse adlı sitede gezinmeye başlayalı sadece birkaç dakika olmuştu fakat o ilk başta 'sadece bir tesadüf' olarak nitelendirdiğim olay oldukça gerçekçi bir hale gelmişti. Burası... benim düşüncelerimle doluydu. Asla somutlaştıramadığım, aklımın sakin bir kıyısında kalmış düşüncelerdi bunlar sadece.
Mesela bu paragraf. Bu paragrafı, birkaç hafta önce düşünmüştüm. Gece yarısı, ne olduğunu hatırlamadığım bir kabusla uyanmış ve sanki hipnotize olmuş gibi camın kenarına sürüklenmiştim. O sırada bu küçük, sanki paralel evrendeki 'ben'i gördüğüm düşünce kapısı açılmış ve ben, her zamanki gibi büyük bir istekle geçmiş, çekilmiştim kapının diğer tarafına.
Çok fazla sorum vardı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Bunları yazan kimdi, veya neydi? Ve en önemlisi, bu neden başıma geliyordu? Henüz bu soruların herhangi birini kesin olarak cevaplayamayacağım için onları es geçmiş, sitenin altını üstüne getirmeye devam etmeye karar vermiştim. En azından, uzun zaman sonra internette magazin okumaktan daha faydalı bir şeyler yapabildiğim için hoşnuttum.
Sitedeki paragrafları korkuyla karışık hayranlıkla okurken ekranda oluşan beyaz yazı kutucuğu tekrar ayaklanmama sebep olmuştu.
Boş boş dolanacağına, yaz, sadece, yaz. -Yomuse
Geriye doğru sendelediğimde henüz açılmamış cips paketlerinden birine basmış ve onu patlatmıştım. Kırıntılar, tüm halıya saçılmış ve odayı cips kokusu hızlıca sarmıştı. İşte o an, gerçekten de üzülmüştüm içinde bulunduğum duruma. Çünkü yanlışlıkla o pakete bastığımda aklımda oluşan tek düşünce eskiden yerde cips paketleri değil, kitapların olduğu ve o kitapların ayağımı onlara yanlışlıkla bastığımda tatlı bir şekilde acıttığıydı. Umutsuz odamda küçük bir patlama yapmak yerine.
Yomuse her kimse, söylediğinde haklılık payı vardı. Aylak aylak evde oturan, sıkıcı, asosyal bir insan parçasına dönüşmüştüm. Fakat benim en gizli düşüncelerime kadar inebilen bu kişi, yazmanın öyle kolay olmadığını bilmiyor muydu? Her seferinde mahvediyordum, eski yazılarımı okuduğumda yeteneğimin zayıflamasıyla benim şişmanlamam arasındaki doğru orantıyı görebiliyordum. Eski Suzyi'yi kıskanıyordum. Onun gibi yazmaya çalışıyor ve başarısız kalıyordum.
Tekrar ekrana baktığımda, yazı kutucuğunun kayboluşunu izlemiş, fakat ardından oluşan yeni yazı kutucuğunu görünce hem yine korkmuş, hem de içimde bir yerlerde, biraz olsun sevinmiştim.
Kimseyi taklit etme. Bu kendin olsan bile. Berbat olsa da yaz. -Yomuse
Artık emindim. Bu nasıl oluyordu, bilmiyordum ama Yomuse'un düşüncelerimi okuduğu su götürmez bir gerçekti. Mükemmeliyetçi olduğuma dair karşı argümanı kafamda tam yaratamadan, yazı kutucuğu yenilenmişti bile.
Ben senin son şansınım. Mazeret üretme, yarın bana ne olursa olsun, bir yazıyla gel. Artık kaderin, kendi ellerinde. -Yomuse
Yazmak için son bir şans.
Her ne kadar yazmayalı uzun süre olmuş olsa da, "yazmak için son bir şans" kelime öbeği beni sanki en büyük korkumla yüzleşmişim gibi titretmeye yetmişti. Fakat.. bunu hak ediyor muydum? Son bir şansı? Ben kendimi tamamen bitirdiğimi düşünüyordum oysaki.
Kendime son bir şans verebilir miydim? Bir kere daha, kendi dünya baloncuğumu yavaşça, üfleyerek büyütebilir miydim?