"Cidden..." dedi yanımda yürüyüp kahkaha atan Gerard. "Zengin birisin ve metro kullanıyorsun. Komiksin."
Gözlerimi devirip nefesimi bıraktım bıkkınca.
"Trafiği sevmediğimi söylemiştim."
"Doğru..." dedi ağır ağır başını sallarken. "Metronun insan trafiğinde can vermek can sıkıntısını kökünden çözecektir Laxus."
"Evet."
"Trafik varsa uçağınla git salak mısın sen de?"
"Abartma lan."
Kahkaha atıp ağır adımlarla yürümeye başladı. Cidden anlamıyordum onu. Dengesizlik kanında vardı sanırım. Her hareketinden dengesizlik akıyordu manyağın.
Derin bir nefes alıp merdivenlerden aşağı doğru inmeye başladım. Taşıma araçlarına ayrı bir nefret beslerken bir de trafik gibi bir belanın olması canımı iyice sıkıyordu. Bu yüzden o insan denizine rağmen metro tercih edebileceğim bir araçtı. En azından insanlar Gerard'ı görüp kaçardı ve ben de keyfime bakabilirdim.
"Cidden korkutucusun..." dedi bana bakarken. "O kadar sert bakıyorsun ki etrafına..."
Bakışlarımı ona çevirdim ve aramızda bir sessizlik oldu. Oldukça uzun... sessizlik, sessizlik ve sessizlik.
"Bunu bana söylerken aynaya bakmanı tavsiye ederdim." dedim metroya adımımı atarken.
Tahmin ettiğimiz gibi oldukça kalabalık olan metroda bir cam kenarına yapıştığımızda kendini inceleyecek vakit bulmuştu Gerard. Uzunca kendini izledi. Parmaklarını tek gözündeki morlukta, diğer gözündeki dövmede gezdirdi. Camdaki yansımasına uzunca bakıp ela gözlerinde durdurdu gözlerini. Bakışları durgunlaşırken eli yüzünden kaymış, ağır ağır cebine girmişti. Bana sert bakıyorsun diyen adam öyle bir sertlikle bakıyordu ki kendine, kendinden kurtulmak için camları parçalayacak gibiydi. Derin bir nefes alıp gözlerini camın üzerinden çekti. Önüne dönüp bakışlarını yere dikti. Onun bu garip halleri bizde alışkanlık yapmış olduğundan şaşırmadan yanımdaki direğe tutundum. Zaman geçip metrodaki insanlar değiştikçe sıkıntım artmaya başlıyordu. Kalabalıktan nefret ettiğimi en net bu sıra hissetmiştim sanırım.
"Çok kalabalık oldu..." dedim direğe daha sıkı tutunurken.
"Merak etme yakında ineceğiz zaten."
Etrafıma bakıp derin bir nefes aldım. Sanırım en mantıklısı başta evden hiç çıkmamaktı. O zaman böyle olmazdı. Etrafta dolaşan bir sürü gereksiz konuşma, söylenenler, uyuklayanlar, kahkaha atanlar... Gözlerimi kapatıp nefesimi bıraktığımda metro aniden durmuş ve ışıkları sönmüştü.
"Harika..." dedim yanıp sönen ışıklara bakarken. "Bir bu eksikti."
Yanıp sönen ışıkların yanında bir de duyuru yapan kadının kesik kesik sesi yankılandı metroda. İnsanlardan garip garip nidalar yükselirken iyice dişlerimi sıktım. Uzun bir süre daha hareket etmeyeceğimiz anlaşılınca direkten ayrılıp ellerimi cebime attım. Elim boş cebime girdiğimde gözlerim büyürken hızla diğer ceplerimi de kontrol ettim. Alnıma vurup etrafıma baktım. Bu kalabalık ve karmaşadan yararlanan zeki biri cüzdanımı çalmıştı. Gözlerimi etrafta gezdirip onu aradım uzun bir süre. Ve ışıkları arada sönmeye devam eden metroda bu oldukça zordu. Sinir katsayım hızla yükselirken dudaklarımı ıslatıp nefesimi bıraktım.
Bir süre sonra, metro yeniden çalışacakken aniden kapının biri açıldı ve iki kişi dışarı atladı hızla. Arkalarından gözlerimi kısıp bakarken biri arkasını döndü kontrol etmek istercesine. Döndüğünde, ışıklar yine saniyelik açıldı ve masmavi gözleri parladı. Saçlarını saklayan siyah şapkası mavi gözlerini biraz daha öne çıkarırken yutkundu sertçe. Göz göze geldiğimiz için panikle karışık bir bakış atıp hızla arkasını döndü ve kapılar kapandı. Bu saniyelik olayda oldukça hızlı duygu değişimi yaşamıştım. Hırsızımı saniyeler içinde bulup saniyeler içinde kaybetmiştim.