GİRİŞ

34 4 0
                                    

"Kanlarımız aynı renk olduğu sürece hepimiz birbirimize eşitiz."

Yıllarca bu bahaneye sığınsam da ben köle olarak doğdum. Gittikçe bu cümleye sarılsam da hissizliğim gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu cümlenin dünyaya hakim olmasını içten içe istesem de bir yanım bunun mümkün olmayacağını söylüyordu. Her zamanki gibi tezatlar içindeyim.

Ben, bilmem kaç kuşaktır köleydim. Çünkü ben siyahtım.

Atalarım 17. ve 18. yüzyılda Amerika'ya getirilmiş. Bu yıllar siyah köleliğinin başladığı ilk yıllar. Çiftliklerde çalıştırılmışlar ve onlar sayesinde Amerikan ekonomisi ilerlemeye başlamış. O yıllarda siyahi hamile kadınlar bile en ağır işlerde çalıştırılıyormuş. Buna rağmen en düşük ücretleri alan köle sınıfı olmuşuz. İşte bugün kendini dünyanın en büyük insan hakları koruyucusu bilen Amerika devleti, bu temellerin üzerinde inşa edildi.

Bunu bana büyükbabam Affan anlatırdı. Ölmeden önce bunu ona defalarca kez anlattırırdım. O mu, bu acılar içinde hayata gözlerini yumdu.

Onun için dua etmekten çekiniyordum. Tanrı'nın beni sevmeyeceğini düşünüyordum. Sanki, özel üretim eşyaların yanında defolu gibi duruyordum. Kendimi beyazlarla her karşılaştırdığımda, süngerle tenimi ovar olmuştum. Çıkmasını umuyordum bu rengin ama çıkmıyordu. Yapışmıştı kara kaderim gibi bedenime. Demek ki renkler ne kadar da önemliymiş.

"Dwayne, yemek hazır. Hadi gel oğlum."

Tıpkı bir köleye yakışır şekilde ses etmeden yemeğe oturdum. Annem ve babam yemeğe başlamışlardı. Ben de yemeye çalışsam da ağzımda çevirdikten sonra zorlanarak yutkundum. Lapaydı işte, yemek falan değildi bu. Köpeğe versen yemezdi.

Sessizce masadan kalkmaya yeltendiğimde annem ve babam gözlerini bana çevirse de ses etmediler. Onlar da sevmediğimin farkındaydılar, birçok şeyin farkında oldukları gibi. Aklıma gelen soruyla aniden durdum.

"Anne, Akili bugün bana zenginlerin çikolata diye bir şey yediklerini söyledi. Tatlı ve siyahmış. Dünyadaki en çok sevilen siyahmış. Bu doğru mu? Yani siyahlar sevilir mi?"

"Şey, ben bilmiyorum. Daha önce duymadım."

"Ben de öyle tahmin etmiştim. Sevilmezler ki, siyah olan bir şey neden sevilsin?"

Annemden bir cevap bekledim ama o susmakla yetindi. Demiştim, her şeyin fazlasıyla farkındaydılar. Keşke büyükbabam burada olsaydı, o her zaman bilirdi. Sorularıma cevap verebilen tek kişiydi o. Umarım Tanrı seni seviyordur büyükbaba. Umarım orada eşitsindir.

Yaşadığımız barakadan çıkıp sokakta yürümeye başladım. Sokaklarda, güvenliği sağlamak için Amerikan askerleri kol geziyorlardı. Onlara ufak bir bakış atsam da hemen gözlerimi kaçırdım. Onlar gerçekten bilgili insanlara benziyorlardı.

Az önceki soru aklıma aklıma takılmıştı. Belki de gelecek için bir umut vadediyorduk. Çekinerek önlerinde durdum. Gözleri bana çevrilmişti. Bunun ezikliğinde cesaretimi kaybetsem de kelimelerin ağzımdan dökülmesine izin verdim.

"Bir şey sorabilir miyim?"

Kıyafetinde daha çok yıldız resmi bulunan asker, birkaç adım öne atıldı ve boyumuzu eşitlemek için eğildi. "Seni dinliyorum."

"Bugün bir arkadaşım bana zenginlerin çikolata diye bir şey yediklerini söyledi. Siyah ve tatlıymış. Hatta insanların en sevdiği siyahmış. Bu doğru mu?"

Asker sorduğum soruyla diğerlerine döndü ve tekrar bana baktı. "Bu doğru evlat."

"Yani siyah bir şey sevilebilir mi?"

Asker dizlerinden destek alarak ayağa kalktı. Gözünden akan yaşı elinin tersi ile sildi. "Evet, sevilebilir."

İstediğim cümleyi duymanın memnuniyetiyle dudaklarım kıvrıldı. Asker, tepkime gülümsese de gözlerinde hala burukluk vardı. Diğer askerlere ithafen konuşmaya devam etti.

"Yanındaki çikolata benzeri bir şey olan var mı?"

Bir asker ileri atıldı ve cebindeki mavi şeyi bana uzattı. Birkaç adım gerileyerek istemediğimi belli etsem de elimi açarak, onu avucuma bıraktı.

"Bu ne?"

"Çikolata, hadi ye."

Onu ağzıma atmaya çalışsam da asker elimden alıp, üzerindeki kağıdımsı şeyi yırttı ve bana tekrar uzattı.

"Gerçekten de siyahmış!"

"Hadi evlat, ye."

"Olmaz yiyemem."

"Neden?"

"Çünkü arkadaşıma da vermeliyim. O da hiç yememiş. "

Asker dediklerimle diğerlerine döndü. Diğerlerinin ceplerindeki bütün yiyecekleri toplayıp kucağıma bıraktı. "Artık arkadaşınla paylaşabilecek kadar çok çikolatan var evlat."

"Teşekkür ederim. Büyükbabam bana beyazların da iyi insanlar olabileceğini söylemişti zaten. Haklıymış, o hep haklıdır."

"Afiyet olsun. Büyükbabana selam söyle."

Onlara öldüğünü söylemeden eve dönmeye başladım. İçeri girdiğimde annem ve babam konuşuyorlardı. Kucağımdakileri görünce babam merakla atıldı. "Dwayne, onlar ne?"

"Size sorduğum soruyu sokaktaki Amerikan askerlerine de sordum. Akili haklıymış, siyah olan şeyler de sevilebiliyormuş. Bunları bana yemem için verdiler. Baba inanabiliyor musun bunlar çikolata ve gerçekten siyah renkteler. Bu harika!"

Babam hafifçe tebessüm etti. "Gerçekten iyi beyazlar da varmış."

"Tabiki de var. Büyükbabam öyle derdi. Gelecekteki herkesin eşit olabileceğini ve Amerika başkanının siyahi olacağını da söyledi."

"Büyükbaban seni kandırmış oğlum, o kadar da değil."

"Biliyorum, olacak. Bize yapılanlar bitmeyecek ama azalacak. Biliyorum."

KÖLE OLARAK DOĞMAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin