Roxanne*

189 40 106
                                    



Karşısına geçmiş, kibirle ona bakan  ay ile bakışıyordu.  Ay, kendi yerinin gökyüzü olduğunu anlatmak için kendini azimle şişirip, lacivert gökyüzünü alabildiğince aydınlatmıştı.  Gökyüzü ve yeryüzü arasında bir savaş vardı adeta. 

Esmer, kollarını birbirine dolayarak ona meydan okuyan aya sırt çevirip nemli altın tozlarına basarak eski yıpranmış iskeleye doğru yürüdü. 

Meltem ile tahta iskeleye altın tozlar serpiştilmişti. Hemen altında nazikçe kayaları okşayan, uçsuz bucaksız okyanusun sesi kulaklarına dolmuştu. Yol boyunca yürümüş , okyanus ve tahta zemin arasına sonsuzluk oluştuğu yerde durmuştu. Yavaşça yere eğilip, saten elbisesini altına almış ve sonsuzluğa ayaklarını uzatmıştı.

  Esen meltem onun saçlarından hiç çıkamış, kuzgun saçlarıyla oynayıp durmuştu o gece...

Aslında bu gece onun için değişikti. Normalde ladini ile gösterisini yapar, evine doğru adımlardı. Ama bu akşam içindeki sızı daha da artmış, hem hüzünlenip hem de kızmıştı.

Sözünü tutmadığı için kızgındı. Belki dünyanın diğer ucundaydı belki buradaydı. Bilmiyordu. Onu sinir eden de buydu. Hiçbir şey bilmiyordu.

Kara gözlerinden akan sıcak sıvı okyanusun sonsuzluğuna damlıyordu.  Elini kaldırıp kara gözlerinden akan sıvıyı sildi ama aksine sıcak sıvı akmaya devam etmişti.

Yorulmuştu.

  Her gün onu beklemekten yorulmuştu. Dışarıdan ne kadar sakin görünsede, içinde tufanlar kopuyordu.

Başını iskelenin uzun tahtasına dayamış, sessizce ağlıyordu.  Kimse onun farkında değildi. Hiçbir zaman da olmamıştı.

Gül kurusu dudakları ilk defa aralanmış, güçsüzce haraket etmişti.

'' Gelmiyorsun... Gelmeyceksin.''

Tahta zeminin altına sakince gelip giden su, yavaşça hiddetlenmeye başlamıştı.

Esmer, derince soluklanmaya başladı. Siniri yatışmıyordu. Daha fazla dayanamadı ve oturduğu yerden kalktı.  Önceden taş zemini döverken şimdi tahta zemini dövüyordu. Yeniden altın tozlarına bastı ve deniz kıyısına gitti.  Hışımla yerden ladinini aldı  ve koşmaya başladı.

Az bir zaman önce soyluları kendisine hayran bıraktığı yere geldi. Öfke ile salona girdi ve seyircisiz koltuklara baktı. Merdivenlerden çıktığı gibi ladinini yerleştirdi ve çalmaya başladı. Telleri, olan öfkesine rağmen yumuşakça çalıyordu.

Kuzgunları dağılmış, yanakları pembeleşmiş, ağladığı için kirpikleri ıslanmıştı. Olduğundan daha da güzel görünüyordu.

Ladinini çalarken kendinden geçmiş, mest olmuştu. İçindeki öfke ise yerini her zaman ki gibi huzura bırakmıştı.

Boş ve loş salonu, yumuşak keman sesleri doldurmuştu. Yüreğinde olan kasırga az da olsa dinmişti.

Ona her zaman ki gibi saatler, günler gibi gelen süre dakikalarını almıştı.

Çenesinin altından çıkarttığı koyu ladin ağacını yere bırakmıştı.

Göğsü yavaşça inip kalkmaya başlamıştı. Kırmızı saten elbisesi de uzun bedenini okşuyordu.

Boş salondan gelen alkışlana sesi onu ürkütmüştü. Yavaşça ama kuvvetli gelen ses iyice yaklaşıyordu. İçeriye sızan ay ışığı ile aydınlanan salonda, kara gözlerini merakla gezdiriyordu.

Karanlık yerden çıkıp ışığın loş olduğu yere gelen ses kaynağı onu şaşırtmıştı. Daha önce bu küçük kasabada gördüğü bir beyefendi değildi. Hatta bu kasabaya göre zengin, kibirli ve şaşırtıcı derecede güzeldi.

Kara gözlerini birkaç metre uzağında duran beyefendi de gezdirdi. Uzun vücudunu saran takım elbisesi, özenle yana yatırılmış saçları, keskin elmacık kemikleri ile göz alıcı gözüküyordu.

Beyefendi, yüzünde ki nazik gülümseme ile başını öne eğerek karşısında duran ışığa selam verdi. Boğazını temizledi ve konuştu.

''Eğer sizi korkuttuysam affınızı isterim. Aslında buradan çoktan çıkmam gerekiyordu fakat nedense burada oturmaya devam ettim. Sizin gibi bir yeteneği de izlemek keyif vericiydi. ''

Esmer kız, dudaklarını aralayarak kesik bir nefes aldı. Aynı gülümsemeyi yüzüne koydu.

'' Affımı isteyecek bir durum yok. Benim de burada olmamam gerekiyordu fakat oldu.''

Esmer kız ellerini kavuşturdu. Yüzünü aşağı eğerek yüzünü sakladı. Yanakları yanıyordu. Kalbi, eskiden onunla nasıl çarpıyorsa şimdi de öyleydi.

Zeminde yankılanan ağır topuk sesleri esmer kıza yaklaşıyordu. Etrafına yayılan yasemin kokusuna hayran kalmıştı. Şu an içinde öfke ve hüzünden bir parça bile yoktu. Tek hissettiği şey ise arzuydu.

Yüzünü kaldırarak yeniden beyefendiye baktı fakat daha da yakındılar.

'' Eğer bir sakıncası yoksa adınızı öğrenmek isterim.''

Kız yutkundu ve karşısında duran beyefendinin yeşillerine baktı.

''Roxanne. Adım, Roxanne.''

Karşısında ki beyefendinin gülüşü daha da arttı ve yavaşça arkasını döndü. Ağır adımlarla yürüyerek çıkışa ilerledi ve gecenin karanlığında kayboldu.

*********


Kendimden beklemeyeceğim şeyler yazmaya başladım lol.

Umarım beğenirsiniz.

E.

Violinist // h.s.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin