Roxanne, perdenin arkasına geçmiş, soylu insanların buluştuğu salona bakıyordu. Siyah gözleri salonda oturan her bir kişinin üzerinde geziyordu. Onu arıyordu. Dün akşam karşısında duran soylu adamı arıyordu. Ona benzeyen, yüreğinin daha da acımasını sağlayan fakat iyi hissettiren adama bakmak istiyordu.Kuzgun gözlerine özenle konulmuş kirpikleri bir kaç defa kırpıştırdı. Göremememişti onu. Yüzünde acınaklı bir tebessüm yer almıştı. Roxanne, gözlerini kapatmış, başını sahnenin tahta duvarına yaslamıştı. Açtığında ise zifiri bir karanlık vardı. Sahnenin ışığı kapanmış, başlayacak olan gösteri için son hazırlıklar yapılıyordu. Derin bir nefes aldı, kalbinin tüm acısı bu nefeste toplanmıştı. Ne yaparsa yapsın geçmiyordu ama alışmıştı.
Son bir kez eli ile giydiği elbisenin uçlarını düzeltmiş ve sahneye doğru ilerlemişti. Salonda sadece onun yürüme sesleri yankılanmıştı.
Ladinini daha da sıkı kavramış ve çenesinin altına koymuştu. Karanlık olan salon onun ladininin sesi ile aydınlanmış ,adeta parlamıştı.
Roxanne, her zaman yaptığı şeyi yapıyordu. Gözlerini kapatmış, ruhu ile bütünleşen tellerde geziniyordu. Fakat o gözlerini açtı. Kuzgun gözler acele ile salonda gezdi.
Sayamayacağı kez kadar gezdi ve aniden durdu.
İşte o zaman sadece gözleri değil zaman da durdu...
Ona şevkatle bakan gözleri gördü. Ona onun gibi bakan, aşk ve özlemin birlikteliğini anlatan bakışlardı bunlar. Onu çocukluğuna götüren tanıdık bir simaydı. Rüzgarın yumuşak saçlarından geçtiğini, Ay'ın ve yıldızların onları her gece beklediğini ve kızgın okyanusun onlar geldiğinde sakinleştiğini hatırlıyordu.
Roxanne, tellere dokunmayı bitirdiğinde hala ona bakıyordu. Soylular geçen seferkinden daha da büyük bir tufan kopartmışlardı. Fakat şu an hiçbirini duymuyordu. İstemiyordu da.
Esmer kız, yeşil gözlü beyefendiye o kadar çok odaklanmıştı ki yanında ona eşlik eden hanımefendiye bakmamıştı bile. Altına meydan okurcasına parlayan sarı saçlarına, yüzüne ve okyanus kadar güzel olan gözlerine hiç ama hiç bakmakıştı.
Burkuldu yine içi. Kırılamıyordu kalbi. Nasıl kırılsın ki olmayan bir kalp? Nasıl üzülsün ki acıyan bir ruh?
Bilmiyordu fakat oluyordu. Her defasında da daha çok oluyordu.
Roxanne, gözlerini onlardan alarak kalabalık salona baktı. Hafifçe gülümsedi ve salona selam verdikten sonra merdivenlere doğru yöneldi. Basamaklara derdini anlata anlata indi. Büyük, şaşalı kapıdan çıkarak rutinleşmiş yerine doğru gitmeye başladı. Ay'ın ve okyanusun kavuştuğu, altın tozlarının uçuştuğu, küçük su damlacıklarının tenine çarptığı yere gidiyordu. Onların olan yere...
Roxanne, ayakkabılarını çıkartıp eline aldı. Latin sokaklarının taşlarına izlerini bırakarak ilerliyordu. En sonunda ayaklarına değen soğuk altın tozunu hissetti. Okyanusun tuzlu kokusunu içine çekerek içinin yanmasını sağladı. Satin elbisesini tutarak ilerledi. Tahta iskelenin üzerinden gidiyordu. Çok uzak olmayan sona yaklaştı. Yavaşça oturdu ve ayaklarını okyanusa döktü. Başını da yasladı.
İzliyordu. Ay'ın ve okyanusun sonsuz kere kucaklaştığı manzarayı izliyordu.
Düşünüyordu. ''Nerede?'' diye düşünüyordu.
Ömrünün yarısı neredeyse bunu düşünmek ile geçmişti. Çok denemiş fakat ulaşamamıştı. Dünya'nın sonsuzluğunda kaybolduğunu düşünüyordu.
O düşünürken, gecenin soğuk rüzgarında bir koku sardı etrafını. Hoş ve keskindi. Gözlerini kapatıp, çekti içine kokuyu. Tanıdıktı yine.
'' Ay bulmuştu yıldızını o gece. Alacaktı onu. Tam kalbine koyacak ve parlatacaktı...''
Yumuşak bir ses işitti arkasında. Yavaşça döndü arkasına ve gözlerini karşısındaki beyefendi ile buluşturdu. Oydu. Salondaki beyefendiydi o.
Hafifçe ona gülümsüyordu. Ayışığında parlayan yeşil gözleri daha da güzelleştirmişti onu.
Roxxane şaşkınca ona bakıyordu. Kımıldayamamıştı. Sanki karşısında gerçek o varmış gibiydi.
Beyefendi, esmer kızın yanına oturmuş bacaklarını sarkıtmıştı. İkisi birden manzarayı izliyorlardı. Ne bir diyalog geçiyordu aralarında, ne de bir temas. Suskundular o gece.
Ay'ın okyanus ile kavuşup, Güneş'in onları ayırmasını izlediler.
Sabah güneşinin ilk ışıklarını onlar karşılamıştı. Beyefendi, esmer kıza baktı. Gözleri hafifçe kapanmıştı. Yüzüne şevkatle değen ışık yığını onu olduğundan da güzel göstermişti. Dalgalanmış saçları omzundan aşağıya dökülmüş, satin elbisesini altında toplamıştı.
Elini kaldırıp, saçının bir tutamını eline aldı ve yeniden şekillendirdi. Dudaklarında bir tebessüm oluşmuştu. Sessizce fısıldadı beyefendi.
''Roxanne...''
***
Merhabalar, kaç yıl oldu yeni bölüm atmayalı bri değişiklik yapayım dedim. Çok ayrıntılı bir bölüm olmadı ve içime de sinmedi fakat umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar.
E.
