2. Bölüm

176 20 6
                                    

2. Bölüm

                Çok büyük bir beklentim yoktu zaten birinci bölüm için. Düşündüğüm gibi de oldu. Birkaç kişi var teşekkür etmek istediğim. Gerçekten ilgilerine minnettarım. Bütün hevesimi o üç beş kişi getirdi. Kendimi geliştirmek için yazıyorum sadece :) Bu arada Tyler medyada :D

                İki gündür odamdan çıkmamıştım. Elimde teyzemin anneme ait olduğu söylediği ve hakkında bir şeyler saçmaladı kolyeyle yatağımda kah uzanıyor kah oturuyordum. Ama odamdan dışarı adımımı bile atmamıştım. Arada Mary gelip yemeğimi bırakıp, hiçbir şey söylemeden geri çıkıyordu. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Ama daha neyi düşünmem gerektiğini bile bilmiyordum. Cidden, cadı olduğumu söyleyip kaçmıştı. Dahası annem. Yaşıyor olabilir miydi, gerçekten? Anlam veremiyordum. Kaç yıl olmuştu? Bu zamana kadar neredeydi o halde? Ya da Mary? Neden daha öncesinde onu aramaya, bulmaya çalışmamıştı? Kafayı yiyecektim.

                Çalmaya başlayan telefon dikkatimi dağıttı. Uzanıp telefonu elime aldım. Tyler. Ona haber vermemiş, telefonlarını ve mesajlarını cevaplamamıştım. Çok endişelenmiş olmalıydı. Açmazsam büyük ihtimalle buraya gelecekti artık.

“Efendim.” dedim sesimi olabildiğince neşeli çıkmasını umarak.

“Neredesin sen? Ne mesajlarıma cevap verdin, ne telefonlarıma çıktın! Cidden ne halt yiyorsun? Biliyordum. On yedisin artık değil mi? Bana ihtiyacın yok. Bunun olacağını adım gibi biliyordum ama yine bir umut sana güvenmiştim. Her neyse.” başta çok sinirli çıkan sesi, ki bir ejderha bulmuş da ona ateş püskürttüyor sanmıştım, sonlara doğru alçaldı ve hayal kırıklığıyla dolmaya başladı.

“Cidden böyle düşünüyor olamazsın. Öyle bir şeyi hayatta ya da değil hiçbir şartta yapmayacağımı bilmen gerekir, Tyler. Bunun yaşla bir ilgisi yok. Sadece biraz zor günler geçiriyorum o kadar.” Ona doğruluğuna benim bile inanmadığım saçmalığı söylemeli miydim? Yoksa bunu bilmesine gerek yok muydu? Bilmiyordum. Kafamın içinde cirit atan onca düşünce varken ne yapacağımı bırak, hiçbir şeyi bilmiyordum.

“Ne oldu?” sesi yumuşamıştı. Biliyordum, benim için endişeleniyordu. Ne olduğunu öğrenmek ve her zamanki gibi yardım etmek istiyordu. Hiçbir şeyi saklamazdık birbirimizden. Tek bir şeyi bile. Fakat bu her gün yaşadığımız tarzda bir sıkıntı değildi. Ben bile bu kadar zırvalık dışı bir şeyin kafamı karıştırmasına kızarken, o muhtemelen gülüp geçecekti. Ama her ne olursa olsun bilmeye hakkı vardı.

“Yarım saat sonra, her zamanki yerde.” dedim ve cevabını beklemeden kapattım. Fikrimi değiştirmeden, hemen gidip anlatmalıydım.  Hazırlanıp, yola koyuldum.

                Kafeden içeri girdiğimde, Tyler çoktan gelmiş, kendine sıcak çikolatasını söylemişti. Karşısına oturdum. Uzun süre ikimiz de konuşmadık. Tatlı bir garson kız geldi ve ona benim de bir sıcak çikolata almak istediğimi söyledim. Gülümseyerek isteğimi yerine getirdi.

“Ne oldu, Ronnie?” dedi Tyler en sonunda sessizliği bölerek. Konuşmam birkaç dakika sürdü. Ona teyzemin anlattığı her şeyi, eksiksiz anlattım.

“İnan bana, trigonometri bile bu kadar zorlamıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne olduğunu bile çözemedim. O kadar saçma geliyor ki hepsi.” Bana boş gözlerle bakmaya devam eden Tyler en sonunda konuştu.

“Sen hep cadıydın, Ron. Bunu garipsememelisin.” dedi gülmeye çalışarak ama anlayabiliyordum ki o da afallamıştı. Gözlerimi devirmekle yetindim.

“Her zaman senin yanındayım, Ronnie. Ne olursa olsun, ne olursan ol.  Üç kafalı ejderha olsan bile sırtına biner beraber gezeriz. Tabi tırsarım ama aşarız beraber her şeyi. Bunu da halledeceğiz. Teyzenle biraz daha konuşmalıyız bence. Annen hayattaysa eğer, ve sen kıçını kaldırmadan kumandayı kendine getirebilecek güçlere sahipsen bu dünya sence de daha yaşanır hale gelmez mi? Ben sana güveniyorum, Ronnie. Sen de kendine güven. Eğer böyle bir şey varsa, beraber üstesinden geleceğiz. Söz veriyorum.” 

Yerimden kalkıp, koşarak boynuna sarıldım. Muhtemelen dışarıdan garip görünüyorduk ama kimin umurundaydı. Bu kadar değerli birini nasıl bulacaktım bir daha. Kocaman kucaklaşma seansımız bittikten sonra, hesabı ödeyip eve doğru yürümeye başladık. Mary ile konuşacaktık. Aslını isterseniz korkuyordum. Yani o kadar olağan dışı bir şeydi ki. Hatta kitaplardan fırlamış bir kurgudan başka bir şey değildi.

“İyi misin?” Tyler’ın sesi düşüncelerimi böldü.

“Ha?” başını hafifçe yana sallayarak önüne döndü.

“Dediklerimi dinlemiyordun, değil mi?”

“Affedersin.” Kolunu omzuma atıp beni vücuduna yapıştırdı. Ben de belinden olabildiğince ona sarılmaya çalıştım.

“Her şey düzelecek.”  Hiç sanmıyordum. Böyle bir şey nasıl düzelebilirdi ki? Yine de kafamla onayladım.

Cody yatmıştı. İşimize gelirdi. Üçümüz masanın çevrisine oturmuş. Birbirimize bakıyorduk. Ne kadar lüzumsuz şeyler yapmaya başlamıştım ben böyle.

“Şu konuyu daha açık bir şekilde anlatır mısın Mary?”  İçini çekti. Gözlerini gözlerimden kaçırıp, odada biraz gezdirdi. En sonunda yine benimkisini buldu ve konuşmaya başladı.

“Bak Ronnie, bu olayları, cadıları, büyücülüğü elbet bir yerlerde duymuşsundur.  Efsanelerde, kitaplarda, filmlerde. Fakat bu efsaneden daha fazlası. Bunlar gerçek. Peige cadıları yüzyıllardır var. Ailenin her kızında bu özellik vardır. Annen son yılların en iyisiydi. Bu nedenle bir çok kıskananı, kışkırtılanı vardı. Babanla tanıştığında başına buyruk bir cadı gibi hareket ediyordu. Önemli meselelerde cesur bir kahramana dönüşüveriyordu. Fakat normalde kafasına eseni yapardı. Babanla da bu şekilde tanışmıştı. Annen sana hamile kaldığında evlendiler. Mutlulardı aslında fakat babanın bu olaylardan haberi yoktu.”

“Nasıl yani? Babası, karısının cadı olduğunu bilmiyor muydu?” Tyler’a bir bakış attım. Omuz silkti.

“Evet, bilmiyordu.” diye cevapladı Mary. “Bilmiyordu, çünkü bilmemesi gerekiyordu. Senin gibi. Ona ne diye söyledin ki Ronnie? Her neyse. Devam etmeme izin verin. Bir gün yine annen düşünmeden hareket ederken, Cody çıktı ortaya. Cody yedi ya da sekiz, tam hatırlamıyorum, aylıkken annen onu düşürme tehlikesi geçirdi. Ama Priscilla ona o kadar bağlanmıştı ki, güçlerini kullanarak onu geri getirdi. Baban bu şekilde öğrenmiş oldu. Daha sonrasında ise annen onu da tehlikeye atmamak için onu geride bırakıp kaçtı. Yani aslında baban sizi değil, annen babanı bıraktı. Ama onu düşünüyordu. Daha sonrasında ise annenin Peige ailesinin manevi değeri olduğu kadar en güçlü cadı olmasına yardım eden kolyenin, bu kolye sana verdiğim oluyor, peşine düşen acımasız avcılar (!) onu yakaladı. Fakat annen kolay lokma değildi. Bir şekilde sizi kurtardı, kendisini feda ederek. Ama asıl mesele, son birkaç haftadır onu hissedebiliyorum. Sanki bana mesaj gönderiyor. Kolyeyi ortaya çıkarmamla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çok güçlü bir bağlantı taşıyor o taş, Ronnie. Ona sahip çık. Annen yaşıyor. Bunu hissedebiliyorum. Hatta inanır mısın, bunu biliyorum. Senin on yedine gelmeni beklemiş olmalı. Güçlerinin devreye girdiği yaşı. Onu kurtarabilirsin Ronnie.Yapabilirsin biliyorum. Bunu annen de biliyor ve eminim ki şu an seni bekliyor.”

Cadının PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin