"Dikkat, dikkat. İnişe geçiyoruz. Yolcularımızın elektronik aletlerini kapatması ve kemerlerini bağlaması önemle rica olunur."
Uçak düşse de kurtulsam şu lanet olası hayattan zaten yaşamanın da hiç bir amacı yok ölmek gibi. Mektubu özenle katladım ve cebime koydum. Onu yanımdan asla ayırmayacaktım. Mektuba dokunduğum zaman babam yanındaymış gibi hissediyordum. Sanki tamamen gitmedi de bir parçası hala benimle...
"Elena ben burdayım!" diye bağırdı halam. Biraz önce uçaktan inip havaalanının içine geçmiştim. İner inmez onun orda olduğunu görmüştüm ama içimden onun yanına gitmek gelmemişti. Ona babamın öldüğünü nasıl söyleyecektim? Beni mi suçlayacaktı veya nasıl olur da babamın cesedini Amerika'da bıraktım diye mi kızacaktı. Belki de acısını içine gömüp hiç bir şey demicekti. "Elena!" halam bir kere daha bağırdı. Artık havaalanında ki herkes bize bakmaya başlamıştı ama benim hala halama bakıcam yüzüm yoktu. Kolumda sıkı bir el hissettim "Elena hayatım burdayım." Er ya da geç söylemem gerektiğini biliyordum ama sanki dışardan babamın öldüğümü söylesem tamamen gidicek gibi hissediyordum.Yavaşça yüzümü halama doğru döndürdüm. Halam " Aman Tanrı'm Elena ne oldu sana!? Gözlerin şişmiş iyi misin ? Hadi arabaya gidelim." Yavaşça başımı tamam anlamında hareket ettirdim. Konuşucak gücüm yoktu.
2-3 dakika sessizce yürüdükten sonra arabaya vardık.Halam bu sessizlikten rahatsız gibiydi ama benim bu sessizliği bozmaya hiç niyetim yoktu. Sonunda ana yola çıktığımızda yarım saattir stresle sormasını beklediğim soruyu sordu. " Ne oldu canım iyi misin? Erkek arkadaş meselesi falansa benimle paylaşabilirsiniz biliyorsun." Başımı yavaşça hayır anlamında salladım. Artık konuşmanın vakti gelmişti. "Ben çok üzgünüm" dedim ama devamını getiremeden ağlama başladım. Halamın yüzünde bir anlık mahvolmuşluk ifadesi oluştu. Sanki 35 Yaşında değildi de 75 yaşındaydı o an. Çok kötü durumdaydı ama şaşırmış değildi. Beni en çok şaşırtan şey de buydu. Kısa bir an tereddüt etti ama sonunda bana sıkıca sarıldı ve içimi boşaltmama izin verdi. Neyse ki halamın evi havaalanına yakındı da eve çabuk vardık. Halam hiç konuşmadan bana bir odanın kapısını gösterdi. Yavaş adımlarla kapıya gittim. Halama son bir kez baktıktan sonra içeri girdim. Oda mavi ve mor renk karışımıydı. İki duvarında mavi mor çizgili tatlı duvar kağıdı vardı. Mobilyalar beyazdı ama üstleri çok güzel eşyalarla süslenmişti. Normalde olsa bu kadar tatlı bir odaya girdim diye içime enerji dolardı ama şu an o beklediğim enerji gelmiyordu. Üzerimdekileri çıkarmaya bile üşenip hemen kendimi yatağa attım ve çok kısa bir sürede uyudum.
Gözlerimi açtığımda beni ani bir baş ağrısı karşıladı ve kendi odamın duvarıyla alakası olmayan bir duvar. Ben neden burdaydım? Bir dakika olanlar gerçek mi !? Hayır şaka olmalı benim babam ölmez. Şu an ölü gibi davranıyor çünkü öyle gerekti. Benim babam asla ölmez.
Dün olanları düşünmemeye çalışıyordum çünkü baş ağrım daha da artıyordu. Yavaşça kalkıp saate baktım. Saat 15.23'tü. Aman tanrım cidden bu kadar süre uyumuş muydum ? Gerçi dün olanları düşündükçe uyuyup bir daha uyanmayasın geliyordu insanın. " Elena, tatlım uyandın mı kahvaltı hazırladım!" sesiyle irkildim. Ağır adımlarla mutfağa doğru gittim. Bu evde yaz tatillerinde kaldığından dolayı evi gayet iyi bir şekilde biliyordum. Nerdeyse kendi evim gibi. Nerdeyse.
" Günaydın hala." dedim o da bana hüzünlü bir ses tonuyla "Günaydın canım.Kendini nasıl hissediyorsun?" Mırıldanarak "İyiyim." dedim. Ama düşününce hayır iyi değilim 17 yıl boyunca mükemmel geçmiş bir hayatım vardı yalnız bir yangın yüzünden mahvolmuştu.
" Bak hayatım yaşadığın şeyler cidden zor. Biliyorum ama hayatın bitmedi, değişiyor. Şimdi kahvaltını yap ve git üzerindeki şu pis pijamaları çıkar. Konuşmamız gereken şeyler var.
"Konuşmamız gereken şeyler var." galiba hayatım boyunca beni en çok korkutan laf olmuştu. O kadar belirsiz bir cümleydi ki... Belki baban ölmedi sadece ölü gibi davranıyor diyecekti halam, belki de cenaze işlerini konuşmamız gerekiyor...
Kötü kokulu pijamaları direk yatağın üzerine fırlattım, zaten o an hiç toparlamaya da halim yoktu. Teyzemin dolabından gidip kendime uygun pantolon ve tişört alıp giyinmeye başladım. Söyleyeceklerini duymaya hazır hissetmediğimden dolayı halamın yanına gitmeye korkuyordum. İnme süremi uzatmak için ilk önce tuvalete gitmeye karar verdim. Tuvalete varınca ayna gözüme çarptı. Aman tanrım iğrenç görünüyordum! Koyu kahve gözlerim kan çanağına dönmüştü adeta. Saçlarımsa kuş yuvası gibiydi. Dudağımın sağ kenarı hafif patlamış kaşımda ise bir çizik vardı. Normalde kendini bu halde görsem kalp krizi geçirirdim herhalde ama yaşadığım şeyleri düşüncek olursak gayet iyi görünüyordum bence. Rahat etmek için saçımı topuz yapıp halamın yanına indim.
"Yuvadaki kuşlar öldü herhalde." dedi halam. Bu durumda hala nasıl saçımla ilgili espri yapabiliyordu? Ne de olsa onun da kardeşi ölmüştü. Belki de bana her şeyin aynı olduğunu göstermek için güçlü durmaya çalışıyordu. Esprisine hafif bir tebessümle karşılık verdim.
" Tamam tatlım artık sana karşı dürüst olma vakti geldi galiba. Şimdi beni dinlerken lütfen hiç bir şeyi mantık çerçevesine uydurmaya çalışma çünkü uymayacak..." halam konuşmaya başlamıştı. Benim içimden bir ses de " İşte şimdi başlıyoruz." diye fısıldıyordu.