4
Başımı eğip nerede durduğuma baktım. Karlı bir tepe. Yirmi dört küçük tepe. Her tepenin üstünde bir haraç. Geri sayım başladı. Tepenin altı orman. Hemde ağaçlar çok sık. Ormanın bitişinde geniş bir arazi ve ortada Cornucopia. Arkama döndüğümde yine bir orman görüdüm. Az ileride de pırıl pırıl bir nehir. Sanırım su kaynağımı buradan sağlayacağım.
Geri sayım bitti ve ben var gücümle koşmaya başladım. Tepeden aşağı kayarak indim çünkü karlıydı. Ormana daldığım anda ayağa kalkarak koşmaya başladım. Önüme çıkan ağaçları hiç sorunsuz atlatıyordum. O kadar hızlı koşuyordum ki üzerimden atlayan şeyi bir gölge olarak gördüm. Duraksamadan koşmaya devam ettim. Gideli daha çok olmamıştı ki bir top sesi duyuldu. Top sesi ölen haraçlar sayısınca atılırdı. Daha kimse silahlanmadığına göre arenada haraçlardan daha tehlikeli bir şeyler de vardı. Biraz önce üzerimden geçen şeyi düşününce ürperdim. Cornucopia’ya ulaştığımda kısa bir şaşkınlık yaşadım. Beni öldürmek isteyen iki kişi oradaydı. Onları umursamadan koşarak yeleği aldım. Zaten açığa koymuşlardı. Az ilerideki çantayı da alıp tekrar ormanın içine koşmaya başladım. Tam ormana adım atacaktım ki kulağıma deyip geçen ses ve keskin acı kısa bir an duraksamama neden oldu. Sonra yine koşmaya başladım. Arkamdan iki kişi geliyordu. Kim olduklarını tahmin etmek zor değildi. 2.Mıntıka’dan Jensen ve 8.Mıntıka’dan Mason. Jensen kariyer haracı olduğu için kazanacağına gönülden inanıyordu. Ancak Mason öldürmeye gerçekten susamıştı.
İleride gördüğüm geniş ağaç kovuğuna saklandım. Çalılar önümü gizliyordu. İki ayak az ileride durdu. Onları görebiliyordum. Bu yüzden şaşkınlıktan gözlerimi kırpıştırmak zorunda kaldım.
Jensen ve Mason beraber, yan yana durmuş beni arıyorlardı. Kaçtığımı anlayınca birbirlerine döndüler. Ben birbirlerini öldürmelerini beklerken onlar sarıldı.
“Sanırım kaçtı.”
“Bir dahaki sefere o kadar kolay kurtulamayacak.”
“Onları getireceksin değil mi?”
“Elbette. Neden seninleyim sanıyorsun?” Mason’la son bir kez daha sarıldıktan sonra Jensen Cornucopia’ya doğru koşmaya başladı. Mason’da ters yöne.
Adrenalin vücudumu terk ediyordu ve kulağımı yırtan keskin acıyı derinden hissetmeye başladım. Oraya yoğunlaşmışken neler olup bittiğini algılayamıyordum.
Sonra ilk algıladığım şey bu kovuğun rastgele yapılmadığı. Bir ayının sığabileceği büyüklükte bir kovuktu. Öyleyse burası bir ayının yuvasıydı ve şu anda buraya geliyor olabilirdi. Kendimi hemen dışarı attım ve Mason’ın doğusuna doğru koşmaya başladım. Bulduğum büyük bir ağaca tırmandım. İki kalın dalın arasına kıvrılarak kendimi yapraklarla gizledim. Sonra da çantamı açtım. Geniş metalik bir tas. Artık ne işime yarayacaksa. Birkaç tutam yeşil bitki. Biraz çiğdem çiçeği kökü. Birkaç tane pembe renkli tuhaf bir çiçek. Naylon bir kumaş ve… altın sarısı renginde düz bir kütle. Bunu neden buraya koydular ki? Haraçlar beni öldüreceği zaman onlara altın mı vereceğim?
Akşama doğru hava soğuyunca naylon kumaşın ne işe yaradığını anladım. Üstüme çekerek her ihtimale karşın hazırda bekledim. Birkaç saat sonra gökyüzünden beyaz parçalar düşmeye başladı. Kar yağıyordu. Üstüme giydiğim yelekten bir bıçak çıkardım. Kumaşla kafamı da örterek bulunduğum yerde iyice sindim.
Panem mührünün göğe yansımasıyla eşzamanlı olarak marş duyuldu. Yüzler birer birer belirmeye başladı. Demek ki herkes Mason ve grubuna katılmamıştı. 5.Mıntıka erkek haracı, 9. Mıntıka kız haracı, 11.Mıntıka kız haracı. Sanırım Capitol’dekiler bugünden pek memnun kalmadılar. Ama müttefik oluşumundan ve Mason’ın ihanet anlaşmasından geleceğe dair bir şeyler olacağını tahmin edebiliyorlardır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
43.YIL AÇLIK OYUNLARI
FanfictionArkadaşlar, ben de bir THG hayranı olarak -ve bundan gurur duyarak- açlık oyunlarına dair bir kaç şey karalamak isterim. belki saçma gelebilir ama hikayemin özgün olmasına özen göstereceğim. iyi okumalar. ...