Sabah babamın telefonuyla uyandım. Beni eve çağırdı. Galiba geçen günki kaçışım onu epey sinirlendirmişti. Neyse ben de aşcımızı özlemiştim. Hızlıca arabama bindim ve evin yolunu tuttum. Bir yandan evde işiteceğim azarı, öbür yandan bu geceki planımı düşünüyordum. Halledilebilir sonuçta. Önce gidip babamın derdi neymiş ona bakalım.
Arabadan inip , ince uzun kapının önünde duruyorum. Burayi cidden sevmiyorum. İki kez kapıyı tıklatınca o soğuk yüzlerden biri beni karşılıyor:
-"Hoşgeldiniz efendim. Babanız salonda sizi bekliyor."
Hala hatırladığım gibi:Sıkıcı. Babama doğru yürürken eliyle koltuğa oturmamı işaret etti. İşte başlıyoruz..
-"Jungkook-ah! Daha kaç kere uyarılman gerek? Sana yönetmen için bir şirket bırakıyorum ama umursamıyorsun. Seni küçük bencil! Ben öldüğümde gözüm arkada mı kalsın istiyorsun? Her şeyinin olması, her istediğini yapabileceğin anlamına gelmez!"
-"Haklısınız babacığım."
Ne diyebilirim ki? Nasıl konuşacağımızı bile bilmiyorum. Babamla oturup sohbet ettiğimizi hatırlamam. Bu yüden hani kelimeleri seçeceğime karar veremiyorum. En iyisi buradan tüymek.. Mutfağa doğru hızlı adımlarla yürüdüm. İşte, dünyadaki en sevdiğim insan yemek yapıyordu. Birden dalgayla karışık:
-"Evlenmeyi düşünmez misin? Yaşın kaç oldu hala bekârsın."
Eline bir tava alıp vuracakmış gibi yaparken:
-"Seni küçük! Sen kendi işine bak. Büyüyorsun ama gelinimizle hala tanışamadık?"
Gelin.. Tabi ne demezsin. Bu eve asla bir gelin giremeyecek olmasını ona söyleyemem. Konuyu tekrar ona saptırmalı.. Aklımda harika bir fikir var.
-" İzin gününde buluşalım amca. Uzun zaman olmuştu güzel bir şeyler yiyelim seninle."
Aklımdakini anlamışsınızdır. İki aşçının arasını yapmalı. Kolay olmayacak. Bizimkisi epey utangaçtır. Umarım yaşlı kadın adımı atar da mutluluklarını görürüz. Aşçımızla sohbetimizin ardından evden ayrılıyorum. Şirkete daha sık gitmem gerektiğinden, oraya gidiyorum.
Ofisimde tonla birikmiş evrak imzalanmayı bekliyor. Kollarımı sıvıyorum, kalemi elime alıyorum.. Saniyede üç evrak yaparsam bugün bitiririm diye düşünürken öyle olmuyor. İki saat içinde yarısını dahi bitiremiyorum. Bana yardımcı olacak birini bulsam?
-"Jimin lütfen odama gel."
Küçük bir telefon görüsmesinden sonra sekreterim odama geliyor.
-"Buyurun efendim?"
-"Kağıda yazacağım adresteki adama gideceksin. Benim yolladığımı söyle. Gelmek istemezse ona bir süprizim olduğunu hatırlat. Acele et."
Sekreterim çıktıktan sonra ilk yarım saat benim için çok gergindi. Ya gelmezse? Bu çok olası .. Zaten neden bana yardım etsin ki? Jimin'i arayıp iptal etsem iyi olacak.
Telefonu açan Jimin:
-" Efendim gecikme için uzgunuz. On dakika içerisinde oradayız."
Geliyor. Geliyor!! Benim için .. Sevinçten dosyaları yere düşürdüm. Ama olsun hiçbir şey moralimi bozamaz. Şarkı söyleyerek toplamaya başladım. Her cümlenin sonunda , geliyor demekten kendimi alamadım. Ama ne yapayım geliyor. Acaba koltukta oturup mu beklesem? Hayır çok klişe. Sandalyeme oturup arkam dönük beklesem? Kendine gel Jungkook. Masanın üzerine oturup beklemeye başladım. Ve sonunda kapı açılıyor..
-" Hoşgeldiniz Bay Taehyung. Sizi bekliyordum."
-" Sadece TaeTae."
-"Anlamadım?"
-"Ah yani sadece Taehyung. Resmi konusmana gerek yok küçüğüm."
-"Pek tabii. Böyle otur lütfen. Bir seyler icmek ister misin?"
Kafasıyla onayladıktan sonra hafif bir şeyler doldurdum. Nede olsa şirket kapanmak üzereydi. İçki içmemizde sorun yok. Kadehleri getirip yavaştan onu buraya çagırmamın sebebini söylemeye başladım.
-"Aslında ikinci karşılaşmamız böyle olsun istemezdim..." ben konuşurken elinde bardağıyla etrafı incelemeye başladı.
-"... Fakat gerçekten yardımına ihtiyacım var. İlerideki masada gördüğünüz tüm evrakların yarına yetişmesi gerek. Ve itiraf etmeliyim ki senden başka yardım isteyecek kimsem yoktu."
Başını sallayarak onayladı:
-"Peki benim kazancım ne olacak?"
-"Dilediğini yaparım sadece yardım et yeter. Benim imzaladığım dosyaları harf sırasına göre yerleştirmelisin. Sadece bu kadar."
Kocaman gözlerimle bir köpek yavrusu gibi açıp baktım ona. Tam yedi buçuk saniye. Daha sonra ,
-"Hadi başlayalım küçüğüm. " dedi ve sevinçten yerimde zıplamam bir oldu. Böylesine birinin benim için zamanını ayırması inanılır gibi değil. Kolundan tutup masaya götürüyorum ve başlıyoruz ... İki saat boyunca sadece konuşmadan imza atmak canımı sıkmıştı. Konu bulmalıyım
-"Ne tarz müzik dinlersin?"
Bir anda konuşmuş olmama şaşırmış olacak ki , kafasını aniden kaldırdı.
-" Kimsenin bilmediği şarkıları severim. Yada jazz. Evet bunu seviyorum.."
-" Ne de farklısın. Ben kulağıma her hoş geleni dinlerim."
Dinliyormuşcasına kafasını bir yukarı bir aşağı sallıyordu. Ama dinlemediğine eminim. Kim bilir neler kuruyor kafasında. Öğrenmemek için bir sebep göremiyorum.
-"Kafanda ne var?"
Soruyu sormamla saçlarını dağıttı. Galiba böyle sormamalıydım..
-Hayır öyle değil. Ne düşünüyorsun yani?"
Birden ayağa kalktı.
-"Ne mi düşünüyorum?"
Elini masaya vurdu ve bana doğru eğildi.
-"Şuan burda seninle olmak isterdim. Bunu nasıl yapacağımı düşünüyorum." dedi.
Donakaldım. Bunu cidden beklemiyordum. Ne.. Ne diyebilirim ki?
-"Be-be-Ben şey.."
-"Küçük aptal sadece şakaydı!" bir anda kahkahayı bastı. Hicbir seye anlam vermedim. Benden uzaklasıp bi kadeh daha doldurdu;hem kendine hem bana. Bana bu kadar yakın olması içimde bir şeylerin kıpırdamasına sebep oldu. Bunun şaka olmadığını umdum. Derin bir nefes aldım. Hadi ama o sağlıklı bir erkek. Böyle şeylerle ilgilenmez. Cidden aptalım. Kendimi toparlamalıyım.
Saatler ilerliyordu. Canımın sıkıntısı uykumu da getiriyordu. Gözlerim yarı açık evraklarla ilgileniyordum. Kendime engel olamıyorum.. Uyumalıyım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Supplementary Story: Taekook
FanfictionO iki gencin karşılaşması kaderin bir tesadüfü olabilir miydi? Jungkook için öyleydi o hep, karşısına çıkan şeylerde bir sebep arardı. Peki yaşamak için dahi sebep bulamayan Taehyung?