-"Bay Jungkook, on dakika sonra toplantınız başlayacak. Yekililer gelmeye başladı."
-"Ah onu iptal et. Başka işlerim var. Üzgünüm."
-"Ama toplan- ah.."
Sekreterim lafını bitirmeden oradan uzaklaştım. Asansörün soğuk metal tuşlarına hızlı hızlı basarken tek istediğim temiz havayı solumaktı. Üc, iki, bir... İşte özgürlük. Doya doya yaşayacağım koca bir günüm var. Ne yapmalı? Ah önce yemek yemeliyim. Kulaklığımı çıkardım, en sevdiğim şarkının bana enerji vermesine izin verdim. Bir tavşan edasıyla hızlı hızlı yemek yiyecek bir yer arıyordum. Bu arada sürekli çalan telefonum müzik dinlememe engel oluyordu. Şirkete sadece bir gün gidiyorum ama bu benim haftamı mahvetmeye yetiyor. Orayı seviyorum ama işte.. Fazla sıkıcı. Köşebaşında tanınmadık bir restoranta giriyorum. Diğerler ünlü iş adamlarının aksine pahalıya kaçmayı sevmem. Hem burası çok sıcak ve samimi bir mekan. Sipariş almaya gelen yaşlı kadınla kısa bir sohbetten sonra yemeğimi beklemeye başladım. Tanrım kurt gibi açım! Yemeğimi beklediğim sırada mahalleyi izliyordum. Issız ve biraz korkutucuydu. Yine de fazla çekici. Burada yasayanları çok şanslı buluyorum. Herkes birbirini tanır, insanlar aile gibidir, çocuklar sokakta oynar... Bense kocaman köşklerde tek arkadaşım olan aşçımızla büyüdüm. Diğer hizmetliler pek soğuk kanlıydı ama o öyle değildi. Annem olmadığından babam gelene kadar tek kalırdım. O yokken bana aşçı amcam bakardı. Babamdan daha yakınızdır onunla. Fakat yıllar geçtikçe ben büyüdüm, o da yaşlandı. Bunu bilmek beni üzüyor. Hala en sevdigim yemegi yaptığında aynı sevinci duyuyorum ama çocukluk farklıydı.. Camdan bakarken ilk defa buralı birini gorüyorum. Tam dükkanın camının önünden geçiyor. Ne de tatlı. Kafamla selam veriyorum ama o umursamıyor. Tuhaf. Beklentimi karşılamadı. Şaşırmıs olduğumu görmüş olmalı ki yemeğimi getirip sırtımı sıvazlayarak:
-"O öyle bir çocuk. Yalnız, hiç arkadaşı yok. Kendini dünyadan soyutlamak istediğini duydum. Ne tuhaf değil mi? Evden çıkmaz. Ayda yılda bir. Sanırım madde de kullanıyor. Ah.. ah senin gibi düzgün efendi çocuklar çok bulunmuyor." dedi yaşlı kadın.
Kendini dünyadan soyutlamak mı? Ama neden? Her şeye rağmen başını gökyüzüne kaldırabilmelisin. Yaşayacak çok şey var hem çok da genç görünüyordu. Umarım yeniden mutlu olur.. Kafamdaki düşüncelerle yemeğimi yedim. Dükkan sahibi teyzeye teşekkür ettim ve hesabı ödeyip çıktım. Madem eğlenmek istiyorum önce şu takım elbiseden bir kurtulayım. İlk iş kıravatımı attım ve bir mağzaya girdim. Yırtık kotlar, üç beden büyük tişörtler... İşte hayat bu. İhtiyacım olanları alıp giyindim. Daha sonra rüzgar beni nereye götürürse oraya gitmeye karar verdim. Bir külah dondurma alıp yürümeye devam edecektim ki.. Tanrım cidden mi? Anında bastıran sağnak altında kaldım. Zaten boş olan sokak iyice sessizlesti. Herkes şemsiyesini açıp kaçışıyordu. Bense toprak kokusunu içime çekiyordum. Şu huzuru başkaları da yaşamalı. Çok şey kaybediyorlar. Sokağın ortasında durmuş rüzgarı dinliyordum.
-"Yürümeyi bilmiyor musun? Bu yağmurda işin ne?"
Tam kendi hayal alemimdeyken bir ses beni sarstı. Arkamı döndüğümde maskesinden yüzünü göremediğim bir adam vardı. Saçları gözlerini kapatıyordu ama gözaltlarının şişkinliği bu haliyle bile belli oluyordu. İşte o çocuk! Ben de nereden tanıdık geliyor demiştim.. Sadece maske takmış. Yeni bir arkadaştan zarar gelmez değil mi?
-" Merhaba. Tabiki biliyorum. Ama yağmurun çıkardığı ses yürümekten daha cazip şuan. Denemek ister misiniz?"
-"Kalsın. Hasta olmaya niyetim yok. Bir de bana deli derler."
Arkasını döndü gidiyor.. Ne kadar gizemli.. Saçlarımdan akan yağmur damlalarıyla arkasından bakakaldım. Neydi bu şimdi? Ah.. Hava soğuyor gitsem iyi olacak..
Yağmurla yarışarak eve vardım. Bomboş evime bakınca kendimi o adamla kıyasladım kafamda. Teyzenin söylediklerinden ne farkım vardı ki? Daha 19 yaşımdayım ve o saçma eve katlanamadığım için kendi evimde kalıyorum. Üstelik arkadaşım olacak bir aşçım da yok. Her neyse. Ben o olamam. Bana arkadaşlık eden umutlarım var. Her şeye rağmen bunlara nasıl sahip olabiliyorum bilmiyorum. Geceleri kendimden kaçsam da bir şekilde mutluyum. Mutlu gibi davranıyorum yada.. Ne olursa olsun yaşamak zevkli ve hiç şikayetçi değilim. Küçükken öğrendim , acıların mutlulukların değerini arttırdığını. Annem beni bırakıp gittiğinde yalnızlığın daha mutlu ettiğini öğrendim. Ama annemi yalnızlığa değişmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Supplementary Story: Taekook
FanficO iki gencin karşılaşması kaderin bir tesadüfü olabilir miydi? Jungkook için öyleydi o hep, karşısına çıkan şeylerde bir sebep arardı. Peki yaşamak için dahi sebep bulamayan Taehyung?