Bölüm 1▶️ Melanie Martinez - Dollhouse
İyi okumalar!
Salonun büyük penceresinden yağmurun toprakla dansını izliyordum. Kollarımı göğsümde bağlayıp kokuyu alamayacağımı bilmeme rağmen içime çektim. Sonrasında hissetmiş gibi gülümsedim. İki katlı, küçük bir evde yaşıyorduk. Tavan arasındaki depoda ben kalıyordum. İnanın evimizin en güzel odası benim odamdı. Burası mı? Evet, salonumuzun bahçeye bakan taraftaki duvarı boydan boya cam olması beni odamdan çıkarabilecek tek güçtü. Her sabah sıcak çikolatam eşliğinde öğlene kadar bu manzarayı izlerdim. Oldukça huzur vericiydi. Yukarıdan annemin seslenişini duyunca kısa süren huzurum yerini işkenceye bıraktı.
"Efendim!" dedim sesime bıkkın bir tını yükleyerek. "Bu yemekleri baban için hazırladım. Tamirhaneye götürür müsün?" Aslında bu bir soru cümlesi değildi. Çatık kaşları ve asla yukarı kıvrılmayan dudakları ile üvey annem kibar davranarak baskı kurmayı iyi biliyordu. "Tabii anne, götürürüm."
Hızla elindeki içi yemekle dolu saklama kabını ve portmantodaki yağmurluğumu aldım. Ahşap kapı kolunu tutup aşağı çektim. Ayakkabıların bulunduğu raftan, rafın yüz karası en berbat ayakkabıyı çekip çıkardım. Benim ayakkabım buydu ve sanırım su alıyordu. Bu konuyu bir ara babamla konuşmalıydım. Hızla ayağıma geçirip çürümeye yüz tutmuş bağcıklarını elime aldım. Tanrım, bu işi hiç beceremezdim.
"Oyalanma!" diye bağıran üvey annemin sesine gözlerimi devirdim. Bunun üzerine bağcıkları özensiz bağlayıp koşmaya başladım. Babam ve çırağı hava kararmadan yemeklerini yiyip işlerini erken halletme taraftarıydılar. Saatime baktıktan sonra daha da hızlandım. Tamirhane evimize uzaktı. Babam genelde ikinci el arabasıyla gidip gelirdi. Benim bir arabam yoktu ve sanırım bu ayaklar tek ulaşım aracımdı. Adımlarımı hızlandırdım. Koşarken gözümün önüne gelen kapüşonumun şapkası yüzünden bağcıklarıma bastım ve yere kapaklandım. İçimden şapkama ve çürük bağcıklara küfür ettim. Dizimdeki ve alnımdaki acıyla inledim. Alnımdaki yara pek canımı yakmıyordu ama dizimdeki sanırım bayağı derindi. Asfalt dizimi yaralarken kotumuda yırtmıştı. "Kahretsin!" gözlerimdeki korkunun nedeni annemin babam için yaptığı yemekleri gri kaldırım taşları yemişti. Ne yapsam diye söylendim kendi kendime. Üvey anneme söylesem beni öldürürdü. Sanırım bir alt caddedeki lokantadan harçlığımı feda ederek yemek satın alacaktım. Aksi takdirde hem babamlar aç kalacak hem de üvey annemden bir ton azar işitecektim. Güçlükle üzerimdeki çamurları silkeleyip doğruldum. Büyük bir sorunum vardı. Zaten karanlık olan gökyüzü yağmur yüzünden etrafı daha da karartmıştı ve bir alt caddeye giden yol çok ıssızdı.
Mahallemizde bir sürü efsane dolaşırdı. O sokaktan geçen çoğu genç kızın kaçırıldığı ve bir daha haber alınamadığı ise en yaygın olanıydı. Korkum yüzünden hayatım boyunca hiç bu ara sokaktan geçmemiştim. Sanırım tek şansım buydu. Ben cesur bir kızdım. Sezonlarca korku dizisi izleyip hâlâ gece tek başıma lavaboya gidebiliyordum. Bu yoldan da geçebilirdim. Yavaş adımlarla iki izbe gecekondunun arasında kalan dar yola ilerledim. Epeyce uzun bir yoldu ve labirent gibiydi. Küçükken futbol topumu kaçırdığımda en yakın arkadaşım almak için gitmişti. Zavallı çocuk ağlayarak elinde patlak top ile geri dönmüştü. Bunlar neden şimdi aklıma geliyor ki? Korkmamalıydım. Koşarsam oradan hemen geçerdim ve mevzu ortadan kalkardı. Hızlıca koştum ve gerçekten labirenti andıran yoldan geçtim. Sonunda caddeye ulaştığımda zafer edasıyla çığlık attım. Küçük lokantadan çıkan insanlar bana kınarcasına baktılar. Umursamadım.
Lokantanın şirin kapısını itip içeri girdim. Sıcak hava yüzüme vurunca gülümsedim.Mekanın ışığının sarı olması müşterilere hesabın gireceğini anlatıyordu. Şatafatlı kasada üç kasiyerden ikisi kadın bir tanesi erkekti. Kadın kasiyerler beyaz gömlek ve kırmızı kalem eteğinin üzerine kirazlı kapkek baskılı mutfak önlüğü geçirmişlerdi. Erkek olanı zaten benim arkadaşımdı. Kafamı hafifçe sallayarak selam verdim. Sonra da kasiyerlerden bir tanesine yöneldim. "Merhaba, şu keklerden istiyorum."
Kasiyer kız önce üstümü başımı süzdü. Herhalde saçlarımdaki yapraklar ve üzerimdeki çamur ona garip gelmişti. Ha bir de kotumdaki yırtık vardı. Yine de hiçbir şey söylemeden kese kağıdına kirazlı keklerden koydu. İtiraz ettim. "Hayır onlar değil. Babamla kiraza alerjimiz varda." Kirazlı kekleri çıkartıp kremalılardan doldurdu. Zoraki gülümsemeyle "23 lira" dedi. Paramı çıkarmak için elimi yağmurluğumun cebine attım. Eyvah, para! Evden aceleyle çıktığım için yanıma para almamıştım. Kasiyer kızla uzun süre bakıştık. Yüzüme salakça bir gülümseme yerleştirdim. "Sanırım param yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRAZLI GÜÇLER KURULU
FantasyTüm hakları tarafımca saklıdır. Herhangi bir çalıntı durumu söz konusu olduğunda yasal işleme başvurulacaktır. 20.05.2017