Bölüm 3▶

19 1 0
                                    

Bölüm 3▶️  "Victor's Piano Solo" - Tim Burton's Corpse Bride

 Okulum, ailem ve sayıca az arkadaşlarımla düşe kalka bir hayat yaşarken kendimi çorbanın içine düşen sinek gibi doğaüstü olayların ortasında bulmuştum. Üstelik çaresizdim. Bıraksalar hiçbir karar vermeden sonsuza denk burada oturabilirdim. Oturmak demişken popom oturmaktan bir hayli uyuşmuştu. Dirseklerimi dizimdeki yaraya dikkat ederek kucağıma yerleştirip çeneme destek ettim.

"Kararını verdin mi?" dedi Gotik.
Yanaklarımı şişirdim. "Evet."

Tanrıya şükredercesine nefes verdi. Bu hareketini umursamadım. Duygu sert ses tonuyla konuştu. "Bu kadar kişinin yapması gereken işler var. Hesap verdiğimiz yöneticiler var. Kararını söyle gidelim."

Sinirden alt dudağımı kemirmeye başladım. "Bilmem umrunuzda mı ama benimde bir hayatım var. Hesap vermem gereken bir ailem var. Sonunu düşünmek zorunda olduğum bir geleceğim var."

Hiçbiri bir şey söylemedi. "Kabul ediyorum." dedim. Yankı şaşırdı. "Ne?"
"Gücü onaylatacağım."
Kerem ve Canan bir anlık heyecanla çak beşlik yaptılar. Sonra ciddileşip ellerini koyacak yer aradılar. "Ama bir şartım var." Herkes bana dikkat kesildi. Duygu her zaman ki gibi söylenirken sözlerime devam ettim. "Ailemi bu işten uzak tutacağız. Babamda dahil hiç kimse size yardım ettiğimi bilmemeli."

Kerem gülerek "O iş kolay" dedi. Ortamda uzun bir sessizlik olunca artık gitmemiz gerektiğini anladım. Ayağa kalkıp çizgi film izlediğim koltuğun üzerindeki sırt çantamı aldım. Yankı da masanın üzerindeki hırkasını almak için eğilirken sallanan gümüş kolyesi dikkatimi çekti. Sembolü anlamak için ona yaklaştım. Anlamayarak bana baktı. Onu umursamadan kolyeye bakmaya devam ettim. Sembol oldukça küçüktü. Bu yüzden olabildiğince dibine girdim. Kolyeyi avuçlarımın içine alıp inceledim. Gümüşten yapılmış üç yapraklı yoncaydı. Yankı yakınlığımdan rahatsızlık duymuştu. Benimde pek memnun olduğum söylenemezdi. "Uyum, güç, zeka" dedi büyük bir ciddiyetle. Ardından hemen Canan ekledi. "Kutsal eylemler"

Onlara anlamadığımı ifade eden bakışlarımdan yolladım. "Merkeze gittiğimizde anlarsın" dedi Duygu. Aklım kolyede kalarak elimdeki sırt çantamı tek omuz asıp kapıya ilerledim. Merkeze kadar yürüyerek gidecektik. Onlara göre bu ırkın insanlarını tanımam gerekiyordu. İlk geldiğimde hava karanlık olduğu için çevrede kimseyi görememiştim. Ama şimdi... İnsan gibi görünen canlılar şirin evlerinin önünde; kimisi eşiyle kahvaltısını yapıyor, kimi çimleri biçiyor, kimisi ise evinin penceresi önünden kahvesini yudumlarken dışarıyı seyrediyordu. Koşarak Kerem'in koluna girdim. Diğerleri bana şaşkınlıkla baksalar da umursamadım. Bir süre bu şekile yürüdük. Kerem yüzüme aptal sırıtışıyla ne söyleyeceksen söyle dermiş gibi bakıyordu. "Kerem ben bu gücü kabul edeceğimde, nasıl edeceğim?" Sırıtmasını genişletti. Muhtemelen aklından saçma sapan düşünceler geçiriyordu. "Kelime-i Şehadet getireceksin kanka. Ertesi gün bir bakmışsın voimsus." Gözlerimi devirerek kolundan çıktım. "Mal mal konuşma oğlum. Çapılacaksın." Yol boyunca tek konuşmamız bu oldu. Arada sakarlık yapıp düştüm. Kerem hunharca güldü. Duygu kaşlarını çattı. Yankı umursamadı. Sonunda merkezin kapısına vardığımızda içimi bir huzursuzluk kapladı. Yol boyunca unutmaya çalışıp yaptığım saçmalıklar beni şuan ki endişemden kurtarmaya yetmezdi. Yankı bana destek olurcasına başını salladı. O an Kerem'in evinde yaşadığımız tartışmayı unutmuştu ya da buna rağmen yapıyordu. Gözlerimi sıkıca yumup hazır olmayı bekledim. Kerem her zaman yaptığı gibi bu işi de ciddiye almıyordu. "Sağ ayağınla gir." Gözümü açmadan beton duvarın üzerindeki kiraz tabelaya doğru başımı kaldırmaya çalıştım. Gözümü açtığım zaman tam görüş açımda bulunması için. Canan çekingen ses tonuyla bana seslendi. "Hazırsın, bunu sende biliyorsun." Biliyorum dedim içimden. Gözümü açtığımda tamda planladığım gibi kirazlı parlak tabelayla karşı karşıya kaldım. Duvar yarılıp kapı açıldığında Kerem'in esprisini ciddiye alıp sağ ayağımla içeri girdim. Kurul başkanı ve yaveri İbrahim henüz gelmemişti. Uzun beyaz masada Sertaç'tan başkası yoktu ama burada bir fazlalık vardı. Muhtemelen o fazlalık bendim. Masada Vekil İbrahim'in oturacağı koltuğun yanına bir koltuk daha eklenmişti. Bu sayede kurul başkanı ile karşı karşıya oturacak, gücümü kabul ettiğimi söylerken göz göze olacaktık. Bu pijamalarla o ciddi koltukta ne kadar komik olacağımı düşündüm. Ardından diğerleriyle birlikte koltuklarımızda yerlerimizi aldık. Her ne kadar istemesem de hayatımın geri kalan kısmını bir voimsus olarak geçirecek; belki savaşacak, belki de ailemden vazgeçecektim. Tüm bunları kabul etmemin sebebi sadece annemin kokusunu merak etmem değildi elbette. Sıkıcı hayatıma heyecan katmak hiç değildi. Sadece... Sadece kurtarmak istemiştim. Buradaki canlıları bile bile acı içinde bırakmaya gönlüm el vermemişti. Dönüp gidebilirdim. Ama gitmedim. Çünkü bunu yapacak birisi değildim. Uzun bir sürenin ardından kurul başkanı geldiğinde hâlâ düşüncelerim arasında can çekişiyordum. Bu nedenledir ki herkes ayağa kalkmışken ben yine pijamamın fiyongu ile meşguldüm. Sertaç boğazını temizleyince düşüncelerimden arınarak ayağa kalktım. Kurul başkanı oturunca herkes oturdu. Bu anı daha önce yaşamıştım. Vekil İbrahim de yanımdaki yerini alınca kurul tamamlandı. Kısa selamlaşmalar, başlayış konuşması... Prensipler. Hiçbir zaman bana göre olmamış ve olmayacak bir yığın gereksiz iş.  "Bugün burada oluş sebebimize gelirsek," önce teker teker kurul üyelerine baktı. Sıra bana geldiğinde yine rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım. "Afra bugün gücünü kabul etmeye karar verdi. Biz ise bu hedefte ona destek olup yol göstereceğiz." Ayağa kalktı ve elindeki ahşap bastonu olağanüstü bir güçle yere vurdu. Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken bunun nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordum. Çünkü her gün yerin yarılıp içerisinden kitap çıktığını görmüyordum. "Kerem," dediği anda Kerem ne yapması gerektiğini anlayıp kitaba doğru koştu. Kitap havada dururken Kerem tutuyormuş gibi elini kitabın altına koydu. Gözlerini kapatıp anlamadığım bir dilde konuşmaya başladı. "Jumal, sa tead meile. Power võtab teise pesa võidusõit. Luba. Luba." Kurul başkanı sanki bir marş okunuyormuş gibi yüzündeki ciddi ifadeyi bozmamaya çalışıyordu. Diğerleri de öyle. Kurul başkanı benimde gelmem gerektiğini söyleyince büyü kitabı aramızda kalacak şekilde Kerem ile karşı karşıya durduk. Onda gördüğüm en büyük ciddiyetle gözlerime baktı. "Benimle tekrar et." Titreyen ses tonumla tekrar ettim. "Jumal, sa tead meile. Power võtab teise pesa võidusõit. Luba. Luba." Onun kadar ahenkli söyleyemesem de sanırım gücü kabul etmiştim.  Bir süre sonra Kerem kurul başkanından vücut diliyle izin alıp yerine geçti. 

KİRAZLI GÜÇLER KURULUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin