Bölüm 1: Kurtuluş

19.2K 311 27
                                    

Zindanın kapısı gürültüyle açıldığında gözlerini araladı Yula. Üzerinde yattığı demir bankta doğrulurken sırtına giren ağrıyla yüzünü buruşturdu. Bacaklarına dolanan eski, üzerinde yuvarlak krem rengi desenleri olan kahverengi battaniyeyi yan tarafına bıraktı. Yatağının demir ayağının yanına bıraktığı çizmesini eline alıp, dün gece uyumadan önce çıkarıp içine tıkıştırdığı çoraplarını eline aldı. Çoraplarını ayaklarından geçirirken vücuduna yayılan sıcaklıkla ürperdi. Sabaha karşı vuran ayaz taş duvarların arasına dolardı ve uyandığında bütün vücudu soğuk olurdu. Çoraplarını giydikten sonra eskimiş kovboy çizmelerini ayağına geçirip oturduğu yerden kalktı. Zindanın aralanmış kapısından içeri yansıyan ışık onun en büyük görüş kaynağıydı. Demir kapının üst bölmesinde var olan parmaklıklı bir aralıktan gelen ve yatağının yanındaki duvarın sol üstünde bulunan küçük oyuk dışında ışık kaynağı yoktu.

Her gün işleri bittikten sonra zindana kapatılırlardı ve sabahın ilk ışıklarıyla işlerinin başında olmaları için serbest bırakılırlardı. Yula, son dört yılını bu zindanda geçirmişti. Her milimini ezberlediği taş duvarların soğukluğu, sabahları ona sırt ağrısı bırakan yatağının sertliği ve bir köpeğe verilircesine önüne atılan yemekleri... Hepsine her gün lanet ederdi. Üzerindeki beyaz, astarı anımsatan keten geceliğini çıkarıp katladı. Taş oyuklarının arasına sıkıştırdığı çiviye astığı kıyafetlerini aldı. Beyaz, balon kollu gömleğini giyip düğmelerini ilikledi. Haki rengindeki eteğini giyip, siyah korsesini beline geçirdiğinde dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı. Kıvırcık,açık kahverenginde ki saçlarını ensesinde topladı. Zindanın kapısını tamamen açtığında gözlerini kamaştıran ışığa alışması birkaç saniyesini almıştı. "Tembelliği bırakın! Hadi!"

"Sanki tembelliğe fırsat bırakıyormuş gibi." Arkasında homurdanan arkadaşını duyduğunda yüzünde büyük bir tebessüm peydah oldu. "Günaydın Sayina."

"Günaydın, bu adam beni deli edecek bir gün." Kutan, sarayın askerlerinden biriydi. Kırklı yaşlarının başında, saray için birçok kan dökenlerden biriydi. Zindan nöbeti her zaman değişirdi. Bu hafta sıra Kutan'ındı. Yanağındaki derin yara onu ürkütücü kılsa da Yula bundan ürkmek yerine ona üzülüyordu. "İşini yapıyor sadece."

"İşi bize köpek muamelesi yapmaksa evet çok başarılı." Mutfak alanına geçtiklerinde Kutan, onları bırakıp mutfaktan çıktı. Beş kişi hariç diğer çalışanların kaldığı odalar vardı. Yula,Sayina,Gencer,Ertan ve Hazal. Saraya aynı zamanda köle olarak getirilmişlerdi. Defalarca başvurdukları kaçma teşebbüsleri ise onları zindanda yaşamaya mahkum etmişti. "Kızlar siz masanın başına geçin ve fasulyeleri ayıklamaya başlayın. Yula, sen bugün Gencer'le beraber ahırda olacaksın."

"Tamam, biz çıkıyoruz izninle." Umay, sarayın çalışanlarından sorumluydu. Yaşına göre oldukça dinçti. Dışarıdan bakıldığında altmışlarında olduğuna inanması zordu. Onu ele veren beyazlamaya yüz tutmuş saçlarının varlığıydı. Yula, ona her zaman imrenerek bakardı. Adil bir kadındı. Yula ve Gencer ahıra gitmek için mutfak kapısından bahçeye çıktılar. Avlunun köşesine döndüklerinde bahçeden yükselen kılıç sesleriyle duraksadı Yula. Talim yapan askerler ve onların yanında duran komutanlarını gördü. Askerlerin birkaçı kılıç talimi yaparken, diğerleri büyü talimi yapıyordu. Birkaç fısıldaşmadan sonra tezahürat yükselmeye başladı. Kalın sesleri bütün avluyu inletirken komutanlarının ortaya geçtiğini gördü.

Askerlerden ikisi karşısında yerini aldığında kılıcını kılıfından çıkardı. Üzerine doğru koşan askerle kılıçları havada çarpıştığında etrafa bir alev dalgası yayıldı. "Asar! Asar!" Nidaları yükseldiğinde sağına gelen kılıç darbesine karşılık geriye doğru çekilerek saldırıyı engelledi. Ardından kendisi atağa geçip kılıcını savurdu ve havada ikinci kez kavuşan kılıçlar daha büyük bir alevin yayılmasına sebep olurken arkasından gelen askere bir tekme savurmuştu. Karnına yediği tekmeyle birkaç adım geri sendeledi.

Ateşten DoğanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin