Yula saatlerdir durmaksızın at sürüyordu. Avcı'nın yorulduğunun farkındaydı. Hava kararmaya yüz tutmuşken durması için yularını kavrayıp geri çekti. Avcı durduğunda onun yelesini okşayıp sırtından indi. "Gel bakalım biraz su içelim."
Gölün kenarına çömeldiğinde avucuna su doldurup boğazından suyun akmasına izin verdi. Kurumuş boğazı su ile buluştuğunda birkaç defa yutkunarak oluşan hissin geçmesini bekledi. Avcı, göldeki suyu tüketirken Yula bu haline karşılık başını okşadı. "Hiç durmadan bu yolu nasıl gideceğiz Avcı? Elime bir bomba bırakılmış gibi hissediyorum."
Onu anlamış gibi hırıldadığında Yula gülümsedi. Saraydan çok uzaklaşmış sayılmazlardı. Eğer ortalık sakinleştiyse kaybolduğu anlaşılmış olmalıydı. Yula durmak yerine tekrardan atının sırtına bindi. Bir süre daha yola devam ettiğinde yakınlardaki kasabanın girişine gelmişti. Atıyla beraber içeri girdiğinde ortaya kurulan pazar toplanmaya başlamıştı. Saatlerdir bastırdığı açlığı gün yüzüne çıkmaya başlarken tezgahını toplamaya başlayan kadının yanına yaklaştı. "Burada yemek yiyebileceğim bir yer var mı?"
"Bu saatte gelen yeni insanları hoş karşılamazlar burada. Kimsin sen?" Yula bir problemle karşılaşacağını biliyordu ama karnı açtı. Bir şeyler yemeli ve uyuyacak bir yer bulmalıydı. "Saray hizmetlisiyim ben. Pazarınızdan alış veriş yapmak için gönderildim."
"O cadılara buradan aş çıkmaz!" Kadın tiksinircesine konuştuğunda Yula ne diyeceğini bilemez hale gelmişti. "Cadılara değil. Biz hizmetlilere, çer çöp ne varsa almaya geldim. Saatlerdir at sürüyorum çok açım." Kadın ilerideki taş binayı işaret etti. "Orası Bumin'in yeri. Senin için en güvenli yer orası. Saraydan geldiğini her yerde söyleme."
"Minnettarım." Kadının gösterdiği yere ilerlerken Avcı'yı yanında sürüklüyordu. Önce onu kapının girişindeki diğer atların yanına bağladı daha sonra taş binanın tahta kapısından içeri girdi. İçeri girdiğindeki ağır içki kokusu yüzünü buruşturmasına neden olurken etrafa göz gezdirdi. Loş ışıklarla aydınlatılan yer ağırlıklı olarak antik meşe renginde mobilyalardan oluşuyordu. Bir kısım bar bölümüyken Yula yemek bölümüne geçmişti. İki kısmı sadece bir pervazla ayırmışlardı. Boş masalardan birine geçip tabakları masalara dağıtan genç kızın yanına gelmesi için elini kaldırdı. Ondan önce barın arkasında bir süredir onu izlediğini fark eden adam yerinden ayrılıp ona doğru yürüdü. "Ne isterdiniz?"
"Yiyecek bir şeyler. Tavuk var mı?" Yula, adamla göz göze gelmekten kaçınmıştı. Problem yaşamadan yemeğini yiyip buradan gitmek istiyordu. "Gözlerini kaçırsan da beyaz tenin buraya ait olmadığını gösteriyor. Necisin?"
"Burada herkes bu kadar meraklı mı?" Yula sürekli olarak sorgulanmaktan bunalmıştı. Başını kaldırıp karşısında ona siyaha çalan gözlerini dikip bakan adamla göz göze geldi. "Yabancılar burada pek hoş karşılanmaz ama senin gibi biri için ayrıcalık tanıyabilirim."
"İstemez." Koluna sarılan ellerle acı dolu bir inleme döküldü dudaklarından. Karşılık verecekken iri yarı bir adam yanlarına gelmiş, koluna dolanan eli tutarak geri çekmişti. "Bumin."
"Benim mekanımda çalışacaksan sana it gibi davranmamanı söylemiştim. Şimdi içeri geç ve beni bekle." Üzerindeki yeleği silkeleyip Bumin'in arkasından geçerken Yula'ya son bir bakış attı. Yula kızgınlık barındıran bakışlarını onun üzerinden çekmezken Bumin'in masaya oturmasıyla odağını değiştirdi. "Buralara neden yolun düştü saraylı?"
"Pazarınızdan alış veriş yapmaya geldim." Beyazlamaya yüz tutmuş sakallarını sıvazladı. Seyrekleşmiş saçlarından birkaç tutamı önüne düşecek kadar uzun ama bir o kadar cılız saçları vardı. Adamın yüzüne birkaç saniye daha baktı Yula. Buralarda önemli biri olduğunu anlaması zor değildi. "İyi bir yalancı değilsin."
![](https://img.wattpad.com/cover/13572529-288-k622469.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşten Doğan
Fantasia200 yıl önce gerçekleşen savaş yoksulluğu, yoksulluk baş kaldırıları, baş kaldırılar ise inançsızlığı doğurmuştu. Kızılkum, küskün toprakların üstüne inşaa edilmiş bir çöl şehri haline gelmişti. Geçen yüzyıllar orada bir şey değiştirmemiş, Buhara ca...