1.Gün

296 12 13
                                    

1.Bölüm: "Kuyulara Atılmış Çığlıklar":

Bir kırlangıç ağladığında, bir yaprak usulca yere düştüğünde, heybetli ağaçlar dallarını rüzgar etkisiyle oynattığında durup derin bir nefes aldım. Yürümek için fazlaca yorulmuştum ama daha gitmem gereken epey bir yol vardı. Tabiatın öyle kusursuz eseriydi ki karşımda gördüğüm manzara, kendimi dingin hissediyordum. Sadece biraz fazlaca yorulmuştum. Geçmişten gelen bir yolcuydum bugün. Kollarım birbirine bağlanmıştı. Yaptığım birçok hata sonucunda ellerimin arasından kayıp giden birini uğurlamaya çalışıyordum içimden. Onu zihnimden yok etmek için çırpınıyordum ama olmuyordu. Boğazımda kilitlenmişti sanki, yutkunamıyordum, uyuyamıyordum, hatta sağlıklı düşünemiyordum. Kalbim o kadar çok sıkışıyordu ki her an patlayacakmış gibi hissediyordum. Bu kadar zor muydu birini içinden uğurlamaya çalışmak? Rüzgar tatlı tatlı saçlarımla dans ediyordu, aslında bu havaları asla sevmezdim, saçlarımı fazlaca kabartıyordu ama bugün hiçbir şey umurumda değildi. Dış görünüşüme daima özen veren ben şimdi nasıl göründüğümü bile umursamıyordum. Neden bilmem ama en çok korktuğum şey başıma gelmişti, nefret ettiğim insan tipi olmuştum. Bu ben değildim, bu ben olamazdım ama olmuştum işte. Bir canavara dönüşmüştüm. Kimdim ben? Kimdim?

Yanımdan geçen insanların yüzlerini incelemeye başladım; koşanlar, hızlı tempoda yürüyenler, köpekleriyle gelenler, çocuklarını doğayla kaynaştırmaya çalışan ebeveynler. Gerçekten ne uğuruna gönderildiğimizi bilmediğimiz bu dünyada biz kimdik? Herkes gerçekten iyi miydi? Yeterince her şey kötüyken neden dünyayı daha da çekilmez bir hale getiriyorduk?

Hiçbir amacım olmadan yürümeye devam ettim. İçimdeki bu acıyı söküp atmak için ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Son birkaç haftadır mantıklı hiçbir şey yapmamıştım. Aynaya bakamayacak kadar kendimden nefret ediyordum. İnsanlar bana baktığında ne görüyordu acaba? Nasıl bir insandım ben dışarıdan? Hiç susmadan çığlık atmak istiyordum ama ağzımı araladığımda sesim çıkmıyordu.

Amaçsızca yürümeye devam ederken, uzakta bir bankta içimi dökebileceğim birini gördüm. Belki anlatır ve içimdeki bu acıyı konuşarak atabilirdim. Banka öylece oturdum, bir süre daha etrafıma bakındım. Evet, kesin karar vermiştim, yanımda oturana her şeyi en baştan anlatabilirdim. Çantamdan çıkardığım paketi ikram ederek başladım, bu aramızdaki ilk iletişimdi, hiçbir şey demeden bana baktı ve paketteki bisküviyi aldı. Başını usulca salladığında gülümsedim. Sigaramı çıkararak yaktım.

"Merhaba! İçimde öyle bir his var ki, söküp atamıyorum, belki size anlatırsam rahatlayabileceğimi düşündüm," dediğimde bana şaşkınlıkla bakıyordu, usulca başına salladı. Derin bir nefes aldım ve düşünmeye başladım. Geçmişe dönmekten nefret ederdim, geçmiş daima insanların kaçtığı bir zaman kavramıdır. Geçmişinden çoğu insan nefret eder.

"Onu ilk gördüğümde yemyeşil ağaçların içine kurulmuş bir kafede gördüm. Yaz için ananeme gitmiştik. Elleri cebinde telefonuyla konuşuyordu, masada tanımadığım ama o an için mutlu hissettiğim insanlar vardı, ne için oradaydım bilmiyordum, zaten o yaz kendimi kaybetmiş gibiydim, nasıl bir insana dönüştüğümü bilmeden geçirdiğim günlerdi. İlk önce ayakkabıları dikkatimi çekmişti çünkü dış görünüşe acayip önem veriyordum, sonra giyimi, sonrada yüzü. Gülümsedim ve masadaki insanlara, "ben bu çocuğu istiyorum!" diye bağırdım. Daha yeni gördüğüm insanlara bunu anında söylemek ne kadar mantıklıydı bilmiyorum ama demiştim, zaten hiçbir şey umurumda değildi, bana baktılar ve gülmeye başladılar, ne yani ciddiye alınmamış mıydım? Ortada gülünecek ne var bilmiyordum, ara ara çocuğa bakmayı sürdürüyordum. Evet, evet kesin karar vermiştim, konuşmalıydık. Bir şekilde numaramı verdim ve beklemeye başladım. Allahım bir yandan kendime kızıyordum, böyle bir şeyi ilk defa yapıyordum. Bir yandan da en kötü ne olabilir ki yaaa! diyordum. Sonuçta burada yaşamıyordum, birkaç haftaya gidecektim. On dakika sonra ondan gelen mesajı okurken buldum, sonra masadakilere okudum, kimsenin umurunda olmadığı için dinleyip konuşmalarına devam ettiler."

Soluklanmak için durdum ve yeniden bir sigara yaktım. O günleri hatırlamak tuhaf hissettirmişti, sanki üzerinden çok geçmiş gibi hissediyordum ama daha bir sene bile olmamıştı.

"Sizi sıkıyor muyum?" diye sorduğumda yanımda oturan bana baktı. Usulca başını sallayarak, "hayır," dedi.

"Kaldığım yerden devam ediyorum o zaman, o gün kuzenimde kalma kararı almıştık ama annemin ananemi yalnız bırakmama uğruna çektiği uzun bir nutuk sonucu kalmaktan vazgeçerek eve döndük. Ara ara birbirimizi tanıma uğruna sorduğumuz sorular dışında pek bir muhabbeti ilerletememiştik. Ertesi gün anneminde gönlünü alarak kuzenime gittik. Bütün gece ev bizimdi ve planladığımız tek şey sabaha kadar içmekti. İçkileri alıp balkona kurulduk, bir yandan gülüp eğleniyor, bir yandan da içiyorduk. Bütün mahalleyi inleten kahkalardan bahsetmiyorum bile. Sonra birden ne oldu bilmiyorum ama bu kahkahalar sarhoşluk eşiğine gelmiş gülmelere çevrildi ve bir türlü susturamadım, sonradan şakasına yaptık deseler de pek inanmamıştım, kendimi ona mesaj atarken buldum, "acil gel, bunlara bir şey oldu," ne alaka diyeceksiniz dostum ama o an için inan çok mantıklıydı, sonra dışarı çıkarak onu ve arkadaşlarını beklemeye başladık. Hala mahalleyi inleten gülüşmelerden bahsetmiyorum bile, sonra geldiler, alkolün etkisi mi yoksa gerçekten de heyecan mıydı bilmiyorum ama aşırı heyecanlanmıştım. Biz ikimiz yan yana oturarak bir süre sohbet etmeye başladık, ara ara ellerini belime sarsa da rahatsızlık hissetmiyordum ama daha yeni tanıdığı birine de böyle yapması saçma geliyordu be dostum. Sonra başımı omzuna koydum ve gökyüzüne baktım. "Uzakta öten bu şey ne?" diye sorduğumda bana "baykuş," dedi. Baykuş. Bu nedense o an ki atmosferimize eşlik eden tatlı bir müzik gibiydi ve aşırı hoşuma gidiyordu. Sonra kuzenim babasını geleceğini öğrenerek apar topar eve döndük, lens suyum yanımda olmadığı için uyuyamayacağımı söyledim ve benimle sabahladı. Bu o kadar güzel bir şeydi ki benim için, kendimi kaptırmamak için sürekli kendime telkinler veriyordum."

Durdum ve o güne yeniden döndüğümü hissettim. İçimdeki o kıpır kıpır heyecanı hala hissedebiliyordum. Hava kararıyordu. Etraf tenhalaşmıştı ama hala yürüyüş yapanlar vardı.

"Eğer yarında buradaysanız, geri kalanı anlatmak için yine aynı saatte burada bulaşalım," dedim.

"Olur. Yarın yine aynı saatte buradayım," dediğinde ayaklandım, çıkışa doğru yürümeye başladım. Başıma bir ağrı girmişti, kendimi rahatlamış değil de daha kötü hissediyorum. Her an bayılabilirmişim gibiydi. Baya yorgundum, iyi bir uykuya ihtiyacım vardı ama uyumak istemiyordum.

Belki de rüzgar çarpmıştı bilmiyorum, pek alışkındım değildim rüzgarda dışarı da durmak pek bana göre bir şey değildi.

Kırlangıç AğladığındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin