2.Bölüm: "Kayıp Deniz Gözyaşları":
Ellerimi çimenlerin arasında dolaştırdım. Yarım yamalak uyumuştum, sırtımda keskin bir ağrı vardı, canım yanıyordu, ben hiçbir şeyi kafaya takmayan geçmişteki o kız mıydım yoksa bir erkek için göz yaşı döken kız mıydım? Belki de hiç yoktuk, belki de bu yaşadığım her şey bir rüyaydı... Hiçbir şey bilmiyordum. Bu belirsizlik beni yok ediyordu. Beni dinleyen dostumu bekliyordum, belki de erken gelmiştim, saat kavramım yoktu buaralar ama dikkatli davranmıştım bugün. Biraz daha oturarak beklemeye başladım. Zaten bir yabancıya güvenmek ne kadar mantıklı bir şeydi bilmiyorum ama başka çarem de yoktu, delirebilirdim, anlatmazsam içimde daha da büyütecektim. Bu dünyada tek başımaydım, yeterince yaralarım vardı, yeterince yalnız kalmıştım, acı çekmiştim, kimse beni sevmemişti, kimsenin umurunda değildim, herkesin gözü önünde eriyordum ama beni fark etmiyorlardı. Sınıf arkadaşlarım, ailem, o... Günden güne çöktüğümü görüyorlardı ama umursamamaya devam ediyorlardı. Çünkü onlar için önemli biri değildim. Kim ben senin yanındayım dediyse gitti, kime güvendiysem beni yarı yolda bıraktı, kim söz verdiyse tutmadı. Neden? Neden her seferinde insanlara inandım? Beni bırakacaklarını bildiğim halde inandım. Aptaldım.
Dostumu uzakta gördüğümde ayağa kalktım ve banka geçtim. Yüzümde bir gülümseme belirmişti. Beni dinleyen birini kaybetmek istemezdim. "Seni beklettim mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.
"Bende yeni gelmiştim," diye küçük bir yalan söyledim. Son zamanlarda olmayan bir duygu vardı içimde, beni dinleyen birini bulmak çok zordu. Yan yana oturduk ve ikimizde sustuk. Zihnimin içinde ne anlatsam diye tasarlıyordum. Sonra gelişi güzel anlatmaya başladım.
"Kadere asla inanmam ta ki onu orada görene kadar, çünkü tanrıya çok inanmam ama bir varlık o an bizim tanışmamızı istediki hiç olmayacak bir şekilde yollarımızı kesiştirdi. Kendimden o kadar nefret ediyorum ki çünkü çok kötü zamanıma denk gelmişti, hiç ben gibi değildim, değişmiştim, hiçbir şeyi umursamıyordum. Değişmişten kastım, dış görünüşüm bile değişmişti o aralar, zayıflamıştım, zayıflayınca kendime güven gelmişti, bana bakmayan insanlar yazmaya başlamıştı ama hiç umursamıyordum, konuştuğum kimse yoktu ama bilinçaltımda istesen konuşursun güveni vardı, insanların duygularını ciddiye almıyordum. Çünkü insan tamamen yalandan oluşan bir varlıktı. Rahatça karşı tarafı kandırıp istediğini elde ettikten sonra gidebilirdi. En yakın arkadaşlarım tarafından yalnız bırakılmıştım, ki onlar benim için çok değerlilerdi. İnsanların iki yüzlü olduklarını gördükten sonra onları takmama kararı aldım, onlar bugüne kadar benim duygularımı sömürüp beni kullandılarsa bende onlara aynı şekilde cevap verecektim. İşte hikaye asıl burada başlıyor, yaptığım şeyler bilinçli olarak gözükebilir ama aslında kendimi koruma amacıyla yarattığım bir kalkandı. Düşündüğüm zaman amacım bir başkasına zarar vermek değilmiş, şimdi anlıyorum, amacım tamamen kendimi korumakmış."
Canım neden bilmiyorum ama fazlasıyla yanıyordu, o kadar çok boşlukta gibi hissediyordum ki, bu hikayenin sonundan ben bile deli gibi korkuyorum. Kimsenin beni sevmeme fikri biraz canımı yakıyordu.
"Yalnız kalmak nasıl bir duyguymuş?" diye sorduğunda dudağımı ısırdım ve düşünmeye başladım.
"Yalnız kalmak ilk zamanlar asla katlanılamayacak bir şey, elini telefona atıp kimseyi arayamamak bok gibi, iyi kötü birkaç arkadaşın varsa yeter ama yoksa zor. Zamanla alışıyorsun bu sefer de hayatında kimse olmasın istiyorsun. Yalnız kalmak için çabalıyorsun, iç sesinle bütünleşiyorsun, dertleşeceğin, kendini acımasızca eleştireceğin bir şey olmuş oluyor. Komik olabilir ama böyle. İç sesin artık senin her şeyin olmuş oluveriyor. Ben aslında kötü bir insan değilim, sadece her şeyi kendimi korumak için yaptım. Kendimi başkalarına karşı korumaya çalıştım. Sanırım hiçbir şey beceremeyen budalanın tekiyim."
Derin bir nefes aldım. Günlerdir ağlamaktan gözlerimde yaş kalmamıştı ama içimden bir ses sürekli ağla diye baskı yapıyordu.
"Peki seni bu kadar kötü biri yapan şey neydi?" diye sordu.
"Her şey." Bu cevaba bir süre ben bile düşündüm. "Evet, evet her şey, nasıl diye soracaksın, kurduğum hiçbir hayalin gerçekleşmemesinden tut, bulunduğum bedende bile olmak istememe kadar geliyor. En çok da tanrıya kızgınım. Beni benden daha iyi tanıyor ama istediğim hiçbir şeyi gerçekleştirmiyor. İstemiyorum, bu dünyada bulunmak istemiyorum," dediğimde gözlerim uzun zaman sonra dolmuştu.
"O zaman ölmeyi tercih et, kimse seni zorlamıyor," dedi. Çok mantıklı sorular sorması planlarımın arasında yoktu. Ben sadece beni dinlemesini istemiştim, sorgulamasını değil.
"Denedim, ölünmüyor. Deli gibi ölmekten korkuyorum ama bir yandan da ölmek istiyorum, ben artık onsuz olmak istemiyorum, beni benden çok seven tek insandı, hayatım boyunca beni onun kadar seven hiç olmadı, beni kimse sevmedi dostum, beni hep ittiler ama o elimden tutmuştu, ilk defa yürekten sevildiğimi anladım. Anladım ama iş işten geçmişti çünkü onu öyle çok kırmıştım ki, artık beni istemedi, dünyanın en kötü insanıyım, canavarım, aynaya bakmak dahi istemiyorum."
Dudaklarımı ısırmaktan kanatmıştım. Canım öyle çok yanıyordu ki, saçlarımı yolasım vardı, tırnaklarımı kollarıma batırıyordum, acı beni canlı kılıyordu, hatalarımı hatırlatıyordu. O benim me'va'mdı. O benim düşündüğümden de daha değerliydi.
"Seni bıraktı mı?" diye sordu.
"Evet ama onu hep ben bırakmıştım çünkü dengesiz tavrlarımın ona zarar vereceğini düşünüyordum, beni seven bir insana rastlamak imkansız gibiydi ve buna kendimi inandırmam uzun zaman almıştı. Tam her şey güzeldi ki yaptığım hata her şeyi bitirmesine sebep oldu."
"Seni sevseydi bırakmazdı, içinden sevmemiş demek ki."
"Yapma dostum, bu beni teselli amaçlı söylediğin o kadar belli ki." Kaşlarımı çattım, o kadar yorgundum ki, her an bayılacakmışım gibi hissediyordum, ara ara sol kolum uyuşuyordu, karşısına geçip beni sevmene ihtiyacım var diye bağırasım vardı. Dengesiz bir kıza değer vermenin bedelini yaşıyordu, herkesin anlaşabileceği biri değildim, benimle arkadaşım bile olsa iki ay dayanabiliyordu. Annem uyumsuzsun diyip duruyordu.
"Teselli değil, seni bu şekilde tanıdı değil mi? Senin dengesizliklerini gördü, seni böyle kabul edebilirdi, değişmeni değil de olduğun gibi kabullenseydi böyle olmazdı."
"Değişmeyi ben istedim, ikimiz için ama en çokta kendim için istedim, başkasına zarar vermek istemiyordum artık. Bilerek yapmıyordum ama karşı taraf onunla oynadığımı düşünüyordu. İsteyerek yapmıyordum, kimsenin canını isteyerek yakmadım, hep kendimi korumak içindi."
Bir süre sessiz kaldık. Hava bugün bulutluydu. Dostumu inceledim, ona günden güne daha bir bağlanıyordum.
"Eğer seni seviyorsa gitmezdi, zamana bırak ve geri gelip gelmeyeceğini bekle. Hayat birilerini bekleyip, üzülmek için çok kısa, zamanla anlayacaksın. Gözyaşı dök ama hayatını da onun için karartma, geleceğin seni bekliyor," diyerek ayağa kalktı. Arkasını dönerek yürümeye başladı.
"Geleceğimi bilemezsiniz! Onsuz nasıl olduğumu görüyorsun! Ne kadar üzüldüğümü, pişman olduğumu anladın, şimdi hiçbir şey yokmuş gibi iki üç teselli verip gidemezsin! Hey! sana söylüyorum!"
Sinirle olduğum banka çöktüm. Hayır! Hayır! Teselliye değil, dinlemesine ihtiyacım vardı. Kendisini bir bok zannettip bana akıl vermesinden nefret ediyordum! Lanet olsun!