thirty one - end

99 8 13
                                    




∞∞

∞∞

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


-Dikkat! Dibine kadar Angst içerir!

Ellerini toprağın üzerinde gezdirdi Alysha, ıslak ve çamurlaşmaya başlamış toprağın üzerinde. Toprağın üzerinde gezdirdiği elini artık iyice şişmiş, ağırlaşmış ve ona taşıması gelen karnına çiçekli elbisesinin üzerinden yavaşça dokundu. Hafifçe gülümseyerek mezarın üzerinde bağdaş kurup başını sol omzuna doğru eğip alt dudağını sarkıttı. ''Bebeğim acıktı mı?'' diyerek kıkırdadı. Duyduğu ses ile başını hafifçe kaldırarak etrafa bakındı 'Çok uzaktan gelmiyor.' diye düşündü. Aniden gözlerine kapanan eller onu korkutarak kalp atışının hızlanmasını sağlamıştı. Daha sonra duyduğu deniz kokusu ile dudaklarının kenarı tekrar yukarıya doğru kıvrılarak ellerini gözlerinin üzerindeki ellerin üzerine koydu. Kısılmış olan sesi ile ''Gidiyor muyuz?'' diye mırıldandı, Alysha. Ocean ellerini yavaşça indirip yan taraftan almış olduğu çiçeği önüne koyarak sıkıca sarıldı ve ''Gideceğiz, ama istersen.'' diyerek elini Alysha'nın karnına indirdi.  Alysha başını sallayarak yavaşça ayaklandı ve ''Gidelim.'' dedi. Bunun üzerine Ocean Alysha'nın elini tutarak çekiştirirken, Alysha mezar taşına eğilerek ''Az kaldı, geleceğim.'' diye mırıldandı.

***

Doktorlar Alysha'ya doğum için kıyafetlerini giydirirken karşısında duran Ocean'a içten bir gülümseme bahşetti. Alysha, Ocean'ın olacakları bilmediğini sanıyordu ama fazlasıyla yanılıyordu. Gitme zamanı geldiğinde Ocean Alysha'nın yanına gelerek koca göbeğine minik bir öpücük kondurarak ''Lütfen geri gel...'' diye mırıldandı. Sesi boğukluk, acı ve hüzün içeriyordu, mutluluk yerine. Dudaklarını Alysha'nın alnına yönlendirerek derin bir öpücük bırakıp gözlerini sıktı ve kokusunu derince içine çekti, bir daha çekemeyecekmiş gibi. Doktorlar Ocean'a çekilmesini söyledikten hemen sonra sedyeyi hareket ettirerek doğum için Alysha'yı götürdüler. Bu süre içerisinde Ocean küçük sırt çantasını yan tarafta bulunan koltuğa bırakıp içinden bir kağıt, zarf ve kalem çıkarttı. Yatağın karşısında bulunan küçük masaya doğru ilerledi, sandalyeyi çekerek yavaşça oturdu ve yazmaya başladı. Kafası karışıktı, allak bullaktı. Biliyordu, biliyordu bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi normal olmayacağını. Gerçi eskiden normal olan ne vardı? Hayatı normal miydi? Alysha'nın hayatı normal miydi? Normal olan ne vardı bu yıllık hayatına kadar? Derin bir nefes alarak dudaklarını dilinin yardımı ile ıslatarak kalemi titreyen parmaklarının arasına yerleştirip yazmaya başladı. ''Ah, merhaba ben Ocean. Sana bunu yazmamın nedeni bir nebze olsun rahatlamak aslında, içimde olan şeylerden kurtulmak.Bunu sana bizzat kendi ellerimle verdiğim zaman yüzünü göreceğim, bu benim için ne kadar heyecanlı olacak biliyorsun değil mi? ...''

Neredeyse arka sayfaya kadar uzunca bir yazı yazmıştı, Ocean. Mektubu zarfın içine koyarak yapıştırmak için olan tatlı yeri diliyle yaladı. Bu onu gülümsetmişti, bu tadı severdi. Mektubu cebine sıkıştırarak oturduğu yere iyice sindi ve Alysha'yı beklemeye başladı.

Uzun bir bekleyişten sonra Alysha'yı ve arkalarından bebeği getirdiklerinde hafifçe yutkundu, Ocean. Gözleri Alysha'dan önce bebeği bulurken dudaklarının kenarı yukarıya doğru kıvrılmıştı bile. Bakışlarını Alysha'ya çevirdi, yüzü solgundu. Her zaman pembe kırmızı renginde olan dudakları şuan fazlasıyla solgun, gözlerinin altı mosmor ve şişti. Ocean iç çekerek yanında bulunan koltuğa oturup bebeklerine baktı. Gözleri kapalıydı ama kesinlikle Ocean'a benziyordu, hafif belli olan sarı saçları hariç. Bu Ocean'ın kıkırdamasını sağlamıştı, onu saatler sonra bırakacak olmak canını yakıyordu. Parmağının tekini yüzüne çıkararak hafifçe yanağını okşadı ve tombul diye geçirdi aklından.

***

Alysha kendine geldiği zaman saat sekizdi. Hava çoktan kararmıştı ama Alysha'ya göre bu şehir zaten hep karanlıktı. Başını yastığı yumuşak yastıktan kaldırarak etrafına bakındı. Yan tarafında camdan bir beşik vardı. Beşiğin içinde ise prensesi. Derin bir nefes alarak doğruldu yattığı yerden, yüzünü ekşitti canı acımıştı çünkü. Yavaşça beşiği kendine doğru çekti. Minik kızları alt dudağını emerek uyuyordu. Ellerinde beyaz bir eldiven, üzerinde pembe-beyaz renkli bir tulum ve başında ise beyaz ama pembe çiçekleri olan bir şapka vardı. Hiç bırakmak istemiyordu onu ama dayanacak gücü yoktu artık onun. Uyandırmamaya çalışarak minik kızını kollarının arasına alıp göğüsüne yatırdı. Çok güzel, çok güzel diye düşündü. O gerçekten onun muydu? Bu ona çok tuhaf geliyordu, anne olmak. Bu bebek belki onun için bir şanstı, yaşaması için. Ama maalesef ki Alysha bu zamana kadar hep şanslarını elinin tersiyle tepen bir insan olmuştu. Bebeği ile küçük bir vedalaşma yaptı, ona kendiden bir parça bırakmak için boynundan hiç çıkartmadığı kolyesini yanına beşiğine bıraktı. Tekrar derin bir nefes aldı, ayağa kalktı. Ocean'ın yanına ilerledi, alnına uzun bir öpücük bıraktı. Ocean biliyordu her şeyin farkındaydı ama Alysha'nın bilmediği şeyler vardı. Alysha odadan ayrıldı, çıplak ayaklarıyla hemşirelerin garip bakışlarını umursamadan asansöre doğru ilerledi. Asansör geldiğinde etrafındakilere içten bir gülümseme vererek asansöre binip en üst kata bastı, yani çatıya. Aklı bebeğindeydi ama yapmak zorunda olduğunu hissediyordu. Çatıya çıktı ve yıldızlarla parlayan gök yüzüne baktı. "Ben hiçbir zaman parlayamadım, neden Tanrı'm? Neden hiçbir zaman yıldız olamadım? Her insanın bir yıldızı vardır derler ve o insan ölünce düşecekmiş. Benim yıldızım var mı? Var olsa bile parladığını sanmıyorum, Tanrı'm. Keşke hayatımda bir kez olsun parlayabilseydim, hak ettiğimi düşünüyorum. Şimdi oraya geliyorum ben parlayamadım ama sana yalvarırım benim minik meleğimi parlat, Tanrı'm. O parlasın, lütfen." Derin bir nefes aldı, bir adım attı. Gözlerini kapattı, bir adım attı. Kollarını iki yana açtı, bir adım attı. İçinden geçirdi, tanrının kızını parlatmasını. Bir adım attı, sonsuz boşluk. Alysha kendini sonsuz boşluğa bıraktı.

***

Hastanedeki çığlıklar, polis sesleri ve kargaşa. Bunlar Ocean'ın uyanmasını sağlayan şeylerdi. Başını yan tarafa çevirdi, tahmin etti. Gitmişti, bitmişti ve ölmüştü. Bu sırada kulağına tanıdık bir ses ilişti. Matt'in sesiydi. Başını sallayarak mektubunu ve bebeği aldı, koridora çıktı. Matt'i omzundan tuttu ve kendine çevirdi. Yaşlı gözlerine bakıp sırıttı, böyle olmasını o istemişti. Bebeği ve mektubu kucağına bıraktı, ona iyi bakmasını söyledi. Ardından bebek ve Matthew'i orada öylece bırakarak aynı şekilde çatıya çıktı. Geceye bir baktı, karanlıktı. Düşündüğü tek şey vardı, umarım bir gece iki ölümü insanlar kaldırırdı. Aynı şeyi yaptı, gülerek bıraktı kendini sonsuz boşluğa. Şimdi ise ortada kalan tek şey bir bebek ve Matthew'dü.

*Son*

Ocean'ın mektubu ayrı bir bölüm olarak gelecek. Bunca zamana kadar yanımda olduğunuz için gerçekten çok teşekkür ederim, kötü bir yazarım. Yazarım demek biraz garibime gidiyor o yüzden wattpad kullanıcısı desem daha iyi. Gerçekten çok düzensiz biriyim ve bunu buraya bile yansıtmayı başardım. Bölümleri aşırı aşırı geç bir şekilde yükledim. Sonuç olarak şuan bitti, herkes rahatlayabilir. Bu hikaye için asla mutlu bir son düşünmemiştim bana kızıyor olabilirsiniz, haklısınız. Ama ben Mutlu hikayelerin insanı değilim. Sözün kısası bu zamana kadar yanımda olduğunuz için gerçekten size çok teşekkür ederim, sizi seviyorum.~ Ocean'ın mektubu yarın falan gelir korkmayın.

~05:38~

goodbye - espinosa.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin