"2.Bölüm:YETİMHANE

128 40 14
                                    

Multi: UMUT AKBEK
Multi: BÖ - Nenni

Görüşüm açılmaya başladığında, yine beyaz tavan yerine mavi tavanı görünce hastanede olduğumu idrak ettim.
Sonra herşey bir anda beynime hücum etmeye başladı.
Doktorun söyledikleri "evinizde yangın çıktı, kalbinin 5,5 santim altına cam girdi, annen..." aman allahım annem ve babam yoktu artık! Benim iki koruyucum. Artık yemek yemediğimde kızacak bir annem,eve geç geldiğimde azarlıyacak bir babam. Kalbimin parçaları elime verilmişti sanki. Bu acı... Tarifi mümkün müdür acaba? Bir daha seslerini duyamayacak olmak... Onlara sarılamama ihtimalim delirmem için geçerli sebepler. Yalnızlık eşittir ben artık.

Hayatın şimdi bana kattığı ve öğrettiği bir ders daha oldu. Hiç kimse gitmez deme çünkü hiç beklemediğin anda kaybolurlar bir anda. Benim en kıymetlilerim yoktu artık. Yaşamaya değer bir şeyler bulmalıydım. Evet, gülmek için bir sebep aramalıydım. Ama nasıl? O yangından bir tek benim kurtulmam bir ödül mü yoksa ceza mı?

***
Lanet olsun bana hiç bir şey olmamıştı.  Her zamanki gibi yine kitap okuyup yatmıştım. Ne olduysa ben yattıktan sonra olmuştu.
Düşündükçe artık çıldırtacak gibi olunca kapının çalınması ile çıkabildim düşselinden.
Gelen sarı saçlı doktor kadındı. "merhaba" dedi bana. Benim ise şu anda doktorun sevecen halini kaldıramayacak kadar ağır bir halim vardı.

Doktora "en erken ne zaman çıkabilirim" diye sordum. Ama sorduğum soruyla  beraber hayatın acı gerçekleri yüreğime balyozla diğerlerinden daha ağır ama beni öldürmeyipte yaralı bırakacak bir şekilde vuruşunu yaptı.
Çıksam bile nereye gidecektim benim artık bir evim ne de bir anne babam yoktuki.

Doktora sormayı akıl edebildim sonunda "doktor hanım ben nereye gideceğim" dedim. Bunu dememle  birlikte sanki aralarında anlaşmışlar gibi gözyaşlarım gözlerimden firar etmeye başladı.
Doktorun önünde kendimi ne kadar güçsüz göstermek istemesemde.
artık kendimi sıkmıyordum. Ağladıkça daha fazla ağlıyor doktor kadına daha sıkı sarılıyordum.
Bu yaptığım bana ne kadar acizce gelsede bi daha böyle sıcak bir kokuyu duyamayacağımı ben bile kendime itiraf etmek istemesemde.
Bulamayacaktım işte. O yüzden gururumu bir kenara bırakıp dahada sıkı sarıldım...

••••••••••••••••••••••••

Kapı çaldığında Umut uykusundan uyandı. İçeriye siyah, özel dikim olduğu belli olan bir takım giymiş olan adam ve yanında aksine rengarenk giymiş bir kadın vardı.
Umut kim olduklarını az çok tahmin edebiliyordu ama yinede onlara kendilerini tanıtmaları için şans tanıdı.
Adam boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.

"Merhaba umut ben babanın avukatı Aykut yanımdaki hanım efendi ise babanın sekreteri Ceyda.
Babanın ölümü hepimizi derinden sarstı, ama şirketin sağlığı için işimize devam etmek zorundayız. Sen 18 yaşına gelene kadar şirketin işlerini biz yürüteceğiz sonra sen kendin karar vereceksin."

"Biz çok uğraştık ama devlet senin bizde kalmana izin vermiyor yetimhaneye gitmen gerekiyor 18 yaşına kadar yetimhanede kalmak zorundasın.
Merak etme sana yetimhanede her türlü kolaylığı sağlattıracağım
Buna emin olabilirsin."

Avukatın dedikleri umrumda bile değildi cidden bana hala babamdan geriye kalan holdingden bahsetiyorlardı.
Ama benim ne onun anlattıklarını dinleyecek. Ne de holdingle uğraşacak halim vardı.
Avukata, sesimin çatallaşmamasını umduğum bir şekilde "peki ya eşyalarım hatıralarım" dedim. Ama yine olmamıştı kendimi ne kadar güçlü göstermeye çalışırsam sesim ona inat o kadar güçsüz çıkıyordu.
Avukat, sesini şefkatli göstermeye çalışarak (ama bunu beceremediği belli oluyordu) "eve gidip eşyalarını alacağız, yangın bütün evi sarmadı neyseki. Hatta anne ve babandan kalan bir kaç hatırayı bile kurtarmayı başarmışlar, istersen gidipte alalım he ne dersin."
Avukatın sesindeki enerji benim için çok fazlaydı. Sesimdeki ihtiyatı elden bırakmayarak büyük bir samimiyetle "tamam. Gidebiliriz."dedim.

•••••

Evin önüne geldiğimizde içim burkuldu. Avukata ev  yanmadımı diye sorduğum da. Cevabını bildiğin soruları sormaman dişlerinin sağlığı için çok iyi olur. Cinsinden bir bakış attı ve "hayır, çocuğum söyledim ya,
senin odana kadar çıkmamış yatak odasının yarısı yanmış." Dedi bıkkınlığını belli etmeye utanmayarak.

Evin ön bahçesine girdiğimde anılarım tekrar canlandı ve gözlerim sulandı. Gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımın akmasını engelledim.
Biraz daha ilerlediğimde kapının yerine naylon poşet olduğunu gördüm. Bir anım daha canlandı.
"Umut gel oğlum" annem bahçeden sesleniyordu. Oynadığım oyunu yarıda kesmişti. Bende sinirlenerek çıktığım da kapıyı sert bir şekilde kapatmıştım. Kapının camdan olan üst sağ bölümü ve sol alt bölümü kırılmıştı. Ne yazıkki kırılan camlardan biri koluma girmişti. Kolumdan süzülen kanları görmüştüm en son. Ve gerisi her hikayede olduğu gibi klişe bir şekilde gözlerimin kararması ile son bulmuştu.
Merdivenlerden yukarı çıkarken annemin özenle sürekli sildiği tablolar gözüme çarptı. Hepsi  yanmıştı.

Odama çıktığımda odamda sadece kapı tarafında biraz ateşten dolayı kararmış olan dolap çarptı gözüme başka hasarlı olan hiç bir şeyim yoktu.
Dolabıma gidip tüm kıyafetlerimi valizin içine doldurdum. Bi valizede kitaplarımı, kumbaramı, diş fırçamı vesaire onları koydum.
Avukat yine hiç sevmediğim ses tonuyla "umut oğlum hazırsan çıkalım" diye seslendi bu adamda beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Adamın arkasından geliyorum diye seslendim ve yatak odasına girdim. Adamın kurtulmuş dediği şey sadece annem, babam ve benim olduğumuz fotoğraftı. Fotoğrafıda valizimin üst gözüne koyup taşımaya başladım.

•••••

Yurdun önüne geldiğimizde içim burkuldu. Yurdun bütün boyaları dökülmüştü. Hatta bazı yerlerde tuğlalar bile gözüküyordu. Top oynayan çocukları gördüğümde içim acıdı ellerinde kuru ekmeklerle oturmuş sohbet ediyorlardı. Ama ben hayatım da hiç bu kadar içten gülen insanlar görmemiştim. İster istemez yüzüm de çarpık bir tebessüm oluştu.
Yurdun kapısından girdiğimizde içerisi sanki dışarıya inat özenle düzenlenmişti. Yerdeki kahverengi fayanslar özenle silinmişe benziyordu.
Hemen yan tarafta ziyaretçiler için olduğunu düşündüğüm bir koltuk takımı ve ortasın da bir sehpa vardı tam karşımızda büyük harflerle "MÜDÜR" yazan kapı duruyordu. Biraz daha ilerlediğimizde kafamı sağa sola çevirerek, yurdun iki tarafa doğru uzandığı kanısına ulaştım. Koridorlarda aynı özenle tertemizdi. Müdürün odasına girdiğimizde yurdun neden bu kadar temiz olduğunu anlamış oldum. İnanılmazdı. Benim annem den bile daha titizdi. Odanın içerisinde simetriye aykırı duran bir şey bulamazdınız. Kahverengi bir masa ve masanın hemen önünde kahverengi iki adet deri koltuk ve üstünde dergiler olan kahverengi bir sehpa vardı. Büyük bir dikkatle kötü bir ses çıkmamasını umarak deri koltuğa oturdum.

Oturduktan sonra tamda müdür olduğunu belli edercesine başladı hemen kurallardan sonrada kaydımı yaptı ve bana şu sözleri söyledi.
Yurdumuza hoşgeldin 18 yaşına kadar artık benim çocuğumsun dedi. Müdürün dediklerini hazmetmem biraz zaman aldı. Ama idrak ettiğimde sinirime engel olamadım. Kendimden çıktığına inanamayacağım kadar güçlü bir ses tonuyla sesimle sinirimi belli etmeyi umarak şu sözleri söyledim
"Ben sadece babamın oğluyum babamdan başka kimse bana oğlum diyemez!"

SORGUSUZ SUALSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin