O gün dokuz yaşına girdiğim gündü ve o gün bir balık cinayeti işlendi. Daha önce de söylemiştim: Bir katil bir kere cinayet işledi mi bir daha işler, bir daha işler. Bu üçüncü cinayetimdi. Sonuncusu olmasını dilerdim.
Annemin yaptığı hazırlıklar beni delicesine mutlu ederken kafamda tek bir soru işareti vardı: Kimleri doğum günüme çağırmalıyım?
Sekizi mi, üçü mü, yoksa tüm bilyelerimi bana kaybettiren yediyi mi bilemiyordum. Yediyi seçtim, hesaplaşmamız gereken bir mesele vardı.Akşam vakti gelip çattı. İntikam hazırlıklarım tamamen sona ermişti, mutluydum. Ve kapı çaldı, yedi gelmişti. Elinde şeffaf bir poşet vardı, içindeyse kırmızı bir balık. Şaşırmıştım, bana balık almıştı bir balığım olmasına rağmen. Onu içeri davet ettim. Kırmızı balığı alıp odama koydum ve yedinin kalbine bir anı sapladım. Yerler mora boyanırken çoktan ikinci cinayetimi de işlemiştim.
Sıra kırmızı balıktaydı, tam onu avuçlarıma almış sıkacaktım ki Gümüş'ü gördüm. Ters yüzüyordu.
"Balıklar ters ters yüzerse bu işte bir ölüm kokusu vardır." derdi mahalledeki kadın. Zeyna adında bir kedisi vardı*, ölü balıkları hep ona verirdik Zeyna yesin diye.O gece çok ağladım, denizim taştı.