O gün gelmişti Jungkook ile ayrılacağımız zaman, arabayla hava limanına gidiyorduk ilk defa yavaş araba sürmelerini istemiştim ondan hiç ayrılmak istemiyordum.
(Mira):"Jungkook gerçekten de gidiyor musun?" ellerimi avuçlarının içine aldı
(Jungkook):"Üzgünüm ama evet." kendimi ona bastırdım
(Mira):"Seni seviyorum, sakın ama sakın aramamazlık yapma."
(Jungkook):"Tamam." omzuna iyice yerleştim çünkü bu omuzları uzun süre arayacaktım, hava limanına geldiğimizde uçağa yarım saat daha vardı, biraz Jungkook'u inceledim anlamadan gözümden bir yaş gelmişti. Bilmiyordum istemiyordum benden ayrılmasını. Yarım saat hiç geçmesin istiyordum, her şey dursun sadece biz hareket edelim biz görelim istiyordum ama bu imkansızdı çocuk saçması hayaller. Jungkook dan saniyelik bile ayrılmamıştım zaten o da benden ayrılmıyordu. Birden o lanet anonsu duydum istemiyordum gitmesindi işte. Yavaşça ayaklandık. Jungkook'a sıkıca sarıldım sanki annesini sahiplenen bir çocuk gibi benim o yalnızca benim dermiş gibi sarıldım.
(Jungkook):"Seni seviyorum, sakın erkeklerle takılma, seni sürekli arayacağım açmamazlık sakın yapma." ağlamaya başladım
(Mira):"Gitme istemiyorum, lanet olsun."
(Jungkook):"Yapmak zorundayım bebeğim." t-shirtünü sıkıca tutuyordum ellerimden kayıp gitmesin diye, hep benimle kalsın istiyordum. Yanımızdan ayrılıp uçağına binmesini bekledik, o gözden kaybolunca bizde arabaya binip eve doğru yola çıktık. Shin ve Sunny benimle kalmak istemişlerdi ama onlara tek durmak istediğimi söyleyince ısrar etmemişlerdi. Beni evimin önüne bıraktılar bende sarsık sarsık merdivenleri çıkıp Jungkook'un evine girdim yatağa uzanıp kokusunun sindiği yastığı uzunca kokladım ve kokusunda yavaşça uykuya daldım.
.... .... .... .... .....
sabah salak telefonun iğrenç sesiyle uyandım. Tae beni neden bu saatte arıyordu?
(Mira):"Alo."
(Tae):"Mi..Mira sa..sana çok ö..önemli bir şey söylemeliyim." sesi ağlamaklı geliyordu
(Mira):"Ne? Ne oldu?"
(Tae):"Ha..haberleri aç..açmalısın." yataktan kalkıp televizyonu açtım ve haberlerin olduğu kanalı aramaya başladım kalbim daralıyordu, kötü bir şey olmuştu ama bunu kendime yediremiyordum. En sonunda kanalı bulduğumda olduğum yere çivilenmiştim sanki, çünkü şuan karşımdaki televizyon Jungkook'un uçağının düştüğünü söylüyordu vede altında kocaman HİÇ KURTULAN YOK yazıyordu. Dizlerim beni taşımamaya başladı kendimi boşlukta hissettim, kapı çalmaya başladı ama ben onu açacak kadar güçlü değildim. Bağırarak ağlamaya başladım, bu haber yalandı Jungkook beni bu kadar çabuk bırakamazdı, gidemezdi beni bırakıp nasıl kıyardı bize? Kapı ise benim inadıma sesini daha çok arttırıyordu. Yalpalanarak yerimden kalkıp ve duvara tutuna tutuna kapıyı açmaya gittim, Jin, Sunny, Shin ve Tae gelmişti. Hızlıca içeri girdiler ne diyeceğimi bilemiyordum sadece susamak ve sessizliği dinlemek istiyordum, kendimi koltuğa bıraktım
(Tae):"Mira."
(Mira):"Lütfen sus hiç bir şey duymak istemiyorum." kafasını öne eğip ağlamaya başladı.
Tam bir saattir hiç kimse konuşmuyordu, birden gülmeye başladım
(Mira):"Gitti, beni bırakıp gitti inana biliyor musunuz? Hani beni bırakmayacaktı? Hani iki yıl sonra dönecekti? HANİ!"
.... .... .... .... ....
Bugün Jungkook'un cenazesi vardı, ceseti bulunamamıştı çünkü aşırı parçalandığı söyleniyordu, duymak bile nefes alışımı kesiyordu. Hazırlandım ve arabaya bindim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playboy (Jeon Jungkook)
FanfictionGaliba ben karşı dairedeki çocuğa hiç düşünmeden aşık olmuşum. Kitap tasarımı Mavilc