Başkahraman kuyruğu olduğu süre boyunca, çeşitli işlerle uğraştırdı onu. Hiçbir gün öncekinin aynısı türde bir iş yapmıyordu. Birinde restoran zincirleri olan biriyken, diğer gün babasının dükkanını devralacak bir kuyumcu oluyordu.
Chanyeol'un fark ettiği üzere, Baekhyun kurbanlarına net bilgiyi baştan vermediği için lafı kolayca dolandırıyor, yalancı konumuna düşmüyordu.
Etkisi altına aldığı herife işini yaptırıyordu ve bunun üzerine yargılayan bakışlar attığında omuzlarını silkiyor, pis bir iş yapacaksan Semender, bırak bir enayi senin yerine yapsın, diyordu.
Chanyeol yaptıklarını yanlış bulsa da, hatta ondan içten içe korksa da, kendini nereye giderse gitsin Başkahraman'ın peşinde buluyordu.
Sabahları bir an bile boş durmuyor, geceleri ise onu Jongdae'nin evine bırakıp ortalıktan kayboluyordu. Bu sonraki haftanın Cuma gecesine kadar böyle devam etti.
Gecenin köründe odasının kapısını açtığı an Baekhyun ile karşılaştı. Elinde kocaman bir yastıkla ona bakıyordu, sonra bir şey demeden onu geçip yatağına doğru ilerledi.
Chanyeol boğazını temizledi, "Bir şey mi oldu?" dedi boğuk uyku sersemi sesiyle.
Elindeki koca yastıkla Komiserin yatağına tırmanıp ortasına doğru emekledi sonra dönüp oturdu ve sadece sokak ışıklarının vurduğu karanlık odada öylece ona bakmaya başladı.
Baekhyun'un siyah saçları dağınıktı, üzerinde beyaz bir tişört ve kısa bir eşofman altı vardı. Oturduğu yerde gözlerini sersem sersem kırpıştırdı ve sonra şaşkın gözlerle onu seyreden Chanyeol'a doğru kollarını açtı.
Chanyeol kaşlarını çattı ve bunu aklını kaybedecekmişçesine şeker buldu.
Baekhyun, "Cuma gecesi," dedi esnerken.
Chanyeol hala dikildiği yerde kapının kulpunu tutuyorken yerinde rahatsızca kıpırdandığında, "Yalnız uyuyamam," diye ona doğru açtığı avuçlarını açıp kapadı uykuyla. Aegyo yapmasa bile aegyolu gibi görünüyordu. Komiser burun direğinde bir sızlanma hissetti.
Bir şey demeden kapıyı kapattı ve yatağa çıkıp yan tarafına doğru emekledi. Baekhyun ona döndü, parmağıyla Komiserin tişörtünün eteğini tuttu, uykulu gözlerini kırpıştırdı, ağzını şapırdattı, Chanyeol sonunda teslim olup kolunu kaldırdığında, kollarını gövdesine geçirip göğsüne iyice yerleşene kadar yerinde döndü durdu.
En sonunda kafasını da Komiserin boyun boşluğuna gömdü ki en fenasıydı bu. Baekhyun'un sıcak nefesi ensesini gıdıklayıp tüm vücuduna aptal bir dalga yayarken, Chanyeol nedense hayatında hissetmediği kadar gergin hissediyordu.
Sessizliğin ortasında Baekhyun, "Bir keresinde G Dragon'ın arabalarını çarpmıştım," diye mırıldandı birden. Chanyeol ne tür bir tepki vermesi gerektiğini bilemedi.
"Gevşemen için söylüyorum," diye devam etti o anda.
"Manyak heyecanlı duruyorsun, beni de heyecanlandırıyorsun uyuyamıyorum böyle."
Chanyeol yutkundu, yerinde daha rahat bir pozisyon alabilmek için kıpırdandı, "Cidden G-Dragon'un arabalarını mı çaldın?" dedi odağını dağıtmak adına. Sesi kıpırdandığı için daha bir boğuk çıkmıştı.
"Evet, çok karizmatik bir koleksiyondu. Gerçi üç sene kullanamadım, sonra Jongdae'ye verdim bir şekilde elden çıkardı," diye mırıldandı gömdüğü boyna doğru iyice sürtünerek. Chanyeol kendini sıkmaktan gözünün seğirdiğini düşünüyordu.
"Jongdae-ssi senden nefret ediyor gibi görünüyor. Nasıl güveniyorsun ona?" dedi düşünmeden. Aklına ilk gelen şey buydu.
"Ya ispiklerse?" Baekhyun kafasını gömdüğü yerden kaldırdı ama kollarını sardığı gövdeden çekmedi.
"Güven problemlerin var biliyorsun değil mi?" dedi yüzündeki uyku sersemliğiyle yumuş yumuş olmuş ama yine eğlenceli ifadeyle.