"Dedim ya," dedi oturduğu rahatsız sandalyeden.
"O kumarhane soyulduğu sırada sevişiyordum ben."
"Sabahın köründe gelip teslim olmak istediğini, vurgunu senin yaptığını söyledin ama nasıl yaptığını anlatmıyorsun?" dedi Komiser Park Hyungsik. Düzgün saç kesimli, düzgün giyimli, ciddi sıkıcı bir herifti.
"Ben prensipleri olan bir hırsızım," dedi Başkahraman sırıtarak.
"Beni yakalayamamak sizin beceriksizliğiniz."
"Bak çocuk, benim yalan üzerine sertifikalarım var, dahası otuz beş yıllık deneyimim var, herkesi kandırabilirsin ama bana sökmez," dedi adam gözünün içinde bakarken.
"Yalan eksperisin yani." Adam cevap vermeyip masaya fırlattığı dosyayı eline aldı.
"Mekanın kurucusu Las Vegas'lı bir herif ama şu anki ortağı Changsub diye bir adam. Geçmişini bir şeyler çıkar umuduyla irdelerken garip bir şeyle karşılaştım. Bu adam zamanında yeni bir eğlence merkezi şubesi için, eski bir yetimhaneyi yıktırmak istemiş ancak gerekli izin verilmemiş. Daha sonra aynı yetimhanede yangın çıkınca bina kullanılmayacak hale geldiği için satın alabilmiş," Adamın gözlerinden bir yırtıcıya ait olabilecek kadar özgüven dolu bir parlaklık geçti.
"Yetimhane kayıtlarında göz gezdirirken bir sima gördüm," dedi. Başkahraman'ın dudakları kıvrıldı.
"Yani?" dedi ona, yerinde ilgiyle kıpırdayarak. "İntikam için kumarhanelerini kaldırdığımı düşünüyorsun?"
"Kumarhanesinin kaldırıldığı aynı gün içinde, işlediği tüm pislikler anonim biri tarafından emniyete gönderildi."
"Bunu tek kişi yapmış olamazsın. O yüzden dökül."
Başkahraman ona karşı alayla sıkıntılı bir nefes verip ekledi. "Tüm suçu bana yükleyip dosyayı kapatabilirsin, neden çabalıyorsun?"
"Beni alt edememek canını sıkıyor değil mi?" dedi kafasını anlayışla sallayarak. O anda çenesine kemiklerini oynatacak bir yumruk yedi.
Acıyla inleyip refleksle çenesini tuttu, sonra Komisere bakarken histerikçe gülmeye başladı. Komiser karşısında ona sert sert bakarken bileğini ovuyordu.
"Durumumuz çok komik değil mi?" dedi Başkahraman kahkahaları arasında.
Adam ona, "Dayak istiyorsun sen," dediyse de susmadı.
"Homofobik şerefsizin tekisin ama oğlun en hasından ibne ve yıllardır enselemeye çalıştığın adamı sikiyor," diye devam etti.
"Ne sikim konuşuyorsun lan sen?" Yakalarından tutup çekti onu.
"Şaşırttı mı bu seni?" dedi Başkahraman, gülüşü bir delininkinden farksızdı.
"Sana dedim," dedi Komiserin kırışmış gözlerinin içine içine bakarken. "BEN o soygun gecesi sevişiyordum."
"SENİN oğlunla sevişiyordum." Adam tuttuğu yakaları daha da sıkıp kafasını hırsızın kafasına geçirdi.
Başkahraman ağrıyla inlerken, "İnanmıyor musun?" diye bağırdı ona. Beyinden almıştı ağrıyı, gözleri yaşarmıştı, kulakları deli gibi uğulduyordu.
"Ensesi çok hassas ve sakso çekerken saçlarının kavranmasından hoşlanıyor, kıvama getiriyor bu onu."
"Orospu çocuğu. Kes sesini."
"Ne o? Konuşmamı istemiyor musun Hyungsik-sshi?"
"İnan veya inanma onunla tanışmayı ben planlamadım. O gece düğününden hemen önceki geceydi ve bana ilk olarak ne dedi biliyor musun?"