Cezaevi ( Bölüm 4)

18 1 0
                                    


Nişan atmak bir genç kızın gönlünde onulmaz yaralar açıyordu. Söylenen her söz, yapılan her yorum yaralıyordu Behiye'yi. Bu arada sinirleri de iyice yıpranmıştı. Annesi ile sürekli kavga ediyor, dönem dönem Gülten Hanım Behiye'ye vuruyordu ağır sözler söylüyorlardı babasıyla bir olup. Günler stres ve kavga ile geçiyordu. İşte bu kavga dolu günlerin birinde annesini vurmuştu bir laf kavgasının sonunda. Tüfeğin dolu olduğunu bile bilmiyordu. Bir öfke anında tetiğe basmıştı, asıl niyeti kendini vurmaktı ama annesini vurmuştu. Kanlar içinde yere yığılmıştı annesi, o gün bugündür o görüntü gözünün önünden gitmiyordu. İşte böyle olmuştu her şey. Bu ölüm onu anne katili yapmıştı. Şu an annesini belki de en çok o özlüyordu. Lakin felek yapacağını yapmış, kader ağlarını örmüştü. Hayatının akışı, bir günde, bir anda değişmişti Behiye'nin. Şimdi bu nezarethanede başına gelecekleri bekliyordu çaresiz.

Sonra nöbetçi mahkeme kararını verdi. Kadınlar koğuşunun henüz cezası verilmemiş kısmında bekledi Behiye. Günler günleri kovaladı Tutanaklar, tanıklar, babası, dinlenecek herkesi dinledi hakim, Behiye'yi de dinledi. Babası affetmiyorum onu diyordu. Savcıya verilecek en ağır cezayı verin diyordu. Annesini öldüren hapislerde çürüsün, bir de kaçmaya çalıştı. Minübüsten indirdim ben onu kaçarken diyordu. Sonra ceza kesildi yirmi yıl verdiler Behiye'ye. Bütün bunlar yaşanırken ablası Feriha onu ziyarete geliyordu. Feriha'nın kocası çok da razı değildi Behiye'nin yanına geldiğine. Ama Feriha her seferinde görüşe gelmeye çalışıyordu.

Feriha geldiğinde, köyde olan bitenden haber veriyordu. Annesinin cenazesini anneannesinin yanına gömmüşlerdi. Babası o ne yapıyordu, hala çok öfkeliydi, velakin Feriha ondan bahsetmezdi. İneklerin bakımı en büyük sorundu. Babası tek başına çekip çeviremiyordu evin, ahırın işlerini. Kendince yapıyordu bir şeyler ama kadın eli lazımdı. Kızları Feriha ve Meryem sıraya bindirmişlerdi babasının ve ineklerin bakımını. Hafta sonları şehirden Feriha gelip yardım ediyordu, hafta içi köydeki Meryem üstleniyordu ineklerin bakımını. Zaman geçiyordu.

Behiye mi, hapishane günlerinde önceleri çok acı çekti. Basık tavanları, havasız ortamı, kafası bin bir sıkıntı ve entrika dolu insanlarıyla tam bir imtihan ortamıydı. İnsan insanın kurdudur denir ya oralarda insan insanın canavarıdır, en çok da acemiler için. Ortama alışıp birazcık normale dönünceye kadar her şey, başlı başına sıkıntı içinde geçti günler ve geceler. Yatacak yerden, yiyecek yemeklere kadar bir yığın çare bekleyen durum vardı

Behiye hapishane gecelerinde, yastığa başını koyabildiğinde içten içe annesinin yasını tuttu kimselere demeden. Kendini doğuran, besleyen annesini öldürmüştü. Başka biri yakınınızı öldürse ona kin beslersiniz, ceza çekmesini, hapislerde çürümesini istesiniz. Ama buna sebep olan bizzat kendinizseniz, nerelere koyardınız kendinizi ve vicdanınızı. Bunları düşünmek Behiye'nin vicdanını çok acıtıyordu.

Behiye bir meslek, bir el sanatı öğrenirim diye başka bir ile naklini istedi. Başka bir ilde de hapishane ortamında da değişikliğe alışması zaman aldı. Etrafta başka kadınlar, bazılarının küçük çocukları vardı. Ama herkes kendi alemindeydi. Kimse kimsenin umurunda değildi. Kendi aralarında gruplar oluşturmuşlardı. Behiye hiç birine kendini yakın hissetmiyor, kimsede onu yanına çekmek için gayret etmiyordu. Nakledildiği ile Feriha'da gelemiyordu artık. Sadece haftada bir on dakika telefonla konuşuyorlardı.

Günler birbirini kovalıyordu. Dışarıdaki hayat gibi içerdeki hayatta sürüyordu. Uykuya dalmak yine sorundu, annesinin aklına gelmediği, sesinin ve son görüntüsünün gözünün önüne gelmediği bir gün yoktu Behiye'nin. Uyku bölünmeleri ve annesinin hayali onunlaydı. Bu sıkıntılarını günlerini doldurarak azaltmaya çalışıyordu. Meşguliyet ya da oyalanma ne denilirse denilsin ve ya insanın kendini kandırması denilsin ama insanın akıl sağlını koruması için bir yol bir yöntem bir çıkış noktası bulmalı ve aramalıdır.

Behiye dikiş kursuna yazıldı. Orada dikişi öğrenmeye, kurstaki öğretmenin yardımıyla taşıma çantası, battaniye kılıfı dikmeye başladı. Sipariş üzerine bazen taşıma çantası, bazen battaniye kılıfları dikiyordu. Bu vesile ile az da olsa para kazanıyordu. Dikiş kursunda başka koğuştan gelen Birgül ile tanıştı. Birgül kendine sürekli dayak atan kocasının ölümüne neden olmuştu. Aslında istemezdi kocasını öldürmeyi. Daha evleneli bir yol olmuş yemediği dayak kalmamıştı. Gerçi hiçbir sebep öldürmeyi haklı çıkarmazdı. Ama her gün dayak, her gün hakaret olayları istenmedik bir noktaya taşımıştı. Birgül hapse gireli iki yıl olmuş, hapishanenin kıdemlisi olmuştu. Her şeye rağmen Birgül hayat dolu bir kadındı. Bu hapishane günlerinde bile gün içinde yaşanan olaylar karşısında konuşmaları, şakaları Behiye'ye bulunduğu ortamı unutturuyordu. Her gün kurs saatini sabırsızlıkla bekliyordu. Birgül dikiş dikerken arada bir başlarını kaldırıp Behiye ile göz göze gelerek gülümsüyorlar, gürültü etmeden küçük sohbetler ediyorlardı. Hava alma saatlerinde, yemek saatlerinde sürekli sohbet ediyor, kendilerini anlatıyorlardı birbirlerine. Birgül lise mezunu bir kadındı. Roman okumayı çok seviyor, okuduğu romanlardaki aşkları, olayları Behiye'ye sanki romanın içinde yaşıyormuş gibi anlatıyor, sanki yaşanmayacak yıllarını, tanışamayacakları delikanlıları hayallerinde yaşatıyorlardı. Günler günleri kovaladı Behiye açık ortaokula yazıldı, Birgül açık öğretim fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümüne yazıldı. Behiye' hayatında açık ortaokul, dikiş kursu, biraz para kazanma ve bir de Birgül'ün dostluğu vardı ve bütün bunlar hapishane hayatının daha kolay geçmesine neden oluyordu. Behiye günler geçtikçe eskisi kadar sinirli değildi, her şeye kızmıyordu. Annesinin hayali peşini bırakmasa da olayları sakin değerlendirmeye, bir çıkar yol bulmaya çalışıyordu.

          Behiye, rüyalarında  karanlık gölgeler, bilmediği, görmediği binalar görüyordu genellikle. Köyünü, eski günlerini hatırlatacak rüyalar görüyordu sisler arasında. Bir ara yemyeşil bir çiçek tarlasının ortasında gördü kendini. Neşeli bir rüzgar esiyordu. Kafasını kaldırıyor, yukarıda mavi bir gökyüzü. Sonra yamaçta koyunlar otluyordu.  Annesi vardı  bir ata binmiş, üzerinde çiçekli  bir entari, Behiye'ye bakıyordu. Behiye anne diye bağırıyor, sesini duyuramıyordu. Behiye öyle koşuyordu ki annesinin peşinden adeta uçuyordu. Ama annesine yetişemiyordu. Annesi atıyla göklere yükseliyor, sonra da gözden kayboluyordu. Behiye uyandığında gördüğü rüyanın etkisinde kaldı uzun süre,  mütemadiyen annesini düşündü,  kendini affetme ihtimali var mıydı?Bir daha belkide yüzünü hiç göremeyeceği babası geldi gözlerinin önüne.Hapishane koridorundan kahvaltı anonsu duyuldu.

Annemi En Çok Ben ÖzlüyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin