YOONGI
İçimde tuttuğum şeyleri biriyle paylaşmanın beraberinde getirdiği rahatlamanın ardından birkaç gün geçmişti ki buraya geleli tam on gün olduğunu fark ettim. Şaka gibi geliyordu kulağa, fakat bir taraftan da acısı ilk günkü gibi keskindi.Oradakiler ne yapıyordu düşüncesi beynimin içerisinde yeni yeni düşüncelere gebe kaldıkça bu eylemin bana ne kadar fazla zarar verdiğini fark ettim. Ne yapabilirlerdi ki? Bir süre sonra muhtemelen bana ulaşamayan insanlar, ailem ve arkadaşlarım çoktan umudu kesip benim adıma olan ancak yer almadığım cenaze törenimi düzenlemişti kim bilir.
Henüz buradan çıkacak bir yol bulamamıştım, fakat buraya düştüğüm ilk günde içimi kaplayan o kaçma hissiyatı da yoktu eskisi gibi. Kaçma üzerine düşünmemem beni bile ürkütmeye başlasa da artık umursamıyordum. Kabulleniyor muydum yoksa yorulmuş muydum emin değildim ancak korkularımdaki gibi burası beni öldürmüyordu. Aksine sanki uzun zamandır ihtiyacım olan bu kafa dinginliğiymiş gibi hissediyor bu yüzden düşünmekten kaçıp aldığım her nefesin hakkını vermeye çalışıyordum.
Doğa da öyle garip bir yerdi ki, hem sürekli canıma kast ediyor hem de yaşamam için gerekli en temel şeyi bana kendi sunuyordu. Ona hem minnettar hem de fazlasıyla kızgındım. Asla yemek konusunda itiraz kabul etmeyen ben, bugüne bugün kuzgun, tavşan, kaplumbağa ve ismini bile bilmediğim küçük hayvanları ve tuhaf otları yiyor ve bunu artık normal karşılıyordum. Eskisi kadar fazla uyuyamıyor aksine güneş doğduğu anda gözlerimi kuş seslerine açmak zorunda kalıyordum. Fakat her sabah Alex ile birlikte yakınlardaki ağaçsız tepeye gidip nehrin üzerine vuran sabahın ilk güneş ışıklarını izlemek uyumaktan daha iyi gelmişti. Değişiyor muydum? Belki de.
"Sana dediğim sepeti aldın mı?" Alex elindeki nereden bulduğunu anlayamadığım malzemelerden milyonuncusu olan çakıyı bilerken beni kontrol etmeyi unutmuyordu.Bu tavrıyla sanki o çakıyla beni deşecekti de kendini zor zapt ediyor gibiydi.
Yerden yaklaşık on metre yükseklikte olan ağaç evin altındaki bir sürü araç gereçle donatılmış olan garaj tarzı küçük yerden aldığım hasır sepeti gösterirken, "Aldım." diye kabaca belirttim. "Başka ne lazım?"
Çakıyı bugün giydiği koyu yeşil renkteki her tarafından bir şeyler çıkan orman kıyafetinin bel kısmındaki yere yerleştirdikten sonra neyden yapıldığını anlayamadığım oldukça sade model aynı renkteki ayakkabılarını yalın ayağına geçirdi. Şehir merkezine gitmediği halde bu tarz şeyleri nereden bulduğunu anlayamıyordum. Fakat sorarak beni alakadar etmeyen şeylere burnumu sokmayacaktım da.
"Aklıma başka bir şey gelmiyor. Hiç mantar toplamış mıydın?"
Oldukça küçük yaşta müziğe ve ardından stajyerliğe başlamış biriydim ben. Dahası ormanlardan hep uzak durmuştum, günün birinde ortasına düşeceğimi bilmeden.
"Hayır, toplamadım." dedim ilgisiz bir şekilde. Alex, o geceden beri bana daha yakın davranıyor garip bir şekilde sürekli aktif olmamı istiyordu. Üç gün içerisinde sürekli yürüyüş yapıp av yakalasak da bazen mantar toplayıp balık tutmak gibi günlük hayatta elimi sürmediğim şeylere beni sanki kasten götürüyordu. Sanki, bir şeyleri unutmamı istiyormuş gibi.
"Sorun değil," diyerek gülümsedi, bugün tepesinden uca kadar ördüğü saç örgüsüyle ince ve uzun yüzü açılmış koyu mavi gözleri garip bir güzellikte üzerindeki yeşilin tonuna bürünmüştü. "İlk deneyimler her zaman akılda daha kalıcı olmuştur. Hadi gidelim."
Biraz yürüyüp ormanın daha önce gelip gelmediğimi anlayamadığım-çünkü her yer yeşildi ve aynı görünüyordu- bir yere ulaştığımızda Alex çam ağaçlarının birine giderek gövdesine küçük bir şekilde kazınmış çarpı işaretinin üzerinde elini gezdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wild child | myg
Fiksi PenggemarEski BTS üyesi Min Yoon Gi, Kanada'nın ıssız bir tayga ormanında kaybolursa ne olur? Ya anormalliklerle dolu bir hayatın tek amacı haline gelir ve yapmaması gereken bir şeyi yaparsa? 🍀 ©jisakura | Mayıs 2017