Eve gelince ceketimi portmantoya bırakıp odama yöneldim. Kendime giyecek bir şeyler ayarlayıp duşa girdim.
Duştan çıkınca bir şeyler atıştırıp kanepeye uzandım. Sehpanın üzerindeki mektuplara bakıyordum. Hala okuyamadığım mektuplara. Belki de okumanın zamanı gelmiştir diye düşünerek ilk mektubu elime aldım.
"Selam, Uzay. " diye başlıyordu, sessizce "selam" dedim bende.
"Senin de bana selam verdiğini duyar gibiyim. İlk mektup seni alması ve arkadaşlığımızın ilk günlerine götürmesi için görevlendirildi. "Yeni arkadaş" olduğumuz günlere. Hadi gel o günlerde buluşalım. "
Simelya;
Yine hastalığım yüzünden her zaman gittiğim psikiyatriste gitmiştim,yine her zaman oradan çıkınca yürüdüğüm sokakta yürüyordum, yine her zaman gittiğim kafeye doğru gidiyordum ve kafeye yaklaşınca onu gördüm. Onu. Uzay'ı. Tesadüflerimin prensi. Ama bu sefer her zamanki halinden farklıydı. Her zaman gülen yüzü bu sefer gülmüyordu, parlayan güzel gözleri dolu doluydu. Ve ben ona bakarken karşıdan karşıya geçtiğimi unutmuş, yolun ortasında gözlerimi ona kenetlemiş haldeydim. Tam 1 dakika 30 saniye içinde kaldırıma savrulup üstümdeki ağırlığın etkisiyle ağzımdan bir inleme çıkana kadar kendime gelememiştim.
Ne olduğunu düşündüm. Hah evet. Muhteşem dikkatsizliğim yüzünden az önce ölüyordum. Ama Uzay beni çekip almıştı yolun ortasından ve kaldırıma savrulmuştuk. Üzerimdeki ağırlığın ne olduğuna bakarken Uzay'ın üzerimde olduğunu gördüm.Bir hamlede ayağa kalktı ve sırtımdan destek verip kolumdan tutarak beni de kaldırdı ayağa.
"Ben... Ee... Teşekkür ederim. Sanırım az önce hayatımı kurtardın. " diye geveledim.
"Bir şey değil ama yolun ortasında ne işin vardı acaba? Deli falan olabilir misin? "
"Aa evet,olabilirim. " dediğimde ikimizde gülmeye başladık. "Bir kahve içmek ister misin? Yani şey... Pek iyi görünmüyorsun." "Evet olur."Girdiğimiz kafe sürekli karşılaştığımız, birbirimize dönüp gülümsediğimiz hoş ve sakin bir yerdi. Sakin olması işime geliyordu çünkü gürültü pek hayat felsefeme uymuyordu.
Bir sürekonuşmadan öylece masayla bakıştık. Ve sessizliği bozan o oldu.
"Neden yolun ortasında duruyordun?"
"Neden üzgündün?"
"Önce ben sordum."
"Sana bakıyordum."
"Bana mı bakıyordun?" şaşırmış görünüyordu.
"Evet. Yani ben... Şey..." Aferin bana,çok güzel batırdım durumu diye düşünsemde kurtarmak için devam ettim. "Sadece üzgün görünüyordun ve dikkatim dağıldı çünkü seninle her karşılaşmamızda yüzün gülüyordu.İlk defa seni böyle gördüm. Üzgün."
"Terkedildim."
"Terk mi edildin?"
"Evet."
Şaşırmıştım. Gerçekten. Kim böyle bir çocuğu terk eder diye düşündüm ve terk eden kişinin aptal olduğu kanısına vardım.
"Senin için üzüldüm."
"Üzülme. Ben artık üzülmüyorum."
"Daha yarım saat önce üzgün olan sen değil miydin?"
"Beni üzgün gördüğü için neredeyse arabanın altında kalacak olan sen değil miydin?"
Bir süre daha bu konuşma devam etti ve ben gözlerimi onun üzerinden hiç ayırmadım. Gözlerine baktım, kirpiklerine, dudaklarına. Onu ilk kez bu kadar çok inceledim. Olgun bir yüzü vardı. Yakışıklıydı. Gülüşü güzeldi. Çok güzeldi.
Her şeyi anlattık birbirmize. Ben 19, o 25 yıl boyunca ne yaşayıp, hissettiysek hepsini anlattık. Ama ben tek bir şeyi ona söylemedim. Bir yıl boyunca hep aynı yerde karşılaştığım, hep aynı gülümseme ve merhabayla selamlaştığım kişiye aşık olduğumu söylemedim. Ona aşık olduğumu ona söylemedim.
Sanırım en çok hastalığıma takıldı. Neden tedavi olmadığıma. Ama onu da geçiştirdim. Herkese söylediğim yalanı söyledim ona da, ilaçların beni harap etmesini istemediğimi söyledim. İlaçlar yüzünden fiziksel olarak çirkinleşip onun yüzüne bakamayacağımı söylemedim. Söyleyemedim.
Kafeden çıktığımızda benimle evime kadar yürüdü. Sonra yine görüştük,yine,yine.
Zaman ilerledikçe her sabah durağa beraber yürüdük. Psikiyatriste benimle gelip hep kapıda beni bekledi. Sürekli karşılaştığımız o kitapçıya beraber gitmeye başladık. Kafede tek başımıza içtiğimiz büyük boy sütlü kahvelerimizi artık karşılıklı oturup içiyorduk.
Sürekli birbirimizin evine gidip kitaplar hakkında sohbet ediyorduk. Tabu oynuyorduk ve ben hep yeniliyordum. Ama ona yenilmeyi bile seviyordum. Tek bir sorun vardı, ben onun için bu dünyadaki en iyi dosttum, o benim için ise aşık olduğum adam.
====
Mektubu bitirdiğimde hiçbir şey hissetmiyordum. Gözyaşlarım benden izin almadan yanaklarımı sırılsıklam etmişti. Bana aşık olduğunu bilmiyordum. Bilseydim söylerdim... Onu arkadaş olarak görmediğimi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simelya'nın Mektupları
Fanfiction"Aklımda bir sürü soru vardı. Önümde de bu soruların cevabı olduğunu düşündüğüm on mektup."