Bazen sadece düşünmek istersiniz. Düşünmek ve anlamak. Ama bazı zamanlarda ne kadar düşünürseniz düşünün anlayamazsınız, hatta anlamanız gereken şeyin ne olduğunu bile fark edemezsiniz. İşte böyle zamanlarda tutunacak bir şeyler ararsınız. Bu bazen son derece masum oyuncak ayınız da olabilir, sizi yöneten içki de.
Simelya'nın bana yazdığı mektupları okumayalı bir ay olmuştu. Dört hafta. Ege'nin kazasının sebebini öğrendiğim ilk anda mektupları çöpe atmıştım ama sonrasında cesaretimi kaybedip onları geri almıştım. Çünkü ne olursa olsun, Simelya'nın başına ne geldiğini ve nelere sebep olduğunu bilmek istiyordum. Bunlar felaket olsa bile. Ama zamana ihtiyacım vardı, biraz daha zamana. Sonrasında okuyacaktım ama şimdi olmazdı, sırası değildi. Bu bir ay içerisinde kendimi toparlamak için günlük hayatıma devam etmeye çalışıyordum, biraz ailemle biraz da arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyordum ama zordu, çok zor. Çünkü herkes bana onu hatırlatıyordu. Kimin yüzüne baksam Simelya'yı görüyordum ve buna dayanamaz hale gelmiştim, yine de kendimi zorluyordum, toparlanmak için. Simelya'nın bana bıraktığı mektuplara odaklanmak ve her şeyi farkına varmak için toparlanmak zorundaydım ve ne kadar zorr olursa olsun kendimi toparlayacaktım.
Arkadaşlarımla yürürken hiçbirine takmıyordum, bana sorulan sorulara kısa cevaplar verip geçiyor ne söylediklerine dikkat etmiyordum, nereye gittiğimizi de bilmiyordum, kafeye varana kadar... Burası Simelya'yla sürekli karşılaştığımız, sonrasında sürekli beraber geldiğimiz, acılarımızı paylaşıp sıcak çikolata içtiğimiz yerdi. Burası bizim kafemizdi. Kapıdan içeri adımımı atar atmaz "buraya hiç gelmemeliydim" diye geçirdim içimden ama olmazdı, şimdi çıkıp gidersem belki bir daha buraya gelip bu mükemmel kafeyle yüzleşecek cesareti toplayamazdım, gerçi şimdi de toplayabilmiş değildim ya. Oturduğumuzda etrafıma bakındım, her şey aynıydı. Simelya'yla oturduğumuz masa hala aynı yerde duruyordu, Simelya'nın sürekli bakıp bakıp güldüğü yavru köpek tablasuda aynı yerdeydi ama Simelya burda değildi.
Kaan'ın "ne içersin?" sorusuyla beraber beni dürtmesiyle kendime geldim. Ne dediğimi farkında olmadan sıcak çikolata dedim. Benim kontrolüm dışında verilen bir cevaptı ama pişman değildim. Kendimi toparlamak istiyorsam Simelya'yla beraber içtiğimiz sıcak çikolatayla bile yüzleşmek zorundaydım.
Kafede kaç saat kaldığımızı bilmiyorum. Sözde arkadaşlarımla arabaya yürüdükten sonra arabaya binmeyip eve kadar yürümeye karar verdim, onlara görüşürüz dedikten sonra yanlarından ayrıldım ve tekrar yürümeye başladım. Yürümeyi seviyordum, benim için hem spor hemde içimi ferahlatma yöntemiydi, koşmak da öyle ama altımdaki pantolon koşu için pek müsait değildi. Yürüken kulaklıklarımı taktım, kaç tane şarkı çaldı geçti bilimyorum ama kendimi durakta buldum, Simelya'yla hep bulunduğumuz durakta. Bu biraz ağır gelmişti. Hem kafe hem de durak bir günde çok fazlaydı ama yine de oradan ayrılmadım ve durağın oturma yerine geçtim. Yarım saat sonra kalktım ve yeniden yürümeye başladım, hava kararmak üzereydi ve çok yorulmuştum.
En sonunda eve vardığımda kendimi duşa attım ve ılık suyun altında öylece durdum. Çıktıktan sonra pizza siparişi verdim ve sehpada duran kitapları karıştırmaya başladım, hepsi sıkıcı geliyordu ama yine de birini seçip pizza gelene kadar okumaya karar verdim. Yaklaşık yirmi dakika sonra pizzam geldi ve televizyondan birşeyler izlemeye başladım. Yemeğimi bitirdikten sonra biraz durdum ve yatmak için hazırlanmaya başladım, dişlerimi fırçaladıktan sonra yatağa geçtim. Bugün benim için yorucu olmuştu, fazla yürümüştüm ve stresliydim, dizlerim ağrıyordu ama yürümek iyi gelmişti. Belki de sabah mektuplara devam etmeliyim diye düşünüyordum, sanırım sonrasında daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simelya'nın Mektupları
Fanfic"Aklımda bir sürü soru vardı. Önümde de bu soruların cevabı olduğunu düşündüğüm on mektup."