Kulaklarım çınlıyordu sanki, bacaklarım titriyordu. Ayakta duracak gücüm kalmamış gibi hissediyordum.
Seung Gi'nin anlamış olma ihtimalinden dolayı mı böyle olmuştum, yoksa ölümün soğuk nefesinin gittikçe Jimin'e yaklaşmasından mı? Emin değildim, ölümün soğuk nefesi her bir adımımızda bizi takip etmişti zaten. Bu korkum Jimin'le geçireceğim vaktin bir anda kısalmasından kaynaklanıyor olabilirdi.
Biz daha birbirimize doyamamıştık.
Ama aptallık edemezdim, Seung Gi şuan büyük şüphelerin içinde olmalıydı. Ya beni deniyordu, ya da şüphe falan değil bizzat öğrenmişti. Emin değildim, pot kıramazdım. Bu yüzden yüzümde yer edinen korku dolu ifadeyi sildim. Bu hayat bana ne yaşarsam yaşayayım duygularımı güzelce saklamayı öğretmişti. Aslında bu Seung Gi'nin eseriydi. Ben de ona karşı kullanıyordum.
Bedenimi yavaşça ona çevirdim, ilgisiz gibi davranmalıydım. "Neden fikrin değişti?"
"Ben kimseye ayrıcalık göstermem." Ses tonu keskindi ve bu ses tonuna eşlik eden arkadaki adamdan gelen acı dolu inlemelerdi.
"Ama senin iki dudağının arasından çıkan cümle bir daha değişmez." Demiştim, sonra omuz silktim. "Yine de sen bilirsin."
"Herkese bir ay verdiğimi bilirsin, hatayı senin teklifini kabul ederek yaptım. Haklısın benim cümlelerim değişmez ve ben de hatamı telafi ediyorum."
Cevap alanımı kısıtlamıştı, şimdi oturup Jimin'in suçsuz olduğu konusunda nutuk çekmeye başlarsam bizim açımızdan kötü olurdu.
Kabullenmekten başka bir çarem yoktu. Kalan beş gününde elimden uçup gitmesini istemiyordum. "Dediğim gibi sen bilirsin."
Başını belli belirsiz onaylarcasına salladığında arkamı dònüp hızlî adımlarla yürümeye başladım. Deponun tozlu alanından kurtulduğumda havanın kararmaya yüz tutmuş olduğunu fark edip elimi cebimdeki anahtara attım ve arabamın anahtarını çıkardım.
Normalde Jimin'in yanına gidecektim, ama Seung Gi'nin söylediklerinden sonra onun yanına gidemezdim. Üstelik şuan onu gòrmek istemiyordum.
Sanki görürsem bırakamayacak olmaktan korkuyordum. Onun ölecek olması bile kafayı yemem için yeterli bir nedendi. Üstelik Jimin benim güçsüz yanımdı. Onun yanında çòzüm üretemezdim. Tek yapacağım onu sarıp sarmalamak ve kokusunda mayışırken hıçkırarak ağlamak olurdu.
Arabamın yanına geldiğimde serice binip, yola koyuldum. Ne yaptığım veya ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Hızlı manevralarla caddede ilerlerken aklıma gelen tek şey Jimin'le ilk tanıştığımız, ardından Jimin'le ilk kez öpüştüğümüz ve yine ardından Jimin'i ilk kez kıskandığım bar olmuştu.
Çoğu ilkimizi biz o barda yaşamıştık. Mesela ilk kez orada dikkatini çekmiştim onun, ilk kez orada dertleşmiştik. Garipti fakat çoğu ilkimize o bar ev sahipliği yapmıştı.
Arabamın direksiyonunu aniden çevirip diğer caddeye saptığımda gòzümden bir damla yaş süzüldü. Çaresiz hissediyordum. Ve o çaresizlik kalbimi ağrıtıyordu.
Belki de her şeyi bu gece sonlandırmalıydım. Seung Gi'nin verdiği paraları ve pasaportumuzu alıp buralardan tüymeliydik.
Aklına gelmeyecek bir ülke seçebilir, orada yaşama tutunmaya çalışabilirdik. Şuan için en doğrusu bu geliyordu. Ben ona doyamamışken pes etmek istemiyordum.
Barın ònüne geldiğimde arabamı uygun bir yere òzensizce park edip, arabamdan indim. Bara attığım her bir adımımda zihnimden de türlü türlü fikirler geçiyordu. Fakat genelinin saçma olması benim suçum değildi, korkumun suçuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawless あ vmin ✓
FanfictionBen umudumu kusursuzlukta aradım. Ama unuttum, insanoğlunun aslında kusurlu bir varlık olduğunu. |vmin| 161216-270119