1.

604 15 0
                                    

-İnsanın ruhuna ne iyi gelir?

-Yeşil!

-Yeşil mi?

-Evet. Etrafına baksana rengi yeşil olan ne varsa içinde bir şifa vardır. Ve insanın özü yeşildir.

-Nasıl yani?

-Misal şu karşıdaki kavak ağacına bak. Ne kadar heybetli bir yüksekliği var. Gövdesini taşıyan kökler belki şuan ayağımızın altına kadar uzanıyor.  Burda yatan ne kadar ölü varsa hepsi bir gün buradaki ağaçlara, bitkilere hayat verecek tıpkı toprağa karışan belki yüz yıllık mezarlardan şuan beslenip bu heybete kavuşan şu kavak ağaçları gibi.

-Ne güzel anlattın. Bizim külüpteki  materyalistler de buna benzer şeyler söylüyor.

-Sadece müslümanım arkadaşım.

Günümüz

-Hanımefendi lütfen yapmayın. Bu yaptığınız beyefendinin hoşuna gitmeyecek.

-Ben söylemeyeceğim sende söyemeyeceksin ve haberi olmayacak.

Endişeli yüzüne baktım. Bu altın kafesin içinde iyi olmamı önemseyen  tek kişi olabilirdi. Bir an için onun bu anaç tavrı bana annemmiş gibi hisettirmişti. İçimdeki yetim çocuğun gözleri doldu sanki. Bir annem  olsaydı ona böyle davranır mıydım?
Elindeki tepsiye uzandım. Beni düşünen tek insanı incitmeyecektim. Bütün öfkemi, kırgınlığımı, acımı bir kenara ittim. Bu kadın için minnet ve sevgi kaldı geriye. O yanımdan gülümseyerek uzaklaşırken tepsiyi konsola bırakıp kapıyı sıkıca kapattım.
Şuan sadece rabbimle kalmak istiyordum.

Alnım her secdeye değdiğinde sanki aklımda dönüp duran ve kalbimi inciten her şey yere akıp kayboluyormuş gibi hissediyordum. Ömrüm boyunca hiç bir yerde böyle hissetmedim. Gözlerimden akan yaşlar anlımdan seccademe akarken rabbimden bir çıkış yolu diledim. Beni bu kör kuyudan yalnızca o kurtarabilirdi. Bu derdi bana veren elbet dermanını da verirdi.

Güvendiğim, inandığım kim varsa beni incitti Allahım. Bir tek sen kaldın. Beni bırakma Allahım.

*

Kalp atışlarımın seninden etrafı duyamıyordum. Öyle karanlık öyle dar bir yerde yürüyordum ki duvarlara omuzlarım çarpıyordu. Adımlarım yavaş ama temkinliydi. Bastığım yeri bile zor görüyorken hızlanmaya başladım.
Az sonra hafif bir ışık görünür oldu. Bir kapı altından geliyordu. Merdivenin basamakları bu kapının dibinde son bulmuştu. Kapının kolunu indirdim ve aydınlığın kaynağını görmüş bulundum. Gözlerim karanlığa alışmış olmalı ki oldukça kamaşmıştı. İçeri girip etrafa bakındım. Odayı aydınlatan pencereden gelen ay ışığıydı.

Nasıl bu kadar aydınlık olabilir derken ardımdan kapının kapanış sesi geldi. Kapıya doğru yönelmemle kapının kilitlendiğini duydum.

"Rabbim yardım et bana!"
Kapıdan vazgeçip odaya bakındım.
Pencerenin dibinde bir masa vardı. Şaşkınlıkla oraya yöneldim. Masanın üstünde duran Kur'an mushafımdı. Ona doğru yaklaştım. Ay ışığı altında öylesine parlıyordu ki sanki odayı o aydınlatıyordu. Açık sayfalara bakınca altını çizdiğim ayeti gördüm.

Tepeden tırnağa titreyek gözlerimi açtığımda seccademi gördüm. Secde ederken uyuya kalmıştım. Bedenimdeki titreme devam ederken gözlerim doldu. Rabbim dualarıma yanıt vermişti. Elhamdülillah dedim dilim döndüğü müddetçe. Aklımda gördüğüm ayet ile başımı secdeye koyup sessizce ağladım.

وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَۙ

Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükafatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi...

Nahl-41

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 11, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DildarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin