YILAN DELİKLERİ

41 3 0
                                    



Muhtemelen 20.yy.'ın başında seçkin bir mimari ile inşa edilmiş Bayraklı'daki Katolik kilisesinin önünden kim bilir kaçıncı kez geçişimdi. Her taşını ve girintisini bildiğim bir yolun yolcusu olmanın verdiği güvenle, kendimden emin bir şekilde yolu adımlıyordum. Az ötede ise cami imamı her zamanki detone sesi ile cemaatİ ikindi namazına çağırıyordu. Sanki her şey yirmi yıl önceki hali ile cam bir fanusta muhafaza edilmişti. Okuldaki törenden dağılan çocukların bağırış çağırışları, camiden çıkan cemaatin dingin ve vakur sessizliğine çarpıp mahallenin semalarında yankılanıyordu. Yıllarca kendime yasakladığım, uykularımı kaçıran gizemli sokak, kilisenin hemen arkasındaydı. O sokağı bilmezden önce ölüm henüz lügatımda olmayan kifayetsiz bir kelimeydi. Hatta çocuksu bir masumiyetin yol açtığı belli belirsiz bir naifliği bile vardı. Bundan tam yirmi yıl önceydi.


Her perşembe olduğu gibi anneannemle pazara gitmiştik. Şimdiki felçli haline inat o zamanlar nasıl da cıvıl cıvıldı. Neşe içinde esnafla sohbetini yaparken bir yandan da meraklı torununa pazar alışverişinin inceliklerini öğretiyordu. Tam o sırada insan denizini andıran mahşeri kalabalıkta hafif bir dalgalanma oldu. Küçük bir kız bayılmıştı. Anneannem hemen müdahale edip elindeki su şişesi ile küçük kızın yüzüne su serpti. O arada kızı tanıyan yaşlı ve topal bir teyze de yardıma geldi.


Tüberküloz hastasıymış küçük Gülen. Birkaç gün önce anne babası ve iki kız kardeşi ile birlikte yaşlı ve topal teyzenin evinin altındaki bodruma taşınmış.


"Yazık" diyordu yaşlı ve topal teyze. "Evin beyi işsiz. Durumları çok kötü. Bu hayatta fukaralık taşınması çok zor bir kambur ..."


Tek katlı ve en aşağı yirmi yıllık olan; boyası lime lime olmuş bir Rum evinin önünde durduğumuzda Gülen de bir parça rahatlamıştı sanki.


Onunki sapsarı, ölü gibi solgun bir yüzdü. Azrail' in nefesi sürekli ensesindeymiş gibi bakışlarına çaresizlik sinmişti. Aynı zamanda kaderini kabullenmiş insanlara has bir olgunlukla karışık, tevekkül de sezinleniyordu. Çok değerli bir sanat eserine bakar gibi gözlerini üzerime dikiverdi. Hiç huyum olmadığı halde bu ısrarcı bakışlara karşılık verdim. Sanki etrafımızdaki bütün olup bitenler puslu bir camın arkasında akıp gidiyordu. Gülen'le aramızda zaman ve mekandan bağımsız bir bağ oluşmuştu. Hastalık ve fakirliğin sindiği bakışlarındaki o inanılmaz yaşam gücü ruhuma fark ettirmeden bir çentik atmıştı. Adeta içimdeki çekimser ve utangaç kıza meydan okuyordu. Görünmez elleri ile ruhumu silkeleyip "üzerindeki paslı topraktan kurtul artık" diye haykırıyordu.


Gülen'le iki kişilik dünyamızdan anneannemin sorusu ile sıyrılıverdim. Gülen'in annesine yerdeki delikleri sormuştu:


"Yılan delikleri" dedi minyatürlerdeki kadın figürlerine benzeyen genç anne. Hemen ev sahibi yaşlı teyze lafa girdi:


"Bu ev zamanında yılan yuvası üzerine yapılmış. Çok sonraları delikler fark edilmiş ama temel atılmış bir kere. İlk başlarda bu durum evin ilk sahibi olan Rum çifti epey huzursuz etmiş. Sık sık yılanların ziyaretine duçar olmuşlar. Bir gün pek tuhaf bir kadın olan Yuhanna hanım kocasına korkmamasını fısıldayarak yılanlarla gizli bir antlaşma yaptığını söylemiş. Ailenin mükafatı; her gece mutfağa bir tas süt bırakmaları karşılığında rahatsız edilmeden huzurlu bir gün geçirmek olmuş. Bu geleneği ben de sürdürüyorum."


Yaşlı ve topal teyze Gülen'in annesine de aynı geleneği devam ettirmesini tembihlemişti. Ama görünüşe bakılırsa minyatürlerdeki kadın figürlerine benzeyen genç annenin çocuklarının rızkı olan sütü yılanlarla paylaşmaya hiç niyeti yoktu. Anneannem sokağa çıktığımız zaman, ev bile denilemeyecek o rutubetli barakada; değil yılanlara, evin küçük çocuklarına dahi verilecek süt bulunamayacağını söylemişti.


Ertesi gün Gülen ve ailesi için okulda para toplayıp bakkal alışverişi yaptım. Aldığım yiyecekleri gördüklerinde ailecek pek bir mutlu oldular. O gece yatağıma uzandığımda ruhum bir tüy kadar hafifti. Minyatürlerdeki kadın figürlerine benzeyen genç annenin gözlerindeki şaşkınlıkla karışık şükran ifadesi tüm yakıcılığı ile yüreğime işlemişti.


Bu olaydan birkaç hafta sonra anneannemle yolumuz yine o mahalleye düştü. Uzun ve ısrarlı çalmalarımıza rağmen kapıyı açan olmadı. En nihayet üst kattaki ev sahibi yaşlı ve topal teyze pencereden başını uzattı. Evde kimsenin olmadığını, ev halkının taşındıklarını söyledi. Sonra da bana bakıp yutkunarak "Allah'ın Gülen'i yanına aldığını, bu acıya dayanamayan anne ve babasının ise başka yere taşındığını" söyledi. Yaşlı ve topal teyzenin söylediğine göre bu felaket, hep o genç annenin yüzünden olmuştu. İnatçı kadın- yaşlı ev sahibesinin sözüne kulak asmamıştı. Halbuki bunca yıllık antlaşmaya riayet edip yılanların sütünü koysaydı tüm bunlar olmayacaktı.




YILAN DELİKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin