6

601 33 3
                                    

Büyük bir gürültüyle gözlerimi açtım. Gözlerimi ovuşturarak kalktım. Etrafa bakarken arabanın camından Bora'yı görünce gözlerimi çevirdim. Uyuyan birini uyandırmak için arabanın üst tarafına vurmaktan daha kibarca bir fikir olamazdı. Tam bir su aygırı gibi davranıyordu. Üzerimde ki ceketimi alıp giymeyi ihmal etmezken Bora'nın ceketini koltukta bıraktım. Bale kıyafeti giymemişti ve cekete ihtiyacı hiç yoktu. Ayakkabılarımı giyinip arabadan indim. Kapıya dayanmış, elindeki keki yiyordu. Karşısına geçip kollarımı bağladığımda niyahet biraz dikkatini çekmiştim. Göz ucuyla bana bakıp yemeye devam ettiğinde boğazımı temizledim.

"Ne? Kekimi asla paylaşmam." dedi ağzında ki lokmayı çiğnerken. "Ama acıktım." dedim. Dün en son Bora'nın verdiği jelibonu yemiştim. Önümüzde daha birlikte,yemeksiz geçireceğimiz uzun bir yol vardı. Cevap vermeden kekinden bir ısırık daha alınca üfledim. Arabanın bagajına doğru yürüdüm. Kapağını açtığımda Bora yanıma doğru geldi. Arabaya doğru yaslandı ve " Aradığın benzin bidonuysa, yok." dedi. Cevap vermeden patika yola doğru yürümeye başladım. Benim adımlarıma göre daha yavaş ve sakin adımlarla yürüyordu. Bana yetişme gibi bir amacı yoktu. 

"Düşersen taşımam." dedi. Olduğu tarafa bakmadım ama duyduğumun farkındaydı ve tekrarlamadı. Daha da hızlı yürüdüm. Dün gece pişmanlıktan ölmek üzereyken şuan yine bana haklı çıkmam için sebepler veriyordu. Çoğu zaman haklı çıkmayı sevmiyordum. 

"Daha önce neden kaçtın?" dedim arkama dönmeden.  Patika ikiye ayrılıyordu. Kesiştiği yerde durdum ve gelmesini bekledim. "Sağ taraftan gidiyoruz" dedi. Güneş saçlarının rengini daha açık bir kahveye boyamıştı. Sarı gibiydi hatta. "Soldan gidiyoruz." dedim kendimden emin bir şekilde.

" Herşeyde bir zıtlık yaratmak zorunda mısın?"dedi. Elini ensesine götürdü. Zıtlık yaratmıyordum ki, sadece yola soldan gidince çıkabileceğimizi biliyordum. Bora'nın bu kırıcılığı canımı sıkıyordu ve kendime daha eğlenceli bir yol bulmayı tercih ettim.

" Sen bana neden kaçtığını anlat, sağ taraftan yolumuza devam edelim." dediğimde içimde yine kazanmışım gibi bir his vardı ama uzun sürmedi. Bora konuştuğunda yine içimdeki mutluluğu silip atmayı başardı. "Kendini çok mu zeki zannediyorsun? Sol taraftan gitmemen için seni tutmuyorum."  Yürümeye başladığında birşey demeden bende peşinden gittim. Bu sefer hızlı yürüyen oydu ve yetişmek için neredeyse koşuyordum. Kendimi bir maraton koşucusu gibi hissederken bir sarmaşık kariyerimi sonlandırdı ve yeri öptüm. Çıkan gürültüye Bora niyahetinde arkasını dönüp bakabilmişti. Dizimin üzerine saplanmış taşlara bakarken yüzümü acıyla buruşturdum. Önüme gelip dizlerinin üzerine çöktü ve yaradaki taşları nazikçe temizledi. " Sana düşeceksin demiştim." dedi.

"Daha çok taşımam diyormuşssun gibi geldi." dediğimde gülümsedi. Gülecek ne vardı şimdi? Yüzümde ki acı ifadesinden ödün vermedim. Biraz dinlenmek istiyordum. Bora beni aç bıraktığı gibi şimdide sakat bırakmıştı. Karnımdaki sesleri unutmayı deneyebilirdim fakat dizimdeki acı çığlık atar gibiydi. Bir yandanda bir an önce bir benzin istasyonu bulmayı ve evime dönmeyi istiyordum. Bora'yla biraz daha birlikte olmayı istemiyordum. Dün yaptığım baştan sona herşey çocukluktu. Ona küçük olmadığımı kanıtlamak için yaptığım herşey tam zıttına dönüşüyordu. 

"İstiyorsan yoluna devam edebilirsin, ben burada duracağım." dedim. Birşey demeden iç çekti ve geldiğimiz yoldan geriye dönüp gitti. Arkasından bağırıp gitme demek istedim ama ağzımı elimle kapatıp dolan gözlerimi silmeye başladım. Bora olmadan da anayolu bulabilir ve evime dönebilirdim. Bu civarlarda yaşayan Bora'dan çok daha yardımsever insanlar mutlaka vardır. Hatta bu civarda ki ağaçlar bile Bora'dan daha fazla yardım severdi. Ayağa kalkıp bir ağacın yaprağını aldım ve dizimin üzerindeki toprağı sildim. Bu biraz daha acı verdi ve elimdeki yaprağı bıraktım. Bir süre oturduktan sonra gözlerimi tekrar elimin tersiyle silip, ayağa kalktım. Tökezleyerekte olsa yoluma devam ettim. Acaba Bora neden geldiğimiz yoldan geriye dönmüştü? Sol taraftan gitme kararı almış olmalıydı ve bu şu an benim umrumda değildi. Umursamaz, kendini birşey sanan aptalın tekiydi. Ayağımın sürttüğü çalılıkta böğürtlen görünce sevinçten neredeyse dilimi yutacaktım. Çalılığa doğru eğildim ve bir böğürtlen aldım. Tam ağzıma atacakken " Topal Katniss Everdeen o böğürtlenlerin zehirli olmadığına emin misin?" diye koşarak yanıma doğru gelen Bora'dan başkası değildi. Böğürtleni elimden üzüntüyle yere atıp, yürümeye devam ettim. Bir kaç büyük adımıyla önüme geçti ve kucağına aldı. "Beni bıraksana!" diye çığlık atarken ben " Eğer biraz sakin olursan ikimizde zorlanmamış olacağız." dedi. Beni bir taşın üzerine koyarken yanıma geldiğinde üzerinde olan ceketinin cebinden bir ilaç şişesi pamuk ve gazlı bez çıkarttı. Oksijenli su olduğunu düşündüğüm şişenin ağzını açtı ve pamuğun üzerine biraz döküp bacağımı silmeye başladı. O kadar yolu sadece benim için geri mi dönmüştü? Bu hiç Bora'nın üzerine olmayan bir hareketti. Yarayı temizledikten sonra gazlı bez ile bacağımı sardı. Ben konuşmadan onu izlerken elini tekrar ceketinin cebine attı. Çıkarttığı paketi bana uzattı. Sabah yediği kekin paketiydi bu şaşkınlıkla paketi açtığımda kekin yarısından çoğunun yerinde olduğunu gördüm. Sevinçle kekten bir ısırık aldıktan sonra kalkıp Bora'ya sıkıca sarıldım. 

"Beni boğacaksın." dediğinde gülümsedim ve sarılmaya devam ettim. Bora'da bırakmayacağımı anlayınca elini belime götürdü. "Kek?" diye sorarken ağzının oraya keki uzattım. Bir ısırıkta Bora aldıktan sonra yola devam ettik. Bu sefer yol çekilmez gelmiyordu. Arada bir şarkı söylüyor ve Bora'yı da eşlik etmesi için zorluyordum bile. Sevdiği şarkılara eşlik etsede bazı söylediğim şarkıların iğrenç olduğunu midesini bulandırdığındanda bahsediyordu ama duymuyor gibi yapıyordum.

Bir sürede daha yürüdükten sonra yola çıktık. Geçen bir arabayı durdurduk. Arabayı süren, beyaz sakalları ve saçları olan yaşlı bir adamdı. Bora benzin istasyonunu sorduğunda bizi oraya kadar bırakabileceğini bu sıcakta açık yolda yürümememizi teklif etti. Zaten yeterince yorgun olduğumuz için reddetmedik ve arabaya bindik. 

"Nerede kaldı arabanız tatile mi gidiyordunuz?" dedi beyaz sakallı adam. Bora'da "Öyle sayılır." dedi karşılık olarak. Kısa cevaplar veriyordu ama kırıcı değildi. Aksine kibardı. 

" Çokta güzel bir çiftsiniz. Yeni mi evlendiniz evladım?" dedi adam gülümseyerek. Yanakları gülümseyince okadar şirin gösteriyordu ki yüzünü filmlerde masal anlatan sevimli büyükbabalara benziyordu. Bir dakika. Evli mi dedi? Gözlerimi büyütmüş Bora'ya bakarken "Evet, yeni." dedi. Şaşkınlık yüzümde daha büyük bir yere yerleşirken kırmızılaşan yanaklarım Bora'yı mutlu ediyordu tahminimce. Hatta bu cevabı sırf işkencemi görebilmek için verdiğini düşünüyordum. Bana doğru döndü ve elimi tuttu, "Eşimle çok mutluyuz." derken gözlerini kısarak gülümsedi. "Değil mi hayatım?" diyede ekledi. Biraz fazla uzun süre aptalca Bora'ya baktığım için yaşlı adamın bakışlarının dikiz aynasından üzerime kaydığını farkettim. "Evet, öyleyiz. Adım ne demiştiniz?" dedim çabucak.

"Söylemeyi unutmuşum,yaşlılık herşeyi unutturuyor kızım. Ben Hilmi." dediğinde hala gülümsüyordu. Çok sıcakkanlı bir insana benziyordu Hilmi Bey.

"Bende Arya ve eşim Bora." dediğimde eşimin üzerine özel bir vurgu yapmıştım. O sırada benzin istasyonunu gördüm. Hilmi Bey'e teşekkür ederek arabadan indik. Bora istasyona girip adamla konuştuktan sonra " Sen burada beni bekle. Motorsikletle gidip arabaya benzin doldurup geleceğiz. Sakın merakın yüzünden bir şeylerin peşine takılma. Beni bekle. Anladın mı?" dedi gözlerimin içine iyice bakarak. Cevap vermeyince onay beklercesine kafasını eğdiğinde " Hı,hı." diyerek kafamı salladım. Babam gibi davranıyordu. Bu kelimeler fazlasıyla babamındı. Babam demişken,onu tamamen unutmuştum. Hızlıca cebimden telefonumu çıkardığımda,şarjının bitmiş olması şanssızlığımın çok açık örneğiydi. Babam şu an polis merkezini ayağa kaldırmış heryerde beni aratıyordur. Babamın bağırışı şimdiden kulağımda yankılanıyordu.

Boranın dediği gibi hiç hareket etmeden olduğum yerde etrafı izlemeye başladım. Beni tanımadığını sanmıştım fakat tanıyordu. Benim aksime. Ben Bora'yı tanımıyordum. Ne zaman ne yapacağını ve ne diyeceğini kestiremiyordum ki bunun nedenini de Bora'nın dengesiz oluşuna bağlıyordum. Hiç orta yolu bulamıyor gibiydi. Kırmak için bir çaba sarfetmesine gerek olmadığı gibi, affettirmek içinde çaba sarfetmiyordu. Yine de bir şekilde ikisinide başarabiliyordu. Yine benim aksime. Ben kırmaktan korkar, kendimi affettirmeye çalışmaktan dahada korkardım. Kişiliklerimiz birbirimizden bağımsızdı fakat dengesizliğimiz en büyük ortak noktamızdı.

Dengesizliğimiz aynı, dengesizliklerimiz farklıydı.

Yanımda duran siyah arabaya bir kez daha sevinçle bindim. "Yolu sakın tarif etme." dedi Bora. Yüzünde kızgınlık yoktu.

"Zaten hiç iyi olduğum bir iş değil." 

Parmak UçlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin