«2»

16 6 2
                                    

 Bir yolunu bulup bileti ona hediye edenin ben olduğunu söyledim. Anlayışla karşıladı. Aramızda hoş bir sohbet oluştu. Sanırım artık arkadaşız. 

 Gururumu hiçe sayıp ölesiye sevdiğim kız, ne güzelde baktın bana öyle... İlk defa hemde.

*

 İtalya'daki üçüncü günümüz. Henüz sorunsuz bir şekilde ilerliyor arkadaşlığımız. Ama dediğim gibi, henüz. Sanki her an bir sorun, bir sıkıntı çıkacak gibi hissediyorum. Her an bir şeyleri mahvedecekmişim gibi sanki... Buraya geldiğimizden beri onu her görüşümde elim ayağıma dolanıyor, iki ayağım bir pabuca giriyor. Sanırım ailemin burada olmasından kaynaklı bir gerginlik var üzerimde. Kafam öylesine karışık ki Fevzi'ye bile anlatamıyorum. 

 Fevzi kim mi? Fevzi benim zihnim. Garip gelecek belki ama ben zihniyle konuşan bir adamım. Biraz delice ama eğlenceli. Dertlerimi veya sevinçlerimi paylaşacak kimseyi bulamayınca hemen ona koşuyorum mesela. Kaç gece kendi kendime konuştum durdum... Haddi hesabı yok. Fakat cidden iyi geliyor insana. Bir fincan fındıklı kahve yapıyorum. En sevdiğimdendir, Buğlem'in de öyle. Alıyorum telefonumu elime, geçiyorum balkona, konuş babam konuş. Bir yandan da ses kaydına alıyorum. Bu da benim sıkıntılarımı atlatma biçimim diyelim. Eski ses kayıtlarımı dinleyip 'Neleri atlatmışım be...' diye düşünüyorum. Eh, bu da bana moral oluyor tabii. 

 Bazen de böyle konuşamıyorum ama. Oluyor ara sıra, boğazım düğümleniyor, ses tellerim bana ihanet ediyor. Öyle zamanlarda da parmaklarım giriyor devreye. Yazıyorum yazabildiğim kadar. Yazıyorum sınırın el verdiği kadar. Yazıyorum parmak kaslarım yorulana kadar. Yazıyorum gönlüm rahatlayana kadar.

 Benim sorunlarımın üç çaresi var zaten ; konuşmak, yazmak, Buğlem... 

 Sırayla denerim. Olmazsa, tutmazsa da geçmezse yaralarım gider Buğlem'i seyrederim. Öteden öteden... 

 Zaten onu görmek güzel şey. Gönle huzur, mutluluk... Akla zeka, derde deva...

  Tam da ''Onu düşünürken ne de çabuk geçiyor zaman.'' diyordum ki Buğlem'i gördüm. Anneme randevu almak için hastanedeydim. Danışmadan yardım istediğim sırada az ilerideki kapının yanında ağlıyordu. Dizlerini göğsüne doğru çekerek kapının hemen dibine oturmuştu. Sırtı duvara dayalı, kolları bacaklarını sarmaktaydı. Başını kollarının üzerine bırakmış hıçkırıklarla ağlıyordu. Teyzesi için burada olmalıydı. Onu o halde görmek beni çok derinden etkiledi. Aniden hemde... 

 Danışmadaki kadın bana sorular yöneltirken gözüm Buğlem'e dalmıştı elbette. Birkaç saniye boyunca hıçkırıkları kesildi. Sanki 'Bu son.' der gibi bir tonda bir hıçkırık sesi daha duyuldu. Ağlıyordu basbaya. Bu gerçek bir buçuk dakikadır yüzüme bir tokat gibi çarpılıyordu.

  Aniden kesildi sesi. Korktum. Öyle korktum ki kalbim durdu sandım. Canım yandı. 

 Koridorda bir sessizlik oluştu. Sessizliği bozan danışmadaki kadın oldu : 

-Beyefendi! Kimlik numarası alabilir miyim artık?

 Bir anda irkildim. Şaşkın bakışlarımı yönelttim, ardından az sonra döneceğimi söyleyerek danışmadan ayrıldım. Hızla Buğlem'e doğru gittim. İhtiyacı olduğunu düşünerek sarılmak istedim, yapamadım. Dokunamadım bile. Hemen yanına oturdum kaldım. Sadece, kısık bir sesle ''Buğlem...'' diyebildim. Araya bir saniye bile girmeden Buğlem büyük bir çığlıkla oturduğu yerden kalktı. Hızla hastane çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Anlık bir refleksle ben de oturduğum yerden kalktım ve hemen onu takip etmeye başladım.

 Hastanenin bahçesindeydik. Bir kez daha ''Buğlem!'' diye seslendim. Bir anda arkasını döndü. ''Kadir... Lütfen gelme peşimden.'' dedi, o an içinde yaşadığı tüm duyguları sesine yansır bir şekilde. Hüzün ağırlıklıydı... ''Gelmeyeceğim, neler olduğunu söyle yeter.'' dedim, yalvarırcasına. ''Anlatacağım. Şu an şu yabancı memlekette dertleşebileceğim tek sen varsın zaten. Fakat şimdi olmaz. Akşam mesaj at. Numaramı vermiştim öyle değil mi?'' dedi, hızlı hızlı. Kafamı onaylar bir şekilde salladım. ''Tamam öyleyse, şimdi kalbini kırmadan önce buradan uzaklaş. Lütfen...'' dedi yine aynı hüzün dolu ses tonuyla. 

Sözleri, kalbimi bir kurşun gibi delip geçmişti. Ama ben delikteki boşluğu ona olan sevgimle doldurdum... 

Bir saniye... Ne yani? Şimdi hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam edecek ve akşam olunca da yine hiçbir sorun yokmuş gibi mesaj atacaktım öyle mi? 'Olmaz öyle şey!' diyecek olsam da mecburen öyle olacaktı işte... Yapacak bir şey yoktu. 

  Buğlem, bahçe kapısını geçtikten sonra kapının önünde durup bir taksi çağırdı. Taksi gelip de taksiye binip gidene kadar orada bekledim. Onunla gidemiyor olsam bile güvenliğinden emin olmam gerekiyordu. O gittikten sonra oldukça ağır adımlarla hastaneye döndüm, işimi hallettim. Ardından eve döndüm. 

 Eve gittiğimde yemek sofrası hazırdı. Akşam olmuştu ve babam da işten dönmüştü. Aç olmadığımı söyleyerek odama çıktım. 'Erkek adam ağlamaz.' algısını yerle bir ederek bu gece bir kez daha onun için ağladım. Sonuçta erkekler de sever ve seven adam sevdiği için ağlar. Yeterince adamsa tabii. Evet ağladım, sonra da ses kayıtları aldım onlarca. O da yetmedi açtım önüme bilgisayarı yazabildiğim kadar yazdım. Yazdım sınırın el verdiği kadar. Yazdım parmak kaslarım yorulana kadar. Yazdım gönlüm rahatlayana kadar. Ve uyudum

Uyandığımda aklıma gelen tek şey benden mesaj beklemesine rağmen Buğlem'e mesaj atmayı unuttuğumdu. Saat sabahın 04:45'ydi ama bunu umursamadan mesaj attım. Şansıma uyanık olmalıydı ki yaklaşık beş dakika sonra cevap verdi. Yarım saate yakın konuştuk. Bu bir ilkti ve bana çok iyi gelmişti. O zaman anladım ki yazmaktan çok, Buğlem'e yazmak daha iyi geliyordu bana. Yalnız bir sorun vardı. Buğlem hiç iyi değildi. Ağır hastalığı sonucu teyzesini kaybetmişti. 

 Ona destek olmalıydım fakat böyle bir şey ilk defa başıma geliyordu ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir sabah kahvaltısı teklif ettim. Uygun bir mekan belirledik. Aramızdaki bağı kuvvetlendirmek ve de ona destek olabilmek için oldukça doğru bir adımdı. Ben ilk adımı atmıştım, şimdi geriye yalnızca sıradaki adımı ondan beklemek kalmıştı...

 Buğlem uyuduktan sonra Aslan'a mesaj attım. Aslan benim yakın bir arkadaşımdı. Hatta 'arkadaş'tan çok kardeşimdi. Genelde her şeyimi ona danışırdım. Bu sabah ilk randevumuzda nasıl giyinmem gerektiğini yine ona sordum. Bir süre konu üzerine konuştuk. Aslan da benim gibi çalışıyordu fakat haftasonu tatili vardı. Şimdi de haftasonunda olduğumuzdan sabahlamıştı anlaşılan. Çünkü saat yediydi. 

 Buğlem ile sekiz buçuk için sözleşmiştik. Vakit yaklaşıyordu, ben de hazırlanmaya başladım. Aslan'ın tavsiyesi üzerine rahat, şık ama sportif bir takım giydim. Saçlarıma şekil vermeden önce Buğlem'i kontrol etmek için bir mesaj ettim. Tahmin ettiğim gibi uyuyakalmış fakat 5-10 dakika önce uyanmıştı ve o da şimdi benim gibi hazırlanıyordu. Ardından banyoya geçtim. Tarak, fön makinesi ve biraz jöle yardımıyla saçlarıma şekil verdim. Yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Ardından ayakkabılarımı bir ıslak mendille silip boyasını yeniledim. Hoş görünüyorlardı. Çıkmadan önce odamı biraz toparladım. Anneme iş bırakmayı sevmiyordum.  

 Vakit yaklaştıkça sanki mümkünmüş gibi daha da heyecanlanıyordum. Ne de olsa ilk randevumuzdu. Tanıyordum ya kendimi, gözlerine bakmaya kıyamayacaktım, utanacaktım yine. Hastane de olduğu gibi. 

 Saat 08:10'u gösterdiğinde Buğlem'i  almak üzere evden çıktım. Babamın arabasını almıştım. Buğlem sabaha karşı konuştuğumuzda onu alabilmem için konum atmıştı. Dolayısıyla artık evini de biliyordum. 15 dakika içinde onu da alıp anlaştığımız mekana geçtim. İkimizde oldukça heyecanlıydık...

-----------------------------------------------------------

Beğendiyseniz vote atmayı ve yorumlarda eleştirilerinizi belirtmeyi unutmayın! Sonraki bölümde görüşmek üzere. <3 

Bir Yıldızcasına - Erkekler De YanarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin