-Flashback-
Hoseok sonunda Yoongi'ye onu sevdiğini açıklayacağı için aynı anda bir sürü hissi yaşıyordu. En çok korkuyu hissediyordu. Endişeleri vardı. Yoongi'nin onu bırakma düşüncesi bile onu mahvediyordu. Fakat içinde az da olsa heyecan ve umut vardı. Belki diyordu içinden belki o da bana karşı boş değildir.
Bu umut ile gidip bir demet çiçek almıştı yol üzerinden fakat sonra yaptığı saçmalığı fark edip yoldan geçenlere tek tek dağıtmıştı.
1 saat erkenden gelmişti. Düşünüyordu acaba Yoongi nasıl bir tepki verecekti. Başta onu görmeyecekti çünkü kapüşonlusunu giymiş ve şapkası ile kafasını kapatmıştı.
Kendini en kötüsüne hazırlamak istiyor fakat kalbi buna el vermiyordu.Nihayet 1 saatin sonunda Yoongi gelmişti. Hoseok'un tam önünde duruyordu. Hoseok şu an ayakkabıları ile bakışıyor ve kalbinin o hızlı atışını duyabiliyordu.
Yavaşça, çok yavaşça şapkasını indirip Yoongi'ye baktı. Keşke bakmasaydı. Yoongi önce şaşkınlıkla ona bakmıştı. Ardından düşünceli bir şekilde. Hoseok artık bu sessizliğe dayanamayacağını hissettiğinde sordu;
"Konuşmayacak mısın?"
Yoongi ise sadece ona baktı, baktı ve ardından hiçbir şey demeden gitmişti.
Yoongi ne demesi, nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.
Aklı ve duyguları karışmış ve kendi içlerinde bir savaş ilan etmişlerdi. Yoongi neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veremiyordu, düşünme yetisini kaybettiğini hissediyordu. Duygularına anlam veremiyor ve 3 sene önce reddettiği bir rafa kaldırdığı duyguların esiri olmaya başlıyordu tekrar. Yoongi o gün sadece düşüncelerini toparlamak ve ne hissettiğini tamamen kavrayabilmek için ayrılmıştı. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Kötü bir niyeti kesinlikle yoktu. O an düşünme ve hissetme yetisi gibi konuşma yetisini de kaybetmiş gibi hissediyordu.
Arkasında bir enkaz bıraktığından bir haber düşüncelere boğulmuş bir şekilde nereye gittiğini bilmeden ilerliyordu.