Evden çıkmış ve geç kalıp alınmayacağımı bildiğim bir derse doğru yola çıkmıştım. Madem gem kaldım bari deniz havası alayım diyerek metroya bindim. Konak'a gidip oradan otobüsle okuluma geçecektim.Konak'ta indiğimde burnuma önce mis gibi taze gevrek kokusu geldi. Daha sonra baharatlı ve soslu haşlanmış mısır kokusu. Oysa ki benim istediğim deniz kokusuydu ama böyle tanıdık bir yere çıkmak beni çok rahatlatmıştı. Daha sonra durağa doğru ilerleyip, deniz kokusu duymayı umarak yürümeye devam ettim. Etrafımda her yaştan ve aşağı yukarı her tarzdan insan vardı. Sanırım yaşadığım şehrin en güzel özelliklerinden biri de bu çeşitliliğin uyum içinde barınabilmesiydi. İzmir böyleydi. Deniz kokusunu umarak devam ettiğim yolumda tüm çiçeklerin ve ağaçların kokusunu duydum. Özellikle polenlerin kokusu o kadar yoğun ve güzeldi ki. İnsanın içinin bunları fark edip de huzurla dolmaması mümkün değil. Çok derinden özlenen bir sevgili gibi deniz kokusu geldi daha sonra." Acaba?" dedim. "Acaba şuan denize yakın olduğum ve bildiğim için mi aldım kokusunu, yoksa cidden derinden de olsa geldi mi?"Bu soruyu düşünülecekler listeme ekleyip yoluma devam ettim çünkü otobüs kalkmak üzereydi ve benim sırtımda 6 senelik laptopumla koşmaya başladım. Kıpkırmızı olmuştum ki zaten vücudumu biraz zorlamam durumunda ilk olan şey buydu. Kızarmaya müsait bir insanım ve bu duygularımı saklamakta hiç işime yaramıyordu.Otobüse yetişmiştim ve İzmir'in merkezi ve en gelişmiş ilçelerinden biri olan Konak'tan Buca'ya bilhassa da Tınaztepe'ye doğru yola çıkmıştım. Bu evrimde geriye gitmek gibi bir şey hiçbir Bucalı üzülmesin. Sonuç olarak ilçenin göbeğinde bir cezaevi vardı ve bölümüm cezaevinden de yukarıda tam bir tepeye kurulan bir kampüsün içindeydi. Ama bu süreçte izlemeyeli ve gözlemlemeyi en sevdiğim şey cezaevinin önünde bekleyen insanlardı. Küçük çocuklar vardı, yaşlı teyzeler, genç kadınlar ve tek tük amcalar. Hepsi çaresiz ve hayattan umudunu kesmiş bakıyordu. Küçücük çocuklar bile bunları gözlerinden okuyabiliyordunuz. Ne acı! Onlar için yapılabilecek bir şey olmalıydı. Sosyal sorumluluk projesi belki de. Sonuçlar anne ve/veya babalarının suçları onların omuzlarına yük olmamalıydı. Daha üç dört yaşındaki masum bir çocuğun ünvanı "Hırsızın oğlu, orospunun kızı." olmamalıydı. Keşke insanlar neyi destekleyeceklerini bilseler. Bugünlük bu kadar :) Belki akşam yeni şeyler olur.