Derin bir nefesi daha çekerken ciğerlerime, oturduğum bankta gezdiriyordum sağ elimi. Beklememi söylemişti, bekliyordum. Yapabileceğim fazla bir şey de yoktu zaten. Arkamdaki parktan gelen çocuk seslerini dinlerken parmaklarımla ritim tutmaya başlamıştım bile.
"Hyung! "
Duyduğum sesle gülümsememi saklayamazken kafamı sesi duyduğum yere doğru çevirdim.
"Senin için sıcak bir kahve aldım. "
Gülümsemem yüzümde büyürken elimi sıcak bardağa doğru uzattım. Dikkatle kavrarken bana yardımcı olan parmaklarını hissettiğimde gerginlikle elimi çekecek olsam da durdurdum kendimi.
"Teşekkürler, Kook. "
Yanıma oturduğunda onun tarafında gezdirdiğim elimi çektim. O ise daha da uzaklaşmasına izin vermeden kavrayıp parmaklarımla oynamaya başlamıştı.
"Hava biraz serin. Gelmeyi çok istedin diye seni kıramadım ama baksana ellerin buz gibi olmuş. Hasta olacaksın. "
Parmağımı boyunca gezen parmak ucu elimi gıdıklarken hafifçe kıkırdadım.
"Ellerimi sen ısıtırsın, hem bak kahvem de var. Sıcacık olurum şimdi. "
Nefesini seslice dışarı verişini dinledim. Elinin hareketini durdurup kolunu omzuma attı sakince. Omzumu saran avuç içi beni çoktan ısıtmışken yavaşça kafamı göğsüne çekti. Bense o sırada kahvemimi dökmemek için uğraşıyordum.
"Yakacaksın bizi! "
Hafif kızgın sesimle beraber kıkırtısını hissetsem de göğsünün kıpırtısı uzun sürmedi.
"Benim sakar Jiminnie Hyungum. Ben buradayım, korurum seni. "
Ben de güldüm.
"Vay! Kaslı bir kurabiye. Hayallerimdeki gibi. "
Saçlarımı okşayan elini hissettiğimde oraya odaklandım. Parmak uçlarındaki şefkat beni her seferinde biraz daha sakinleştiriyordu.
"Hadi kahven soğumadan bitir. "
Hafifçe uzaklaştığında kahvemi yudumladım. Sanki beni izliyor gibiydi.
"Sen bana mı bakıyorsun? "
Alnımdaki saçlarımı yanlara itelerken konuştu.
"Hayır. Denizi izliyorum. "
Gülümsedim. Dudaklarımın kenarındaki kıvrımlara kaydı bu sefer parmakları.
"Kötü bir yalancısın. Hem yalan söylemek iyi bir hareket değil, biliyorsun. "
Çeneme kayan parmaklarıyla ürperdim.
"Yüzündeki ifadeleri izlemeyi seviyorum ama. Onları hissetmeyi de. "
Gülüşüm solarken yüzümün yakınındaki nefesleri hisseder gibi oldum. Bir işe yaramayacağını bile bile gözlerimi büyütürken uzaklaşmaya çalıştım.
"Jungkook. "
Nefesleri uzaklaşırken hızlıca atan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum.
"Özür dilerim. "
Elimdeki kahve bardağımı bırakmak için kımıldandığım sırada bunu fark etmiş olacak ki uzaklaştırdı benden.
"Dileme. "
Ellerim hızla öne doğru uzanırken bileklerimden tutup yanaklarına yerleştirdi. Parmaklarım yanaklarını okşarken yerini ezbere bildiğim yara izinin üzerinden geçtim.
"Ben özür dilerim. "
Burnundan bıraktığı nefes parmaklarıma çarptı. Dudaklarına doğru ilerlediğimde parmak uçlarımın hepsine birer öpücük bıraktı. Nefeslerim titrerken sırtımdan bir ürperti geçti.
"Bunu kendine yapma. "
Parmağıma değen ıslaklıkla elimi çekip iki parmağımı birbirine sürttüm.
"Ağlıyor musun yoksa? "
Elimi sıkıca tutup kendine çekti bedenimi, alnıma bir öpücük kondurduğunda titremem şiddetlenmişti.
"Ağlamıyorum. Sanırım yağmur başlayacak. Hem bak üşümüşsün, titriyorsun hadi eve gidelim. "
Kafamı onaylarcasına sallarken katladığı sopamı açarak elime tutuşturduğunda sıkıca sarılıp ayağa kalktım. Bir elim de onun ellerinin arasındayken yağmur hiç başlamadı.
Merhaba, aniden gelen kurgular aşkına dört bölümlük minik bir Jikook yazdım. Umarım severek okursunuz. İlk iki bölüm kısa olsa da son iki bölüm uzun olacak 💪🏻❄️ İyi okumalar şimdiden 🙋🏼
Bir de şey diyeceğim,"Güzel bakan Jimin adına. "