Sol yanağının üstüne daireler çizdiğim elimle onun hafifçe huylanmasına sebep olurken bunu umursamadan göğsüne yasladığım başımla sakinliğin tadını çıkarıyordum. Gülümsediğini hissediyordum, mutluydu. Omzumda tuttuğu eli ile beni taklit ederek daireler çizmeye başladığında minik bir kahkaha atmadan edemedim.
"Yapma. "
Elimin altındaki yanağı hareket etmeye başladığında hareketlerimden vazgeçip göğsünde dinlenmeye bıraktım. O ise omzundaki hareketlerini kesip kolumun üstünde gezdirmeye başlamıştı elini. Sakin nefesler aldığımız sakin bir sabahı yaşıyorduk. Üzerimizden kalkan yorgunluk hissedilirdi.
"Seni çok seviyorum. "
Gülümsedim. Kendimi bunca zaman boyunca uzak tuttuğum hisler birden bire üstüme gelmiş gibiydi, ne yapacağımı şaşırıyor ve dönüp dolaşıp onu seviyordum. Diğer elinin çeneme dokunduğunu hissettiğimde dudaklarım titredi istemsizce. Uyguladığı hafif baskıyla yüzümü kaldırdığında yüzüne bakmamı istediğini anladım. Göğsündeki elimi tekrar yüzüne çıkarıp doğru yere bakmaya çalışırken yanlışlıkla burnuna vurmuştum. Başımın altındaki göğsü gülüşüyle titrerken istemsizce utanmış ve gözlerimi kapatmıştım, iki türlü de bir şey fak etmese de.
"Gerçekten, Jiminnie. Bazı anları hemen bozuyorsun telaşınla. "
Gözlerimin üzerinde hissettiğim nefesiyle biraz daha sıkmıştım kendimi, göz kapaklarımın kırıştığını bilerek gülümsedim. O ise sakince kusurumdan öptü beni. Yumuşak ve sıcak dokunuşuyla sıktığım göz kapaklarım gevşerken yüzümden silinmeyen gülümseme büyümüştü.
"Utanınca yanaklarının aldığı renk sarhoş ediyor beni. "
Elimi yavaşça vurdum göğsüne.
"Jungkook! Yapma işte. Ne diye uğraşıyorsun benimle? "
Çenemden çekmediği eli o hat boyunca gezindiğinde ürperdim.
"Bilmem. "
Beni biraz daha kendine çektiğinde göğsündeki başım biraz daha öne hareket etmişti ama nefeslerini bütün yüzümde hissedene kadar ne denli yakın olduğumuzu fark edememiştim.
"Hey, fazla yakın değil miyiz? Neredeyse üstündeyim, öyle hissettiriyor. "
Uzaklaşmaya çalıştığımda belimdeki eli sıklaşmıştı, kaşlarımı çattım.
"Jungkook? "
Alnıma dudaklarını yasladığında beklemediğim bu hareketi karşısında hafifçe sıçradım.
"Hep böyle olmak istiyorum. Bir nefes bile çok uzak hissettiriyor. "
Aramıza mesafe koymadan dudakları alnıma değiyorken konuştuğunda onu itmek için yerleştirdiğim ellerimi serbest bıraktım.
"Seninle baş edemiyorum. "
Dudaklarımda dudaklarının baskısını hissettiğimde beni şaşırtan her hareketi karşısında heyecanlanıyor, hissettiklerimle başa çıkamayıp ne yapacağımı bilemiyordum.
"Baş etme zaten. Sev beni sadece. Seni özlüyorum, okuldayken ve yanımda olmadığında. Şimdi gece birlikte uyumuşken ve nefesin boynumdan geçip gitmişken bırakmak istemiyorum işte. Hemen alıştım. "
Yüzüne yaklaştığımda dudaklarına ulaşmak istemiştim ama dudaklarım çenesine dokunduğunda bozuntuya vermeden öpüp geri çekildim. Yine de beni fark etmiş olacak, gülmeye başlamıştı. Tam o anda kötü hissetmeye başladım, ona istediğim şekilde ulaşamamanın verdiği his asla geçmeyecekti.
"Neden düştü yüzün? "
Derin bir nefes aldım. Kafamın içine dolan kötü düşünceleri atamıyordum. Nefeslerim titrekleşmeye başladığında kendimi sıkmak zorunda kaldım.
"Sevgilim? "
Kelimesi bir nefes gibi ciğerlerime dolduğunda kendimi gülümsemeye zorladım.
"Bir şey yok, Kookie. Ne düşmesi? "
Kirpiklerimin üzerinden geçen baş parmağı da beklenmedikti ama sakinleşmemi sağlıyordu.
"O güzel kafanın içinde neler dolanıyor bilmiyorum ama umarım saçma şeyler düşünmüyorsundur, Park Jimin. "
Başımı yavaşça iki yana salladığımda hala göğsünde ona sıkıca sarılmış halde olduğumun farkına vardım.
"Ne diyorsun acaba? Bir şey yok dedim ya. Hadi kalk artık çok tembellik ettik. "
Dikkati tam istediğim gibi dağıldığında biraz uzaklaşmama izin verip gerindiğini düşünmeme sebep verecek bir kaç ses çıkardı. Kımıldamaları durduğunda göğsünden kalkıp sırtüstü bıraktım kendimi yatağa. Tavana baktığımı düşünerek gözlerimi kımıldatmazken yatakta tekrar bir hareketlilik olduğunda kaşlarımı çattım. İki yanıma hafifçe açtığım kollarımın altında ağırlık hissettiğimde bacağımın kenarına değen bacaklarla yaptığı şeyi anlar gibi olmuştum.
"Canını sıktığını görmekten nefret ediyorum. "
Gülümsedim.
"Düşünceler zehir gibi, durduramazsın Jungkook. "
Gözlerimin yüzüne odaklı olup olmadığını bilmeden konuşuyordum ve bu durum daha da sıkıyordu canımı.
"Aklında tutma. Söylemeni istiyorum canını sıkan şeyleri. Paylaş benimle. "
Derin bir nefes aldım. Çok kızacaktı bana. Yine de dediğini yaptım, içimde tutmadım.
"Yüzünün nerede olduğunu düşünüyorum, gözlerinin içine bakmanın neler hissettireceğini düşünüyorum, karşında gözleri duygularıyla kımıldayan bir sevgili olsaydım senin için daha iyisi olsaydım ve seni daha çok mutlu edebilseydim her şey daha kolay olurdu diye-"
Devam edemedim. Tahmin ettiğim gibi üzerime uzanmış vücudu, bana yaklaşmış ve dudakları dudaklarımı sarmışken devam edemedim ama ağlamaktan başka işe yaramayan gözlerim durmadı. Kapalı da olsalar, kaşlarımın yanından yatağa damlayan gözyaşlarını hissediyordum. Ellerimi yanlarımda öylece tutmayı bıraktım ve kollarından geçirdim. Hala beni öperken yanlış bir harekette bulunmamak için kolları boyunca gezdirip ensesini buldum ellerimle. Bu hareketimin üzerindeki etkisini kestiremeden o bir elini yanağıma yaslamış diğeriyle belime tutunmuştu sıkıca. Aptal düşünceler beynimin köşelerine saçılmışken bu sefer farklı bir düşünce vardı aklımda. Dudakları dudaklarımdan uzaklaştığında ve nefesleri yüzümü yakarken dile getirdim bunu.
"Ya da biz zaten mutluyuzdur. "
Ellerim saç diplerini bulup orada oyalanmaya başladığında dudaklarıma bu sefer kısa ama sert bir öpücük bıraktı.
"Senin kusur saydığın gözlerinin bana hissettirdiklerini verebilsem keşke sana, ben de hissettirebilsem. Evet, düşünceler zehir. Ama ben bu zehri kendi içinde büyütmeni istemiyorum. Ben seni böyle sevdim, böyle seviyorum ve böyle seveceğim. Başka hiçbir şey umrumda değil. Parmak uçlarınla tanışıp onlarla anlaşmak beni mutlu ediyor, başka bir şeye de ihtiyacım yok. Yetersiz değilsin, hele bu yüzden hiç değilsin. Sevginin bunların hepsinden büyük olduğunu sen de biliyorsun, sen öğrettin bunu bana. Sevgiyi öğreten sensin. Bir daha düşündüklerini benimle paylaş, zehiri ben akıtacağım. Anlaştık mı? "
Başımı onaylamak için aşağı yukarı salladım. Yine öptü beni, yine titredi bütün vücudum. Belimdeki elinin baş parmağı sakince tişörtümün altına kayıp orada dolandığında daha çok ürperdim.
"Jungkook? "
Sorar gibi çıkan sesime karşı sessiz kaldığında gözlerimi kırpıştırdım. Ne düşündüğünü anlamak için yüzünü görmek istiyordum. Buna gerek kalmadan yeniden dudaklarıma ulaştığında bütün düşünceleri kovmuştu.
Beklenmedik bir şekilde, onları özlediğimi hissederek yeniden buluşmak istedim. Merhaba 🙋🏼♀️