1. BÖLÜM
"Ailenle tanışmak zorunda mıyım Joey?" dedi jessie. Gerçekten korkuyordu. bir yetimhanede büyümüştü ve aile ortamlarında nasıl davranılacağını hiç bilmiyordu. Ya yanlış yaparsam korkusu içini kemiriyordu.
Joey sıkıntılı bir sesle iç çekti. "Üzgünüm bebeğim. Ama aileme senden bahsetmiş bulundum ve onlarda seni görmek istediklerini söylediler. Aslında hayır dedim ama sana da bahsetmiştim. annem çok hasta... Üzgünüm Jessie ama onu üzecek bir şey yapamazdım..." dedi. mahcup görünüyordu. Jessie bir süre susup düşündü ve olaydan iyi bir sonuç çıkarmaya çalıştı. En sonunda yüzünde tebessüm oluşabilmişti.
"Biliyor musun, her zaman bir adaya gitmek istemişimdir. biliyorsun ki mesleğim çok yorucu. Bildiğim kadarıyla koskoca bir şirketi yönetmek de öyle kolay bir iş değil. Sanırım ikimizde dinlenmeyi hakettik." deyip göz kırptı Joey'e. Cevabıysa Joey'den gelen sarılmaydı. Onların ilişkisi genelde böyleydi. sarılma sarılma sarılma. arada bir öpüşürlerdi ama ateşinin herhangi birini kavurduğu yoktu.
Ama ayrılamıyorlardı birbirilerinden. çünkü ayrıldıklarında birbirilerinden kopacaklarını biliyorlardı. Ve ikisi de buna dayanamazdı. Aşk yoktu belki. ama alışkanlık vardı. beş yılın alışkanlığı...
Jessie yetimhaneden çıktığında on sekiz yaşındaydı. Sevmiyordu orayı. bazı insanlar iyiydi ama çoğunluk kendisi gibi kimsesizlerden oluşuyordu ve onların da hayattan alacakları hırsı insanlara yönlendirdiği bir gerçekti. Jessie kendini ezdirmemişti asla ama yorulmuştu. Daha fazla kalmasına gerek kalmadığındaysa hemen çıkmıştı oradan. Ve kendisini ilk defa hür hissetmişti. İlk defa gözetim altında, ceza korkusu altında değildi. İlk defa kendisiydi. Özgürdü. Ama sonradan fark etmişti ki, çulsuz bir özgürdü. Az da olsa parası vardı ama bir işe ihtiyacı vardı. yerleştiği pansiyonda hem iş arìyor hem de gireceği üniversite için hazìrlık yapıyordu. iyi bir üniversite kazanmıştı ama part time çalışabileceği bir iş bulamazsa üniversite de boş bir hayalin ötesine geçemezdi. Garson tarzı işlerde çalışamazdı, hem Amerika'da garson genç kızlara orospu gözüyle bakan yığınla ayı vardı, bu riski alamazdı. Hem de seçtiği alan yorucuydu. bir de garsonluk gibi yorucu bir işin altından kalkamazdı. bu yüzden sekreterlik işine balıklama atladı. Normalde part time sekreterlik işi saçma gelirdi ve bu sefer de öyle gelmişti. Ama daha sonra öğrendi ki yapması gereken yalnızca akşam üzeri rahatsızlığından dolayı fazla çalışamayan Bayan Cheese'in yerine bakacaktı. görüşmelerde tanışmışlardı Joey ile de. ilk başlarda birbirileriyle konuşmazlardı bile. Ama sonradan gerçekten iyi anlaşabildiklerini anladılar. arkadaş oldular. yakın arkadaş oldular. ve iki sene önce de sevgili oldular. Pişman mıydılar? Orası muammaydı. Jessie okulu bitirene kadar yanında çalıştı. ama mezun olduğunda kendi iş yerinde hastalarıyla ilgilendi. kendini durmadan geliştirdi. insanları kendi bildi ve kendini iyileştiriyormuş gibi uğraştı her biriyle.
Jessie fizyoterapistti. mesleği zordu evet ama isteyerek yapıyordu. yapıyordu çünkü bu meslek sayesinde Tanrıya isyan etmiyor, hayata sımsıkı tutunuyordu. Sakat ve engellileri gördükçe kimsesizliğini unutuyordu, sevgisizliğini unutuyordu...
Şimdi ise bu korkulu olayı 'tatil' diye adlandırmak ve buna katlanmak zorundaydı Jessie. Joey için yapmalıydı.
***
Uçakla seyahat etmeyi hiç sevmiyordu Jessi. Hayır uçak korkusu yoktu ama bulutlarla aynı seviye de hatta bulutlarında üzerinde olmaya midesi isyan ediyordu. derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı. Joey'nin jetiyle adaları(na) gidiyorlardı. Ve evet Joey çok zengindi. Ama Jessie bunu dile getirince Joey yalnızca gülerek "Sen buna zenginlik diyorsan bir de abimin durumuna bak. Emin ol ki onların yanında benim durumum orta düzey kalıyor." demişti. Jessie ise susmuştu. Para iyiydi ama fazlasına gerek duyulmasını algılayamıyordu. Sanki Joey'nin ailesi tüm parasını bir yerlere kullanıyordu! Zenginlik aslında aileydi Jessie'ye göre. Çünkü kaybedince aslında her şeyden değerli olduğunu anlıyordu insan. Her şeyden...
Joey biraz bahsetmişti. Ailesinde neredeyse herkes sevecendi. Tabi abisi Marc dışında. Jessie Joey'nin ses tonundaki tedirginlikten abisiyle arasının pek de iyi olmadığını anlamıştı. Bu kendisinin de tedirgin olmasına yol açmıştı. Ama başaracaktı. Sonuçta bir söz vermişti. Yapmalıydı.
Uçak üç saat sonra adanın menziline girmişti ve gerçekten adanın mükemmelliği hemen belli oluyordu. Gözle görülür bir şekilde dikkat çekiciydi. Jessie içten içe sabırsızlanmaya başlamıştı. Uzun zamandır denize girmemişti ve güneşe karşı yatıp bedenini güneşe teslim etmenin verdiği o muhteşem duyguyu özlemişti. Vücudu güzel ve orantılıydı. Güneşlenememesinin nedeni sürekli bir koşturma içinde hayatını sürdürmesiydi... Ama bu zamanları iyi değerlendirecek ve o sıkı çalıştığı zamanların acısını çıkaracaktı. Kararlıydı.
Uçaktan indiklerinde kendilerini sıcak ama insanın içini mutlulukla dolduran bir rüzgar karşıladı. Jessie artık iyice heyecanlanmıştı. Havalimanına sürüne sürüne gelen Jessie bu sefer Joey'nin kendine yetişmesini sağlamaya çalışıyordu.
Özel arabaya binip evin yolunu tuttular. Araba klimalı olduğu için serinlediler. Jessie kendini çok iyi hissediyordu. Ama bu his Jessie'nin tabiriyle Şato'ya geldiklerinde son buldu. Ama onu korkutan şato değildi. O bahçede onları bekleyen kişi yüzünden korkuyordu. Korkuyordu çünkü arabanın camları filmli de olsa sanki görüyormuş ve gözlerinin içine içine bakıyormuş gibi duran adam, onu korkutmuştu.
Joey'e sormadı kim olduğunu. O zaten hemen anlamıştı. Bu Marc'tı...
Çok uzun bir tatil olacaktı...
1. BÖLÜM SONU :))
EVET HALA AZ KİŞİYİZ AMA OKUYANLARDAN VOTE İSTİYORUM NE OLUR. ŞİMDİDEN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya Kardeşin?
Fiction générale"Hemen şimdi beni öpeceksin!" "Sarhoş musun?" "Hayır, aksine, şu anda her şey çok net." "O ne demek? Hem neden öpecek mişim? Bayım, unutma ki ben senin kardeşinin sevgilisiyi..." derken Marc O'nu çekip sert bir şekilde öptü...