12.Bölüm
Karşısında ortamın karalılığında duran Kyungsoo’yu izledi Jongin.
Askeri kıyafetlerine geri dönmüştü.Yüzü kömür ve sisin bıraktığı karartılardan belli olmuyordu bile yine o bir çift göz onu her şeyden bu dünyadan bile ayırabilecek bir çift gözle bakıyordu ona.
Karşısındaki çocuğun gözleri dolmasıyla Jongin’in içi korkuyla doldu.
O karşısındakine yaklaşmak iç her adım attığında karşısında yaşlı gözlerle bakan çocuk ondan bir adım daha uzaklaşıyordu.
Ona bir kere daha uzattı ellerini
‘’Kyungsoo’’ çocuğun korkakça yere bakan gözleri bir anda ona çevrildi.
‘’Senin yüzünden oldu Jongin.Senin yüzünden buradayım.’’
‘’Ne oldu sana ?’’
‘’Öldüm Jongin hem de sen ölmen gerekirken ben öldüm.Senin yerine ! Bana söz vermiştin.’’
Jongin ne diyeceğini bilemiyordu.Ona söz vermişti ve tutmamıştı.Şimdi başka bir zamanda tutamadığı sözle beraber hak etmediği bir ruha sahip olarak yaşıyordu.
‘’B-b-ben…’’
Gözlerini açtığında bir gün daha dünyaya, ilk günkü gibi hisseder mi insan?
Dünyaya yeni gelmiş gibi belki herkes için mümkün değil ama bu Kyungsoo için mümkündü. Bugününe de yeniden doğmuş gibi uyandı.Sanki damarlarından damla damla akan kanı taze akışına yeni başlamış, eklemlerini ilk hareketlerini yapıyor, gözleri ilk defa göreceği şeyleri bekliyor gibi canlıydı.
Hastane odasının camından sızan güneş ışıkları içeriyi doldurduğunda gözlerini açtı.
Kendine sıkıca sarılmış bedeni hissetti.
Kolları tüm bedenini sarmıştı.Ayakları birbirlerine karışmıştı.Büyük hastane yatağının tam ortasında kalmış tek beden şeklinde yatıyorlardı.
Kyungsoo sanki yakınlıkları yeterli değilmiş gibi Jongin’in kendisine arkadan sarılan bedenine biraz daha gömüldü.
Nefes alışları dinledi, yavaşlardı ve her alış verişte ensesini titretiyordu.
Kalp atışları belli ritimle odadanın sessizliğini süslüyordu.
Hissettirmeden vücudunu ona döndürmeye çalıştı.Birbirlerine dolanmış ayaklarından mümkün olmadığını fark ettiğinde sadece kafasını hafifçe çevirdi ve huzurla uyuyan yüzünü izledi.
Tüm yakışıklılığıyla onundu.Şekilli çenesi, sevimli burnu, dolgun dudaklarıyla şuan göremediği ama ona parıldayarak bakan keskin gözleriyle onundu.
Dudaklarından çıkan nefesin yüzüne değmesiyle Kyungsoo gülümsedi.
Ona dokunmak istiyordu.
Ellerinden kaldırabildiğini onun çenesine götürdüğünde uyanmaması için dua etti.
Cildi pürüzsüzdü, dersinin altından bile onun sıcaklığını hissedebiliyordu Kyungsoo.
Jongin onun tüm vücuduna istemsizce yayılan bir virüs gibiydi , en küçük bir temasta bile ısınmasını sağlıyordu, heyecanlanmasını, mutlu olmasını.Gülümseyen yüzü fark ettiğinde ellerini hızlıca çekti.
Tam olarak uyanmamıştı ama rüya gördüğü kesindi.Gülümsüyordu.
Gülümseyen yüze son kere bakarak kafasına önüne çevirdi ve tekrar ona gömüldü.Uyumaya devam etti yerinin tadını biraz daha çıkarmalıydı.
Gözleri kapanırken en azından son düşündükleri buydu.
Kyungsoo oturduğu, yerden karşısında duran hemşire ve Jongin’in rahatsız edici konuşmalarını izliyordu.
Siyah kıvırcık saçları düzgünce salınmış, güzel gülümsemeli güzel vücutlu sinir bozucu hemşire Jongin’le cilveli konuşmaya başlamıştı.
Kyungsoo elindeki kitabı okur gibi yapmaya devam ediyordu ama patlamasına ramak kalmıştı.
Kadın Jongin ile ilgileniyordu geldiğinden beri bunu hissetmişti.Sinir olmuştu hemşire yalnızken hoştu konuşması, mimikleri davranışları ama sadece yalnız kaldıkların bu Jongin’in ortamda olduğu zamanlar içinde geçerli değildi.
Gözleri iyice devrildi.Ne yapmaya çalışıyordu bu gerizekalı?
Daha ne kadar yaklaşabilirdi iki kişi konuşurken?
Jongin kafasını döndürerek ona baktı.
Baktığında tek gördüğü şey kitabına gömülmüş Kyungsoo’ydu tepki vermediğini görünce devam etti.
Sonuçta burada bir şey yapmaya çalışıyordu ve Kyungsoo’nun tepkisiz kalmasına takılmıştı ama düşünmemesi gerekti.
Onları izleyen Kyungsoo yattığı yataktan yere verdiği sinirlerini iyice, saldıktan sonra kendisinin patlamasına neden olan şey oldu.
Kadın Jongin’e yaklaşarak
‘’Hasta kardeşiniz mi?’’ dedi.
Jongin duraklamıştı.Bu soruyu beklemiyordu.
Ama duraklaması uzun sürmedi. Kafasına doğru gelen ve sertçe çarpan büyük yastık, düşünmesini kesmişti. Kadında kafasını tutuyordu çünkü yastık hem çok sert gelmişti hem de kulağa baskı yaptığından biraz daha etkili olmuştu.
Kafalarını Kyungsoo’nun bulunduğu yere çevirdiklerinde Soo elindeki kitabı eline geri almıştı, onlara hafifçe gülümsedi.
‘’Pardon yanlışlıkla oldu.Bu ilaçlardan sanırım reflekslerimi kontrol edemiyorum.’’
Jongin gülmemek için kendini zor tutuyordu.Kyungsoo kıskançlıktan kızarmıştı ayrıca hiç çaktırmamaya çalışır bir halde onlara bakıyordu.Sanki sakinmiş gibi.
Gerçekten koca bir yastığın, metrelerce öteye sadece bir refleks hatası yüzünden sertçe uçtuğuna kim inanırdı?
Aldığı sinir sinyallerinin yeterliliğinden emin olan Jongin öldürülmemek için kadına dönüp.
‘’Hayır ama benim için çok daha önemli biri’’ dedikten sonra Kyungsoo’nun yanına gidip yatağa oturdu.
Kızarmış yüzünü ellerinin arasına aldı.
‘’Sanırım reflekslerin üzerinde çalışmalıyız Soo.Gerçekten acımasızlar.’’
Eğildi ve dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu.Sanırım bu kadının anlamasına yeterli olmuştu.
Kadın onlara anlar gözle bakıp, yavaşça yürüyerek dışarı çıktı.
‘’Gerçekten Soo, yastığın sadece refleksten metrelerce uzağa uçmasına inanacak birini tanıyor musun?’’
Kyungsoo konuşmasını, yakınındaki yüzü ittirerek devam etti.
‘’İnanan inandı, gerçekten reflekslerim bu aralar pekiyi değil.’’
Kollarındaki eklemleri hareket ederek konuşuyordu.
Şimdi de çenesini açıp kapamaya başladı.
‘’Ahh bak bak çenemi de iyi hissetmiyorum.Sanırım’’
Elini çenesine götürerek tuttu ,bir kez daha sertçe açıp kapadı ağzını.
‘’Bak görüyor musun geriliyor?’’
Jongin, anlamsız tavrının ne anlama geldiğini anlayınca bir kere daha gülerek konuşmaya çalıştı.
‘’Peki, bunun için ne yapmalıyız Soo?’’
Arkasındaki kapıyı başparmağıyla işaret ederek söyledi.
‘’Doktoru çağıralım?’’
Kyungsoo sinir olmuş bir yüz ifadesiyle,
‘’Peki doktoru çağıralım da o beni öpsün değil mi? Anca öyle iyileşirim hem değişiklikte olmuş olur.’’
Gözlerini devirerek ona bakmaya devam etti.
Jongin sırıtmasını durduramıyordu.
‘’Değişiklik? Sana daha hoş değişiklikler göstermemi istemezsin Soo.’’
Yüzünü ona daha da yaklaştırdı ve sahibi olduğu dudaklarına şifasını vermek için uzandı.
Kyungsoo’nün doğum günü hastane odasına bir sürü kişi gelmişti.
Kris sabahın ilk saatlerinde uğramış ona güzel hediye bıraktıktan sonra ayrılmıştı. Şimdi de okul diğer arkadaşları Chanyeol, Baekhyun, Luhan birlikte gelmişlerdi.
Aslında uzun süredir onları görmemişti.Yaptığı kazadan sonra insanlardan nedensiz soğuması üzerine kendini yalnızlığa hapsederken onları da kendinden uzaklaştırmıştı. Sadece okulda görüşür olmuşlardı.
Ama nedense bugün buraya gelmeleri onun için gerçekten bekleyemeyeceği bir hediye olmuştu.
Sevinmişti.
Chanyeol büyük gülümsemesiyle etrafa bakınıyordu.
‘’O nerede? Burada olması gerekmiyor mu Soo bugün senin doğum günün!’’
Kyungsoo oturduğu yataktan, yatağının etrafında konumlanmış arkadaşlarına kafasını salladı.
‘’Fazla işi var sabahta erken kalkıp gitmişti.’’
‘’Hadi ama onla tanışmak istiyoruz.Resimlerini görmesek seni şizofren bir sapık sanacağım.’’
Bu sefer söze atlayan Baekhyun olmuştu.
Kyungsoo ona meraklı bakan arkadaşlarına, bakarak derin bir nefes aldı.
O da Jongin’ in neden burada olmadığını bilmiyordu. Sonuçta doğum günüydü ve onun yanında olmasını isterdi. Kyungsoo uyanmadan çıkmıştı ve tüm gün boyunca ne mesaj atmış ne de aramıştı. İşte olduğu biliyordu Kyungsoo. Zamanı yoktur diye düşündü. Onun üstüne gelip onu sıkmak istemiyordu.
Karşısındakilere bir kere daha gülümsedikten sonra gözlerini kısarak baktı.
‘’İşi var dedim size, bugün benim doğum günüm için mi geldiniz yoksa Jongin’i görmek için mi?’’
‘’Ne için geldiğimizi biliyorsun Soo. Açıkçası ben onu çok tanımak istemiyorum.’’ Uzun süredir konuşmayan Luhan sonunda ağzını açmıştı. Yatağın en uzak köşesinden onu izliyordu.
Baekhyun ile Chaneyol’un sessizliğe gömüldüğünden, bir şeyler döndüğünü anlamıştı.
Kafası karıştı.
‘’Ahh anlıyorum.’’ Kyungsoo kafasını eğdi.
Alında neden böyle dediğini anlamamıştı ama Luhan’ın gerçekten hoş bakmayan gözleriyle ona baktığını görünce, normalde sinirlice nedenini soracak ruhu bir anda kaybolmuş ve kısa kesmesi gerektiğini düşünmüştü.
‘’Neyi anladığını merek ediyorum Kyung.Henüz daha doğru düzgün tanımadığın birine bu kadar güvenmen doğru mu?’’
Kyungsoo, onu tanıyordu.Kalbi onu tanıdığını biliyordu.Geçmişte ne olduğu önemli değildi , o şimdi tanıdığı Jongin’i biliyordu ve onu seviyordu. Jongin’inde onu sevdiğinden emindi. Neleri sevdiğini nelerden hoşlanmadığını, huylarını, giyinme zevklerini her şeyini biliyordu.
Yani onu gerçekten tanıyordu değil mi?
Kyungsoo beynine çakılan, soru üzerine ne yapacağını şaşırdı.
Bugüne kadar Jongin ona hiçbir şey yapmamıştı her zaman yanında olup onu kollamıştı. Belki şimdilik sorunun cevabını tam olarak cevaplayamasa da kendine zarar vermeyeceğin çok iyi biliyordu.
‘’Onun bana zarar vermeyeceğini biliyorum.’’
Luhan’ın dik bakan bakışları altında sanki farklı bir şeyler gizliyordu.Kyungsoo emin olamadı.
Onu diğerlerine göre biraz daha fazla süredir tanıyordu. Küçüklükten beri yazılarını paylaştığı çok az kişiden biriydi hatta tek kişi bile denilebilirdi.Onun düşüncelerine her zaman önem verirdi.
Birlikte yazarlar ve birlikte okurlardı ama kazadan sonra onunla olan bu paylaşımlarını bile kesmişti.
‘’Nerden biliyorsun? Kim sana güvence verdi? Hoşlanmıyorum, Kyung ondan hoşlanmıyorum.’’
Kyungsoo içinden gelen tüm sıcaklığıyla Luhan’a gülümsedi.
‘’Merak etme bana bir şey olmayacak, Luhan.’’
Gülümsemesinden sonra gelen Luhan’ın bakışları yumuşamıştı. Bu Luhan’a her zaman olan bir şeydi.
Kyungsoo’nun sıcak gülümsemesi her zaman onun için yeterli olmuştu. Ne kadar düşüncelerini tam olarak toparlayamamasına neden olsa da bu gülümsemesini seviyordu.
Chanyeol öksürmesiyle ortam bölündü.
‘’Ahh şey, hediye zamanı değil mi?’’
Baekhyun ’da bölünen gerilim tarzı, farklı havanın gitmesine sevinir bir şekilde ellerini çırptı.
‘’Evet, önce kim başlıyor ?’’
Saat gerçekten geç olmuştu doğum günü çoktan bitmişti. Jongin ortalıkta yoktu. Hala mesajda gelmemişti. İyice, umutsuzluğa kapılan Kyungsoo elindeki kitabı bırakarak yataktan kalktı. Ayağına yumuşak terliklerini geçirdikten sonra ayaklarını sürüye sürüye odadaki camın önüne geldi.
Perdeyi tek seferde açtı.
Tüm şehir ayaklarının altında gibiydi.
Nerede kalmıştı? Artık gelmeyecek miydi çok geç olmuştu.
Meraklanmaya başlamıştı.Ya bir şey olduysa? Kafasını salladı bir şey olmuş olamazdı.
Jongin’in işinin olduğu yere doğru parmağını götürüp cama dokundu.
Acaba oradan şimdi çıksa, bura ne kadar zamanda gelirdi.İşaret parmağını yavaşça kaydırarak gelebileceği yolu takip etti parmağıyla.
Ya eve uğramak isterse diye düşündü. Parmağını bu seferde evlerinin olduğu tarafa götürdü camda yine yavaş yavaş kaydırarak getirdi yolla hastanenin oraya…
Yaptığı saçmalığı anlayınca güldü.Parmağını camdan çektikten sonra perdeleri kapadı.
Uyuması gerekiyordu eğer uyursa, zaman daha çabuk geçer Jongin daha çabuk gelirdi.
Işığın yanına gidip odayı karanlığa boğduktan sonra yatağına gömüldü.
Gözlerini sıkı sıkı kapadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Another (Kaisoo)
Fanfiction‘’Farklı zamanlara ait iki beden için atan tek bir kalpti gerçek mucize.’’