13.Bölüm

1.4K 106 1
                                    

13.Bölüm 


Kyungsoo nefes alamadığını fark edince gözlerini bir anda açtı.
Ağızını ve burnunu kapayan büyük elleri fark etti.Tam çığlık atacaktı ki kokuyu aldı.Tanıdık kokuyla rahatladı ama bir anda neden böyle yaptığını anlamamıştı.
Biraz korkuyordu açıkçası.
Kapşonunu kafasına geçirmiş karanlıktan yüzü belli olmayan çocuk, ona belirgin bir sus işareti yaptıktan sonra üstündeki örtüyü bir anda çekmişti.
Soğukta kalan Kyungsoo bir anda titredi.
Yataktan kaldırıldığı gibi ellerini kavrayan eller onu arkasına alarak sürüklemeye başladı.Kapıdan çıkmadan önce koridoru kontrol ettiler .Kimse olmadığından emin olduklarında karanlıkla kaplı hastane koridorlarında yavaş yavaş ilerlemeye başladılar.
Kyungsoo’nun ince pijamaları ve soğuk zemine değen çıplak ayakları üşümesine neden oluyordu.
Merdivenlerden indiklerinde önündeki beden bir anda durdu.
Kyungsoo’nun küçük burnu çocuğun sırtına çarpmıştı, acıyan burnunu ellerinin arasına alarak ses çıkarmamaya çalıştı.
Önlerinden geçen hemşireyi fark ettiğinde, biraz daha gömüldü duvara.
Sonuçta gece hastaneden kaçan bir hasta olarak görmemeliydi.
Ellerini kavrayan eller bir kere daha onu çektiğinde hızlıca yürümeye başladılar.
Sonunda dışarı çıktıklarında, Kyungsoo çıplak ayaklarına aldırmadan taş zeminde yürümeye çalışıyordu.
Biraz daha öyle devam ettikten sonra ne olduğunu anlamak işin sordu.
‘’Ne yapıyoruz?’’
Arkasını sonunda dönmeye başaran Jongin.Kapşonunu yavaşça indirdirmişti ve Kyungsoo Jongin’in şişmiş gözleriyle karşılaştı.Ağlamış mıydı?
Jongin ise onun çıplak ayaklarına baktı.
Üşümekten mosmor olmuşlardı ve yürüdükleri yoldan dolayı kirlenmiş ve küçük bir kesik oluşmuştu.
Dikkat etmediğini belli edercesine elleriyle kafasına vuran Jongin.
Montunu ona giydirdi, ayaklarına atkısını sardı ve onu sırtına aldı.
‘’Bir şey yapmıyorum sadece seni bir geceliğine kaçıyorum.’’
Kyungsoo onun omuzlarına kafasını gömüp sıcaklığını hissettiğini rahatlamış bir sesle, sıcak nefesini havaya bırakarak konuştu.
‘’Nereye gidiyoruz.’’
‘’Gidince görürsün.’’
Biraz sessizlikle arabaya doğru yürüdükten sonra Jongin onu indirip, koltuğuna yerleştirdi.
Ayağını ellerine aldı.Minik kesiğe götürdüğü parmağını Jongin.
‘’Acıyor mu?’’
‘’Sen böyle sıkınca birazcık yandı sadece çok önemli değil.’’
Jongin anlamış gibi kafasını salladıktan sonra sadece bir süre orada durdu ve onu izledi.
Jongin’in gözlerinde gizlediği derinliğe gömülen Kyungsoo, kendini saran kolları fark etmemişti.
‘’Üzgünüm gelemedim.Beni affet, Soo gerçekten çok uzaktaydım bir an seni bir daha göremeyeceğimi sandım.Korktum .’’
Kyungsoo neredeydin, neden gözlerin bu kadar çok şişmiş? Ne için ağladın? Gibi sorular için dayanılmaz bir istek duyuyordu ama ona böyle bakarken soramazdı.Hiç bir şey diyemezdi.
Kyungsoo yan bir şekilde oturduğu araba koltuğunun önünde, dizlerinin önünde eğilmişJongin’e uzanıp kafasını ellerinin arasına aldı.
‘’Sana hiç kızmadım ki buraya geleceğini biliyordum.İşin olabilir ama buraya geleceğini biliyordum, şimdi buradasın.’’
Jongin gözlerini ona kilitleyerek baktı.Kafasını yukarı kaldırarak üşümekten kırmızılaşmış burnu öptü.
Elleriyle boynundan çekip alnını onunkine dayadığında gözlerini kapadı ve fısıldadı.
‘’Teşekkür ederim.’’


Kyungsoo koltuğunda otururken eli vitesin üstünde Jongin’in eli de onun ellerini sarmış bir şekilde diğer tarafta kalan camdan dışarıyı izliyordu.
Daha birkaç saat önce Jongin geçer diye umarak parmaklarıyla takip ettiği yollardan şimdi ikisi birlikte geçiyorlardı.
Birkaç dakika sonra, şehir dışına çıkmışlardı bile kafasını Jongin’e döndürdüğünde elleri hala onu bırakmadan tek eliyle direksiyonu kontrol eden Jongin karşıladı onu.
‘’Az kaldı.’’

Geldiklerinde Jongin hemen yerinden fırlamış ve Kyungsoo’nun kapısını açmıştı.Kyungsoo tam inecekken Jongin onu durdurdu.
Ayakkabılarını çıkarmaya başlamıştı.
Kyungsoo ne yaptığını anladı ve onu engellemek için kollarını tuttu.
‘’Kendin üşüyeceksin ben böyle iyiyim.’’
Jongin umursamayarak ayakkabılarını çıkarıp çoraplarıyla kaldığında Kyungsoo’nun ayaklarına gerçekten büyük gelen ayakkabıları onun ayağına geçirdi.
‘’Böyle daha iyi en azından benim içim rahat.’’
‘’Ama benim değil.Üşüyorsun Jongin dışarısı soğuk ve üstünde neredeyse bir şey yok!’’
Jongin diz çöktüğü yerden kalktı.
‘’Kendime bagajdan bir mont bulabilirim.’’
Jongin Kyungsoo’yu oturduğu arabadan kaldırdıktan sonra bagaja doğru yol aldığında, Kyungsoo etrafını keşfetme fırsatı buldu.
Arkasında neredeyse boyu kadar otlarla kaplı bir sazlık vardı ve geçen rüzgarın etkisiyle dalga dalga sallanan otların sesleri ortamı dolduruyordu.Kafasını diğer tarafa çevirdiğinde ise denizi gördü.
Uzun uçsuz bucaksız gibi görünen kumun devamını kesen, karanlığı bölen hareketli dalgaları gördü.
Şuan bu iki manzarayı birbirinden ayıran dar bir yoldalardı.
Jongin üstüne aldığı örtüyle Kyungsoo’nun yanına yaklaşıp onu kolundan sürüklemeye başladı.
Kyungsoo’nun manzaradan dolayı yüzünde oluşan gülümsemesi, Jongin’in sadece gri bir çorapla asfaltta yürüyen ayaklarına bakınca soldu.
‘’J-o’’ ellerini tutan eller biraz daha sıkılaştığında sustu.
‘’Kuma ineceğiz dikkatli ol.Bu geceyi denizi dinleyerek geçirmek istiyorum.’’
Arabanın etrafından dolaştıktan sonra kayayı aştılar.
Kuma indiklerinde Kyungsoo ayaklarındaki kendine büyük gelen ayakkabılardan dolayı zorlanıyordu.
Jongin onu kucağına aldı.
‘’Ne yaptığını sanıyorsun Jongin?’’
Kyungsoo’nun yüzü Jongin’in köşeli çenesinin altında kalmıştı.Gözlerini ona diktiğinde adem elmasını fark etti, yutkundu.
Jongin gülümsemesi eksik olmayan yüzüyle ona bakmadan cevap vermişti.
‘’Yürümemizi kolaylaştırıyorum.’’
Bata çıka yürüdüğü kumda sonunda durdu Jongin.Kyungsoo’yu yere indirdiğinde, bir kere daha etrafa baktı Kyungsoo.
Koskoca kum alanda tek ayak izleri onlarınkilerdi.Sanki ilk onlar bulmuş gibi ilk defa onlar keşfetmiş onlarınmış gibi.
Jongin etrafını saran, örtüyü yere serdiğinde üstüne oturdu ve yanına Kyungsoo’yu da çekti.
Kyungsoo iyice endişelenmeye başlamıştı.Çünkü Jongin’in üşüdüğü ten renginden belli olmayan ama Kyungsoo’nun anlayabileceği şekilde kızarmış ve fark ettirmemeye çalışsa da ayaklarını kendine çekmişti. 
‘’Üşüyorsun.’’
Jongin dalgaları izlemekten kafasını kaldırmadan devam etti.
‘’Fark etmez.’’
Kyungsoo olduğu yerden emekleyerek yanına ilişti ve üstündeki montu onun omuzlarına geçirdi.
Jongin tam itiraz edecekken parmağını ağzını götürdü.Jongin’in bakışları altında ayakkabıları da onun ayağına geçirdikten sonra, Jongin’in açık duran bacaklarının arasına yerleşti.
Montu şimdi ikisini de ısıtmaya yaracak şekilde Jongin’in etrafını sarıyor.Jongin’de geniş vücuduyla kendini Kyungsoo’nun vücuduna siper ediyordu.
‘’Böyle daha iyi.’’
Jongin’in memnuniyetle çıkan mırıldanması Kyungsoo’yu onayladığını göstermesine yetmişti.
Jongin yüzünü Kyungsoo’nun saçlarına gömdü. 
‘’Özür dilerim.’’
Kyungsoo yumuşak ama kırgın sesi duyduğunda duraksadı.
‘’Doğum gününde yanında olamadım.’’
‘’Şimdi yanımdasın.’’
‘’Senin için önemliydi.’’
Kyungsoo kafasına gömülmüş buruna aldırmadan kafasını salladı.
‘’Şimdiden önemli olduğu söylenemez.’’
Jongin’in dudakları memnuniyetle kıvrıldıktan sonra Kyungsoo’nun eskiden güzel kokan ama şimdi hastane kokusu sinmiş saçlarına bir öpücük kondurdu.
Onun sevimli kokusunu ne kadar hastanenin keskin kokusu sarmaya çalışmış olsa da Jongin tanıdığı kokuyu alabiliyordu.
Mutlu hissetmesini sağlayacak saf kokuyu, yaşamasını sağlayan kokuyu alıyordu.
Çenesini onun başına yerleştirdi ve rüzgârın onlara verdiği sakinleştirici sesi dinlemeye başladı.
Ve gözlerinde belki de birkaç saattir tuttuğu yaşları bir kez daha acıyla bıraktı.
Bugün içinde başına gelenlerin sınırı yoktu. 
Evet, buraya yeniden gelebildiği için mutluydu.Ama arkasında bıraktığı şeyler kendisini dakika dakika sömüren zamanın haklı kaybedenleriydi.
İki tarafında ona ihtiyacı vardı.
Orada yaşananları bir kere daha gördü.
Kollarındakini bir kez daha kokladı.
Ve tüm gün yaşadıklarını bir kere daha hatırladı..

Sabah Kyungsoo’nun uyuyan bedenine veda edip doğum günü için hazırlık yapmaya çıkmıştı.Yolda yürürken, birini gördü.Tanıdığını sandığı biri, kendine benzeyen birini görmüştü .Neden bilmiyordu ama onu takip etmesi gerektiğini hissediyordu ve takip etti de.Onun peşinden gitti uzun süre koştu ama adama her yaklaştığını hissettiğin de biraz daha uzaklaşıyordu.
Sonunda tek hatırladığı geniş asfalt yolun ortasında tek başına kalmış ve kendisine doğru gelen arabanın yüzünde hissettiği ışıklarıydı.Gözlerini kapamak zorunda kalmıştı.
Ve açtığında, olması gerektiği yerdeydi.
Bir ağacın kenarında, ondan çok uzakta titremekten tutmayan ayaklarıyla duruyordu.
Olduğu yerde yığıldı.
Bunun olacağını biliyordu.Her zaman farkındaydı. Sadece düşünmeyerek geciktirmeye çalıyordu kendi çapında.
Ama şimdi zamanı değildi.En azından onun doğum gününde ve o hastanedeyken zamanı değildi.
Onun yanında olacağını söylemişti, öyle olmalıydı.Bu onun için önemliydi.
Tamamen onu bırakmamıştı.Bırakamazdı, bu kadar kolay olamazdı değil mi? 
Ne olursa olsun buradan geriye dönmenin bir yolunu bulacaktı.Onu yeniden bulacaktı.
Gelecekte ya da şimdi o çocukken, kazadan önce belki de sonra ya da yaşlılıktan o mükemmel cildi sarkarken ne olursa olsun onu bulacaktı.
Bir kere bulduğunu asla kaybetmeyecekti.Ona ihtiyacı olanı yada kendisinin ihitiyacı olanı bırakmayacaktı.
Beynindeki titreme onu bir kere daha düşüncelerinden kopardı.
Etrafına bir kere daha baktı.
Yeşilin neredeyse her çeşidine sahip büyük bir ormandaydı, kendisini yalnız hissetmesini engelleyebilecek kadar büyük bir orman.
Ağaçların hala zarar görmemiş olması ona buranın daha savaşa denk gelmediğini gösteriyordu.
Sadece bakabildi uzun süre boyunca.
İzledi boş gözlerle, ait olduğu zamanı..
Arkasından gelen sesle irkildi.
Çalıların arasından onu gizlice izlemeye çalışan bir çocuk.
Koca ormanda nefes alamayarak geçirdiği dakikalara son verdi.
İzleniyordu.
‘’Sen..’’
Kafasının onun olduğu çalının oraya doğru çevirdi.Minik bir hareketlenmeyle çıtırtı çıkmıştı.
‘’Orda olduğunu biliyorum.’’
Çalılığın arkasındaki küçük korkak gözler hafifçe dışarı çıkmıştı.
‘’Buraya gel sana bir şey yapmayacağım.’’
Neredeyse duyulamayacak kadar cılız olan bir ses duyuldu.
‘’E-emin m-misin?’’
Jongin kafasını dayadığı ağaç kavuğundan kafasını kaldırdı.
‘’Eminin çık artık.’’
Çalıların arkasında ki küçük beden, yavaş yavaş ortaya çıktı.
Siyah saçlı büyük gözlü bir çocuktu.Kışın soğunda üstünde sadece gri bir eşofman ve incecik bir montla dolaşıyordu.Jongin gözlerini biraz daha aşağı indirdiğin de ayaklarındaki yırtık botları fark etti.
Çocuğun korkudan titreyen bacakları bir anda düzelmişti ve korkusunu belli etmemek ister gibi duruşu dikleşmişti.
Çocuk parmağını ona doğrulttu.
‘’Sen.. ! Sen bir uzaylısın bayım.’’
Jongin şuan ki durumda bile gülmesini sağlayan çocuğa baktı.
‘’Gerçekten mi peki ben neden bilmiyorum?’’
Çocuk, karşısındakinin alaycı tepkisinden dolayı cesareti kırılmıştı.
‘’S-sen y-yoktun var oldun.Sen bir anda geldin.Amerikalı mısın? Kıyafetlerin çok farklı’’
Jongin yerinden kalkıp çocuğa doğru yaklaştı.Çocuğun ayakları bir adım geri atmıştı.
‘’ Uzaylı olduğum fikrinden çok çabuk vazgeçmişsin anlaşılan.’’
Çocuğun tam önüne geldiğinde durdu ve önünde eğilip saçlarını karıştırtı.
Bakışları dikleşen çocuk kafasını kaldırdı.
‘’Vazgeçmedim.Amerikalılar da bu kadar gelişmiş diye duydum.Bir büyük olarak ihtimalleri değerlendiriyorum.’’
Bilmiş çocuğun gözlerindeki parıltı ona birini hatırlattı.Gerçekten bilmiş birini..
‘’Bir büyük?’
‘’Evet, bir büyük! Sana oradan küçük görünebilirim bayım ama kollarım çok kuvvetlidir.’’
‘’Peki, o zaman büyük adam buradan nasıl çıkabilirim? Bu ormandan ya da insan yerleşiminin olduğu bir yer yok mu yakınlarda?’’
Çocuğun gözlerindeki parıldama belirgin bir şekilde artmıştı.
‘’Sana yolu gösterirsem ne verirsin? Hem düşman olmadığını nereden bileceğim?’’
Jongin, üstünde doğru düzgün bir şey olmayan çocuğa baktı.
‘’Üstümdekileri sana vereceğim.Hem düşman olsam sana çoktan zarar verip senden zorla yolu öğrenmiştim.’’
Jongin Kyungsoo’nun onun için aldığı demir saati bileğinden çıkararak çocuğun küçük bileğine geçirdi.
‘’Bu da sana ön ödemem.’’
Çocuk saate bakarak gülümsedi.Büyük ihtimalle iyi bir fiyata sata bileceğini düşünüyordu.
‘’Tamam, o zaman bayım bu taraftan.’’ Çocuğun minik parmakları kuzey batı yönünü gösteriyordu.
‘’Beni takip et.’’

Another (Kaisoo)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin