👼BÖLÜM2👼

44 5 9
                                    


Duyduğum yumuşak melodinin ve o tanıdık cümlelerin, dünyanın en güzel sesine bürünmüş olması bende şok etkisi yaratmıştı.
Kış aylarında, mevsiminde etkisiyle sersemlemiş kara sinek misali ordan oraya koşup bir rüyada olmadığım hakkında kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Ve o an, kendime çimdik attığım sahneden birkaç saniye sonra, birine tüm hızımla çarptım. Bu elinde koca bir buz torbasıyla köşeye sinmiş Erdem'den başkası değildi.

"Kızım zaten senin yüzünden dayak yedim, gel bir de sen tükür ağzıma tam olsun."

Ağzına yediği yumruktan sonra patlayan dudağıyla yarım yamalak söyleyebildiği şeyleri kafamda toparlayıp kolunu kaptığım gibi kalabalığı adeta yararak arabaya koştum ve Erdem arabayı çalıştırırken telefonumu aramaya başladım. Fakat şöyle bir durum vardı ki günlük hayatta asla telefonumun şarjı tam dolu olmazdı, aynen şimdi olduğu gibi.

"Erdem, telefonunu ver kardeşim."

Birkaç sızlanmadan ve iğneleyici konuşmalarından sonra ödemeli atmamı sıkı sıkı tembihledi ve dünyala bağlantısını kesip yola odaklandı. Evet on sekiz yaşındaydı ve ödemeli atıyordu. Bilirsiniz kişisel tercihler ve alışkanlıklar...
Annemi aradım ve bana geri dönmesi için beklemeye başladım. Kalbimin seri bir şekilde atması ve terleyen ellerimin arasında can çekişen telefon heyecanımın belirtilerinden bir kaç tanesiydi sadece. Çatı katındaki odasında gün boyu ders çalışan, yaşadığı şehirden ayrılma anlayışı şehrin biraz dışında kalmış gittiği küçük bir kafe olan ve hayattaki en büyük aksiyonu ev temizliği olan sıradan bir kızdım ben. En son kazandığım yarışma altıncı sınıfta katıldığım İstiklal Marşı yarışmasısıydı, onda da asıl birinci ayağını kırıp gelemediği için ödül ikinci olan bana verilmişti. Küçük bir plaket ve kantinden bir hafta bedava öğle yemeyi...
Annemin birinci olduğumu tüm akrabalara yayması ve kullandığı tek uygulamada, Facebook'ta elimde plaketim ve karışık tostumla üst üste dokuz fotoğrafımı paylaşmasıda cabasıydı.
Pek parlak olmayan anılarımdan bir çırpıda sıyrılıp elimde sanki ayaklanıp kaçacakmış gibi tuttuğum telefona baktım ve çaldığını duyar duymaz büyük bir sevinçle açtım.

"Annee!"

"Kimsin sen! Kızım sana diyorum kimsin! Umarım Erdem'in ablasısındır, ay dur Elif abla Antalya'da. Erdem'e ver çabuk. Yine yaptı yapacağını demi, yine aldattı beni..."

Konuşmasının sonuna doğru salya sümük ağlamaya başlayan kız, tüm cinlerimi bir anda tepeme çıkartmıştı. Erdem'in de olayı çakmaması için cama dönüp fısıltıyla cevabı ilettim.

"Kapat kız şu telefonu, meşgul etme. Tarla cadısı seni!"

Kızın vereceği cevabı dinlemeden pat diye kapattım telefonu, Erdem'in başına çok dert açacağını biliyordum.

"Ne diyor Yasemin teyze? "

"Hiç ya, kapandı telefon yine arar birazdan."

İçten içe 'Eyvah oğlum, ayvayı yedin sen.' Deyip tekrar çalan telefonun ekranına iyice baktım. Bu sefer 'Yasemin teyze' yazısını dikkatlice okuyup açtım telefonu.

"Anne!"

"Kızım!"

"Annem!"

"Yavrum!"

"Kazandım mı?!"

"Kazandın evladım!"

"Emin misin?!"

"Senin karnıma düştüğün ilk an kız olduğundan emin olduğum kadar eminim!"

"Kapat geliyorum!"

PARMAK UÇLARIMDAKİ DÜNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin