Odamdaki küçük cama sertçe vurulmasıyla gözlerim aralandı. Uyku mahmurluğu ile gözlerimi tekrar kapatıp uykuya dalmak için harekete geçtim. Ama camdaki kişi beni rahat bırakmadı ve cama tekrar vurdu. Aynı anda telefonum da çalmaya başlayınca kötü bir şey oldu hissiyatına kapılıp, korkuyla ayağa dikildim.
Ani kalkışım gözlerimin kararmasına neden olsa da gelen kişiyi karanlığa rağmen görebilmiştim. Çünkü o benim için geceleri parlak bir yıldız, gündüzleri ise günümü aydınlatan güneşti.
Gün bendim, gece de.
Her daim ruhumu parlatıyordu.
Ruhumun ışıldamasından biliyordum Chris'in geldiğini. Bir de kokusundan, aramızdaki cama rağmen buraya kadar ulaşmayı başarıyordu. Karanfilli sigara içtiğini biliyordum. Hiç tatmamıştım belki ama sigaralar midemi bulandırırdı. Onun tenine yapışan karanfilli sigara kokusu hariç.
Bir tek o güzeldi, onda güzeldi.
Derin bir nefes aldım ve gözlerimi ovuşturdum.
Dünyanın en kötü şeyini, kendini katarak en güzeli yapabilirdi.
O tarafa doğru yönelip camı araladım ve geçmesi için geri çekildim. İçeri girerken canını yakan bir şey varmışçasına boğuk bir sesle inledi. Bu içimde fırtınalar koparırken odamdaki karanlığı izledim.
Işığı açmak için odanın çıkışına doğru yöneldiğimde, "Beni böyle görmeni istemiyorum. Açma ışığı." dedi dişlerini sıktığı belli olan bir tonda. "Sen iyi misin?" dedim kaşlarım çatılırken, sesimdeki endişenin buruk kokusunu almamasının mümkünatı yoktu. Ardından gözlerimi devirdim. "Madem seni böyle görmemi istemiyorsun...o zaman mantıksal olarak burada olmaman gerekirdi. Farkında mısın dünyanın en akıllı sevgilisi?"
"Çünkü," dedi hiç beklemediğim bir anda belime sarılan kolları ile neye uğradığımı şaşırdım. "Benim seni görmem gerekti." Beni kendine çevirdi ve alnıma bir öpücük kondurdu. "Ayrıca dünyanın en akıllı sevgilisi mi dedin sen?"
"Bilmem, öyle mi dedim?"
"Evet, öyle dedin."
"Ağzımdan kaçmıştır. Sevgilim değilsin yani değil mi? Emma için kullanmışımdır ben o kelimeleri. O senin benimle tanıştırdığın kız arkadaşın sonuçta." Tişörtünün yakasıyla oynarken kurduğum cümlelerden sonra yüzünü boyun girintime yerleştirdi ve elleri belimi bu sefer sıkıca sardı. Ardından içimi gıdıklayan bir biçimde nefesini vererek güldü. O an ölmek istedim, en mutlu olduğum zaman diliminde.
"Sana çıkma teklifi ettiğimi hatırlıyorum." Saçlarıyla oynamaya başladım. "Ve senin bana 'evet' dediğini de." Güldüm ve boynumu oynattım. Bu dudaklarının boynuma sürtmesini sağladığında dans ettiğimiz anlar aklıma doluştu.
"Chris." dedim duvara doğru gerilerken. "Benimle dans ederken nasıl hissettin?" Işığı açacaktım, kötü bir şey olmuştu ve ben bunu anlayamayacak kadar saf değildim. Ya da bana bir iki kur yaparak bunu geçiştirmesini sağlayacak kadar. "Daha önce çok kişiyle dans ettim." dedi moralimin yerle bir olmasını sağlarken. Sonra devam etti. "Ama seninle dans etmek...kesinlikle farklıydı. Ruhum, ruhundaydı sanki. Bana kendimi unutturdun." Derin bir nefes aldı. Duvara yaslandım. "Kelimelerle anlatılabilecek bir şey değildi. Dans ettiğim herkesi beğenmem ama sana hayran kalmıştım. Anlatabiliyor muyum?" Elim prize gitti ve ortam aydınlandı. Gözlerimin kamaştığı saniyelerde, "Anlatabiliyorsun." dedim mırıltıyla. Başım yana doğru devrilmişti.
Yüzünü gördüğüm an çığlık atmamak için zor tuttum kendimi. Morluklarla bezenmiş yüzü, böyle bile güzeldi ve bu kıskançlıkla yerimde tepinme isteği uyandırsa da odaklanmam gereken şeyin bu olmadığını biliyordum.
"Ne oldu böyle?" Sesimde dehşetin izleri vardı. Parmaklarım yüzünde gezinirken canın yandığını belirtircesine içini çekti. Kalbime bir sızı yerleştiren bu hareketinden sonra pansuman malzemeleri almak üzere harekete geçtim ama beni durdurdu. "Sadece burada kal." Mızmız bir ifadeyle dudaklarını sarkıtarak kurduğu cümle derin bir nefes almama neden oldu. Sinirle tek kaşımı kaldırdım. "Buradayım." dedim ve çekmecelerden birini karıştırıp pamuk, oksijen suyu ve birkaç malzemeyi çıkarttım. Yanına giderek kolundan çektim ve onu yatağıma oturttum. Rahatça pansuman yapabilmek için bacaklarımı belinden aşağı doğru sarkıttım ve sırtını duvara yaslamasını sağladım. "Bu çok," dedi sinsi bir gülümseme ile. "Devam etme yoksa bir yumruk da benden yersin." dedim pamuğa oksijenli su dökerken.
Yüzündeki morluklardan birine bastırdığımda kaşları çatıldı ve eli refleksle, pamuğu bastıran elime gitti.
"Canını yakmayacağım." dedim güven verircesine. "Canımı yakıyorsun." dedi devam edeceğini belli eden bir ses tonuyla. Bir süre duraksadı. "Güzelliğin canımı yakıyor." Gülümsememi bastıramadım.
Kollarım boynuna dolandı ve onu kendime çektim. Tıpkı bir gece yarısı kapalı bir havuzda yaptığım gibi. "Bu kadar romantik olmak sana fazla gelmiyor mu Schistad?"
Beni geriye doğru yavaşça iterken, "Haksızlık ediyorsun." diye mırıldandı. Sırtım yatağa yaslandığında başını tekrar boynuma gömdü. "Kviig, bundan nefret ediyorum." dedi gözlerini kapatarak. Neyden bahsettiğini anladım. "Sevgilimsin ama ben sokağa çıkıp seni değil öpmek elini bile tutamıyorum. Bu çok can sıkıcı. Gerçekten benimle değilmişsin gibi." Boyun girintimden çıkıp gözlerime baktı. "Bu beni korkutuyor."
Dudakları dudaklarıma değdi.
"Seninleyim işte." dedim gülerek. "Bunu biliyorsun ama pansumandan kaçamazsın." Alnını ittirdim. Göz devirdi. "Ve bana ne olduğunu anlatacaksın."
"Sen çok kötü bir kızsın."
"Ve sen kötü kızlardan hoşlanırsın değil mi Christoffer?"
"Hayır," dedi burnuyla yanağımı ittirirken. "Sadece senden hoşlanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forbidden love; [chris + eva]
Fanfiction❝In your eyes , forbidden love In your smile, forbidden love In your kiss, forbidden love If I had one wish love would feel like this I know that you're no good for me. That's why I feel I must confess What's wrong is why it feels so right.❞ [ sk...