P-Chris: Hey, bebeğim.
P-Chris: Neredesin?
P-Chris: William'a sorarsam eğer sinir krizi geçirip beni öldüreceğini biliyorum.
P-Chris: Nora'ya az önce sordum ve o da bilmediğini söyledi.
Gözlerimi devirip hızlı adımlar atarken aynı zamanda parmaklarım ekran üzerinde hareket etti.
Kviig: Noora. Onun ismini yazarken neden böyle zorlandığını anlamıyorum.
Kviig: 5 dakikaya oradayım.
Adımlarım karşı kaldırımdaki kafeye yöneldiği sırada telefon elimde titredi.
P-Chris: İsmi çok saçma. Bir tane harf olmuş olmamış ne fark eder?
Kviig: Sensin saçma.
Hızlı adımlarla içeri girdim ve gözlerim gülüşen, rengarenk insanların bulunduğu bir grubu aradı. O sırada bileğime sarılan iri parmaklarla irkildim. "Hey, Eva." dedi karşımdaki kıvırcık saçlı, kalın kaşlı çocuk gülümsemesini bana sunarken. Bu, Jonas'tı.
Chris'i kıskandırmak için sürekli ismini ortaya attığım çocuktu.
Sahte bir tebessüm dudaklarımı esir aldı. "Hey," dedim parmaklarını bileğimden kurtarırken. "Merhaba." Büyük ihtimalle William bizi görmüyordu ya da Noora bir şekilde onu engelliyordu çünkü normal şartlarda bir William Magnusson karşımdaki çocuğa yumruğu geçirirdi.
"Seni görmek çok güzel."
"Ya, seni de öyle."
Etrafıma temkinle bakınırken karşılaştığım gözler yutkunmamı sağladı. Chris elindeki çatalı sertçe bıraktı ve yerinde kıpırdandı. Sinirlendiğini anlamam pek uzun sürmedi ama yanındaki Emma'yı fark etmem yerimde tepinme isteğini arttırıyordu. Gözlerimi kıstım.
"Nasılsın?" diye ben atıldım bu sefer karşımda vücudumu süzen Jonas'a. Güldü ve çenesini sıvazladı. "Seni gördüm ve günüm aydınlandı. Peki sen?" Boynumu sıvazladım ve şirin cümlesine tebessüm ettim. "Uh, iyiyim." Parmakları saçlarımın buklelerini ellerine dolarken Chris'in ne yaptığını merak ediyordum. Emma oradaysa, Jonas buradaydı. "Benim gitmem gerek. Görüşmek üzere." dedim küçük bir tebessüm yeniden dudaklarıma yerleşti. "Biraz acelem var." Elini saçlarımdan kaydırdı. "Görüşmek üzere."
Hızla adımlarımı gözümü kestirdiğim masaya yönelttim. Oraya vardığımda William'ın ilgisinin telefonunda olduğunu gördüm, rahatlamıştım. "Jonas mıydı o?" Noora'nın sorduğu soruya başımı salladım.
"Jonas mı, nerede? Eva'yla mı? Delirtmeyin beni, n'oluyor?" William'ın gözleri ateş saçarak bana değdi. Derin bir nefes alıp, elimi kalbime koydum.
"Merhaba," dedi Emma bir elini Chris'in omzuna koyarak. Boğazımı temizlediğimde Chris bana sinir bozucu bir gülüş attı ve bir elini Emma'nın bacağına koydu. Gülüşünün gerçek olmadığı belliydi. Uh, sinirlerim bozuldu. Hem de çok fena. "Merhaba."
Ben o elini kırmazsam bana da Eva Kviig Mohn demesinler.
"Jonas," dedim derin bir nefesle, iç çekiyormuş gibi görünmüştüm. "Bence tatlı çocukmuş, hoşuma gitti." Omuz silktim ve William'ın delici bakışları beni buldu.
Noora bana kaşlarını kaldırarak onaylamadığını belirtse de Sana bir bana bir de Chris'in eline baktı. Ardından baş parmağını belli etmeden kaldırıp onayladı. Vilde ise dudağını bükmüştü. Christina, Isak ve Even'la oyun oynuyordu.
"Göstereceğim ben sana tatlı çocuğu." Tıslayarak kurduğu cümleye rağmen Chris'e bakmadım.
"Her neyse." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Sesime endişe işlendi. "Önemli bir şey var." Gözlerimi William'a diktim. Meraklı bir ifade ile bana bakıyordu.
"Annem geliyor ve canı oldukça sıkkın. Bay Magnusson ile karşılaşmış."
▶▶ Bekleyen MissC- için hızla yazılmış bir bölümdü. Okuduğunuz için teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forbidden love; [chris + eva]
Fiksi Penggemar❝In your eyes , forbidden love In your smile, forbidden love In your kiss, forbidden love If I had one wish love would feel like this I know that you're no good for me. That's why I feel I must confess What's wrong is why it feels so right.❞ [ sk...