✍️ Başlangıç. ✍️

51 2 0
                                    

Bölüm şarkısı: Azet ft. Zuna-Für die familie.

"Ulan ben seni varya!" hangi mercimek kafalı yaratığın su döktüğünü görmek için kafamı kaldırıp yukarı doğru baktım. Büyük birisi yapmayacağına göre, küçük aptal bir çocuktu. Omuz silktim ve arkamı dönüp apartmanın girişine ilerledim. 'İbnelik değil mi?' Bütün katların zillerine basıp arkamı döndüm ve yavaş adımlarla, ıslık çalarak ilerlemeye başladım. Yine çok ekşınlı geçmişti günüm. Bana çarpan çocuğun üstüne kahve boşaltmam mı dersin, laf atan ibnenin arkasından arabasına taş atmam mı dersin, zillere basıp kaçmam mı dersin... Macera üstüne macera. Neyse, öncelikle kendimi tanıtayım size. Ben Melodi. Melodi Ukte. Alper Ukte'nin biricik, tek, şımarık kızı. İnsanlarla pek iyi anlaşamam. Aslında onlar benimle anlaşamazlar. Bu onların sorunu! Kıç devirip yatmak en büyük hobim. Onun dışında, piyano ve gitar çalabiliyorum. Kaykay ve pateni usta bir şekilde sürebiliyorum. Ama genel olarak yatıp müzik dinliyorum. Ne muhteşem ama? İnsanlara laf atmak ve yemek yemek. İşte bunlar benim beş yıldızlı rutinlerim. Bu kadar yiyip te kilo almamam da Allah vergisi arkadaşlar. Kıskanmayın. Erkek arkadaşım yok. Henüz kriterlerime uygun bir bey bulamadım. 18 yaşına girdim. Yani Lise 4' e geçtim. Haziran kolejinde okuyorum. Evet evet doğru duydunuz. Haziran koleji. Hani şu bir sürü insanın kıçını yırtsada bir tomar para yatırıp gidemediği kolej. Babamın şirketi var. Ve durumumuzda oldukça iyi. Öyle ki yakında kıçımızı tuvalet kağıdı yerine paraya sileceğiz!

⌚⌚⌚

Eve geldiğimde anahtarla kapıyı açıp, kendimi geniş salondaki üçlü koltuğa attım. Yorulmuştum. Çünkü ta cehennemin dibinden eve kadar yürümüştüm. Şimdi diyeceksiniz, "Hani kıçını paraya silecek kadar zengindin, neden bir taksiye binmedin?" Ah. Öyleyim zaten. Ama bir iddia sonucu ebem oturup yol yürüdüğü için ağlamıştı. Eda başıma dikilip günlük rapor vermeye başladı." Hoşgeldiniz efendim. Anneniz arkadaşlarıyla vakit geçireceğini söyledi. Alışveriş merkezine gideceklermiş. Akşama ise Barış Karayurt'un ailesiyle yemek yiyecekmişsiniz. Anneniz en geç saat 6 da hazır olsun dedi. Yarım saat kadarda yol sürüyormuş." Eda diyeceklerini bitirdiğinde ofladım. Ben, ve aile yemeği. Hadi kıçınızla gülün. O kadar moruğun arasında ne yapıcam ben? Tam tekrar oflayacaktım ki götümün titremesiyle durdum. Telefonu cebimden çıkartıp, kim olduğuna bakmadan kulağıma dayadım. "Buyur." dediğimde annemin oflayan sesini duydum. "Kızımı mı arıyorum bakkalcı Halil abiyi mi belli değil." dediğinde göz devirdim. Fazla mı tantana yapıyordu sanki? "Anne bakkalcı Halil abi kim ya? Hadi söyle ne söyleyeceksen." dediğimde göz devirdiğini hayal etmek zor değildi. "Düzgün konuş kız benle. Akşama yeni iş ortağımızla yemek yiyeceğiz. Eda söylemiştir." tam ağzımı açıp itiraz edecektim ki, bunu hissetmiş gibi "Sakın itiraz edeyim deme. Babanın kesin emri var. Saçlarını falan yaptıracak olursan da ara beni kuaför yollarım." gözlerimi yumup dişlerimi sıktım ve telefonu karşıdaki koltuğa fırlattım. Saç yaptıracak mısın diyor bide ya. He anne sanki golden quill ödül gecesine gidip kırmızı halıda yürüycez. Saçımı bülbül yuvası gibi yapıp kuşların tünemesine izin veremem. Bizimle diyılsın.

Uyuşuk uyuşuk ayağa kalktım. Kolumdaki saate baktığımda daha 4'e geliyordu. Ehehe. Gideyim de biraz uyuyayım. Hem belki geç kalırım ve beni götürmekten vazgeçerler. Aklıma gelen bu harikulade fikrin işe yarayacağını düşündüm. Islık çalarak odama ilerlemeye başladım. Geniş ve rahat yatağıma baktığımda uykumun geldiğini farkettim. Ulan altı aylık kış uykusunu nasıl ayılara kaptırdık? Diye düşündüm kendimi yatağa atarken. Kaşlarımı çatıp homurdandım. Ayı olmak vardı be.

                          🕓🕓🕓🕓🕓

"Melodi hanım uyanın. Saat 5. Hazırlanmanız gerekiyor." Yavaş yavaş uyanırken sinirle çarşafı sıktım. Ulan anne sen bu zekayla şeytan beyefendinin bile aklını alırsın be. Bu kızda zaten o cırtlak sesiyle tepemde dikilmiş, ibne ibne bana bakıyor. "Tamam Eda. Uza Eda. Siktir git Eda." diye dişlerimin arasından tısladım. Sırt üstü dönüp pis pis baktığımda bacaklarını alıp kafasının üstünde bağlayasım geldi. Evet, uykumu alamayınca böyle de manyaklaşıyorum. Küfür etmeme alışkın olduğu için bir şey demeden arkasını dönüp odadan çıktı. Tekrar ve tekrar ofladım. Ben kim, aile yemeğine gitmek kim? Orada kesin yanlış bir şey söyleyip annemin "Bu çocuk bizim çocuğumuz olamaz." bakışlarına maruz kalacaktım. 'Amaan' deyip omuz silktim. İlla beni götüreceklerse, bu ihtimali düşünmüş olmaları gerekiyordu. Yavaş yavaş ayağı kalkıp kıyafetlerime göz gezdirdim. Şort, pantolon ve bol tişörtlerim direk göze çarpıyordu. Bugüne kadar kendim gidipte tek bir elbise bile almamıştım. Ama annem saolsun, elbise dolabının diğer yarısı full elbise doluydu. 'Şort giysem ne olur ki?' diye düşünüp siyah, yüksek bel şortumu elime aldım. O sırada Eda kapıyı tıklattı. "Telefonunuz çalıyor efendim." birde bol bir tişört alıp "Getir." diye seslendim. "Anneniz arıyor." dediğinde açma tuşunu kaydırıp kulağıma koydum. "Efendim?" kıyafetleri alıp banyoya yönelirken annemin dedikleriyle durdum. "Sakın o bol tişörtlerinden falan giyeyim deme. Ev yemeğide olsa şık olmamız gerekiyor. İş görüşmesi sonuçta." içimden sabır çekip ofladım. Bugün ne çok oflamıştım? " Ulan anne sen benim kıçıma radar falan mı taktın?" diyip elimdeki kıyafetleri Edaya fırlattım. "Ne kıçına radar takıcam kız. Anne radarım var benim, birde kızımı tanıyorum. Neyse hadi çok uzatma. Ben kuafördeyim saçımı maşalatıyorum. Az kaldı birazdan gelirim." diyip telefonu suratıma kapattı. Olduğum yerde 180 derece dönüp elbise dolabına ilerledim. Elbiselerin olduğu bölümü açıp, göz devirdim. Tek tek göz gezdirirken elbisenin birinde durdum. Siyah, uzun kollu mini bir elbiseydi. Gideceğimiz yere de uygun duruyordu. (Multimedia.) Elbiseyi askısından alarak banyoya ilerledim. Kısa bir duş aldıktan sonra saçlarımı kuruladım. Bukle bukle olmuştu ve güzel duruyordu. Üzerimi giyinip makyaj masasının önüne oturdum. Öyle fazla makyaj yapmayı sevmezdim. Pudra, fondöten hiç onlara girişmeden çilekli parlatıcımı alıp dudağımın üzerinde gezdirdim. Kirpiklerimi de rimelle kıvırdıktan sonra şöyle bir baktım. Güzel olmuştum. Ne abartılı, ne çok sade. Masadan kalkıp ayakkabı dolabına ilerledim. Öyle çok anlamam stilettoymuş şuymuş buymuş falan. Siyah kalın topuklu botlarımı alıp ayağıma geçirdim. Siyah, mini çantamıda aldığımda tamamdım. Saate baktığımda 6.34 olduğunu gördüm. Hemen boy aynasının önüne geçip, gördüğüm görüntüye kendi kafamda kuş kaldırdım. Ardından arkamı dönüp hızla aşağıya koşuşturdum. Merdivenlerden inerken annem ve babamın ayakta beni beklediğini gördüm. Kıravatıyla oynayan babam heyecanlı görünüyordu. Annem ise, her zamanki gibi stilettosu ve kalem eteğiyle çok şık olmuştu. Ayakkabıların zeminde bıraktığı tok sesle herkes bana döndü. Bunlar niye deve siken karınca görmüş gibi bana bakıyor acaba? "Sen kimsin? Melodi nerde? Sırf oraya gitmemek için seni mi tuttu?" babamın alaycıl sözlerine göz devirdim. Gözlerim çıkacak yakında. "Nerede kaldınız siz? Yarım saattir sizi bekliyorum." dediğimde annem arkamdan iteledi. "Çok konuşma kız geç kalacaz yürü."

🕑🕑🕑🕑🕑

Arabanın durmasıyla geleceğimiz yere vardığımızı anladım. Oldukça güzel görünüyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Dikdörtgen havuzun içindeki açılmış kırmızı ışıklar oldukça hoş duruyordu. Kapının önüne gelip zile bastığımızda, daha bir dakika bile geçmeden hizmetçileri kapıyı açtı. "Buyrun efendim, hoşgeldiniz. Şu taraftan." diyip oturacağımız odaya yönlendirdi. Oldukça modern ve güzeldi evleri. Burnuma da hafif lavanta kokusu geliyordu. "Oo hoşgeldiniz ortak." Sanırım bu Barış Karayurt'tu. Sıcakkanlı bir adama benziyordu. Herkes tek tek selamlaştı. Oha bu insan mı? Pardon yavrum seni Allah yarattıysa bizi kim yarattı? Cennetten düşerken canın yandı mı? Peki annen böyle çocuk yapmayı nerden öğrendi? "Bu, oğlum Uzay Yankı. Benden sonra şirketin başına o geçecek." Taş kaya, aman Uzay Yankı annemgille tanıştıktan sonra bana döndü. Mesafeli bir şekilde elini uzattığında, hafif bir gülümseme atıp "Melodi." diyip elini sıktım. Anca piç piç sırıt. Selamlaşma faslı bittikten sonra direk yemek masasına oturduk. Ulan iki sohbet etseydik bari. Sandalyemi çekip oturduğumda taş kaya, öf aman Uzay Yankı'nında yanıma oturduğunu gördüm. Tipini kısaca anlatırsam; Oldukça zayıf (tahmini 60 kilo.), uzun boylu (1.78 falan) saçları oldukça uzun (çenesine kadar değiyor!) ve sarışındı. Yaşı 18-19 kadar ancaydı. Ve kesin sevgili vardı. Evet arkadaşlar yokmu bana bir alkış? Çocuğun tipine bakarak fal baktım resmen. İçimde bir Sharlock Holmes yatıyor. Ama yatıyor işte sorun orda. Neyse, çaktırmadan incelemeye devam ettim. Parmakları ince uzun, sağ elinin tırnakları biraz uzundu. Büyük ihtimalle gitar çalıyor. "Bana öyle bakma, anlayacaklar." birden kulağıma fısıldadığında gözümü kırpıştırdım. Geri çekilip sırıttı. Tedirgince masadakilere baktığımda yemek yediklerini gördüm. Ne yani farketmiş miydi ona baktığımı? Hah. Bir bu eksikti. Neyseki annemgil veya onun ailesi fark etmemişti. İlk günden rezillik Melodi. Aferin kızım. Tam gaz ileri!

🔚Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın arkadaşlar. Sizi seviyorum.🔙

Romantik Kro. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin